Haberler

Göçmenlerin Gündemi (3 - 9 Kasım)

Göçmenlerin Gündemi (3 - 9 Kasım)
12.11.2025

3 Kasım

ÇHD İzmir Şubesi: “Hamile Esra Mayıl Derhal Geçici Koruma Kapsamına Alınarak Serbest Bırakılsın”

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şubesi, sekiz aylık hamile Suriyeli Esra Mayıl’ın, geçici koruma kimliği almak amacıyla başvurduğu İl Göç İdaresi’nde gözaltına alındığını ve Alsancak Polis Karakolu’nda tutulduğunu açıkladı.
Dernek, Esra Mayıl’ın geri gönderme merkezine sevk edilmesinin planlandığını belirterek, “Bu durum insan onuruna ve yaşam hakkına açık bir tehdittir. Derhal serbest bırakılmalıdır” çağrısında bulundu.

İnsanca Yaşam Hakkı İçin Başvurdu, Gözaltına Alındı

Açıklamada, Esra Mayıl’ın İzmir’de sekiz aylık hamile olduğu, geçici koruma kimliği almak amacıyla yaptığı başvurunun ardından İl Göç İdaresi’ne çağrıldığı ifade edildi.
Dernek, “İnsanca yaşamak ve çocuğunu insani koşullarda dünyaya getirmek amacıyla geçici koruma kapsamına alınmak istediği için Esra Mayıl, İl Göç İdaresi yetkililerince polise teslim edilmiş ve halen Alsancak Polis Karakolu’nda tutulmaktadır” bilgisini paylaştı.

Hamileliği İlerledi, Buna Rağmen Geri Gönderme Planı Yapılıyor

ÇHD İzmir Şubesi açıklamasında, hamileliğin ilerlemiş olması, sağlık durumu ve eşinin halihazırda geçici koruma kapsamında bulunmasına rağmen Esra Mayıl’ın geri gönderme merkezine sevk edilmesinin planlandığının öğrenildiğini duyurdu.
Bu durumun insan onuruna ve yaşam hakkına açık bir tehdit oluşturduğu vurgulandı.

“Kötü Muameleye Son Verin, İnsan Haklarını Gözetin”

Dernek, Esra Mayıl’ın maruz bırakıldığı kötü muamelenin son bulmasını, derhal geçici koruma kapsamına alınarak serbest bırakılmasını talep etti.
Açıklama, “Esra Mayıl’ın maruz bırakıldığı kötü muamelenin son bulması, derhal geçici koruma kapsamına alınarak serbest bırakılması insan haklarının gereğidir” ifadeleriyle sona erdi.

https://www.instagram.com/p/DQlwRFcCG3U/?igsh=MWcxeWsyeWdiM3RkZg==

 

6 Kasım

Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı: “Daha kaç göçmen sularda hayatını kaybedecek?” (Enternasyonal Dayanışma)

Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı, Muğla’nın Bodrum açıklarında 24 Ekim gecesi batan teknede en az 17 mültecinin hayatını kaybetmesi üzerine İstanbul Beyoğlu’ndaki İnsan Hakları Derneği (İHD) binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıda “Daha kaç göçmen sularda hayatını kaybedecek” yazılı pankart açıldı.

Basın metnini okuyan Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı üyesi Yıldız Önen, yaşanan felaketin sadece bir tekne kazası değil, sınır politikalarının ve vicdansız göçmen rejiminin sonucu olduğunu söyledi.

Basın açıklamasının tam metni şöyle:

Sınırlar Öldürür, Sessizlik Öldürür!

24 Ekim gecesi Muğla’nın Bodrum açıklarında batan bir teknede en az 17 göçmen hayatını kaybetti, iki kişi kurtarıldı. Hayatta kalan göçmenlerin ifadelerine göre teknede 18 kişi bulunuyordu; ancak arama kurtarma çalışmaları devam ettiği için bu sayının daha yüksek olabileceği tahmin ediliyor.

Hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyoruz.

Yetkililer yaşananlara dair net bir açıklama yapmadığı için tüm detayları bilmiyoruz. Hayatta kalanlar bir Geri Gönderme Merkezi’ne (GGM) gönderildi mi? Hukuki desteğe erişimleri oldu mu? Yoksa sınır dışı mı edildiler?

Muğla Valiliği’nden yapılan açıklamaya göre, olay 24 Ekim’de 112 Acil Çağrı Merkezi’ne gelen ihbar üzerine ortaya çıktı. Kurtarılan göçmenin ifadesine göre, Bitez bölgesinden lastik botla yola çıkan göçmenler, botun su almaya başlamasının ardından yaklaşık 10 dakika sonra denize düştü.

Bu trajik olay sadece bir “tekne kazası” değil, sınır politikalarının ve vicdansız göçmen rejiminin sonucudur.

Bugün Bodrum kıyılarında kaybettiğimiz insanlar ne denizi bir “macera” olarak seçtiler, ne de ölüm riskini göze alacak kadar “umursamadılar”. Yaşam hakkını gasp eden ve sınırları duvarlar ve dikenli tellerle örerek insanlığı boğan bir sistemin kurbanı oldular.

Bu bir göçmen krizi değil, bir sınır krizi!

Bu tür ölümler, medyada sıkça dile getirildiği gibi tekne “kazaları” değil, kâr odaklı güvenlik politikalarının ve insan onurundan çok kârı ön planda tutan neoliberal politikaların sonucudur.

Bu trajediler, devletlerin insanları korumak yerine sınırlarını korumayı tercih ettiği bir sistemin başarısızlığıdır. AB’nin göçmenlerin hayatlarını korumak yerine sınırlarını korumaya milyonlarca avro ayırması, bu ölümlerin doğrudan nedenidir. Güvenlikleştirilmiş sınır politikalarından faydalanan şirketler, çoğu zaman Küresel Güney’de terör ve yerinden edilmeye yol açan silahları serbestçe satan şirketlerle aynıdır.

Bodrum’daki bu felaket, Akdeniz’in bitmek bilmeyen hikâyesidir.

Her yıl binlerce insan “AB’nin dış sınırlarını koruma” adına denizin altına gömülüyor. Uluslararası Göç Örgütü’nün verilerine göre, 2014’ten bu yana sadece Orta Akdeniz’de 23.000’den fazla göçmen hayatını kaybetti veya kayboldu. Bu ölümler “kaza” değil, politika kaynaklı ölümler, yani önlenebilir nitelikte.

Yıllardır tekrarlıyoruz:

Hiç kimse “yasadışı” değildir!

Yaşanan bir “göçmen krizi” değil, sömürüye, baskıya ve savaşa dayalı bir sistemin işleyişidir. İnsanların sınırları aşma çabaları, yaşam hakkını savunma mücadelesidir.

Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı olarak tekrar vurguluyoruz: Bu trajedi, Türkiye ve Avrupa’nın göç politikalarının insan hayatını ne kadar değersizleştirdiğinin acı bir kanıtıdır. Göçmenler yıllardır barınma, çalışma, eğitim ve sağlık haklarından mahrum bırakılıyor; yasal yollar kapatıldığı için ölüm cezasına çarptırılıyorlar.

İnsanları korumak yerine sınırları koruyan sistemlerin çöktüğünü biliyoruz. Herkesin özgürce hareket edebildiği, ancak aynı zamanda kimsenin hareket etmeye zorlanmadığı bir dünyayı savunuyoruz. Akdeniz’in ortasında, Bodrum’da, Edirne’de kaybedilen her can, içimizden bir parçayı götürüyor. Bu ölümler artık sıradan bir haber değil, hepimizin ortak utancı.

Taleplerimiz açıktır:

Türkiye ve Avrupa Birliği, geri kabul anlaşmasını derhal feshetmeli, insanları ölüm koridorlarına sürükleyen bu işbirliğini sonlandırmalıdır.
Türkiye ve AB, göçmenler için insani koridorların açılması ve vize düzenlemelerinin kolaylaştırılması da dahil olmak üzere güvenli ulaşım yollarının oluşturulması için derhal diplomatik görüşmelere başlamalıdır.
Türkiye’nin 1951 Mülteci Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlama kaldırılmalı, topraklarında sığınma talep eden herkese insan onuruna yakışır eşit ve etkili bir koruma sağlanmalıdır.
Göçmenleri, “kaçak” veya “yasadışı” olarak yaftalamaktan vazgeçilmeli; Göçmenlere yönelik nefret söylemi ve ayrımcı uygulamalar derhal son bulmalıdır.
Denizde ve karada arama-kurtarma faaliyetleri insan hakları çerçevesinde yürütülmeli, “geri itme” (pushback) politikalarına son verilmelidir.
Göçmen ölümleriyle ilgili bağımsız bir soruşturma yürütülmeli, sorumlular kamuoyuna açıklanmalıdır.
Türkiye otoriteleri, göçmenlerin güvenli ve yasal geçiş hakkı taleplerine kulak vermeli ve baskılayıcı tutumundan vazgeçmelidir.

Bodrum’da, Edirne’de, Akdeniz’in ortasında kaybolan her bir yaşam, bizden bir parça alıyor. Bu ölümler artık sıradan bir haber değil, kolektif utancımızdır.

Sınırların değil, insanların yaşamasını istiyoruz.

Göçmenlerin denizlerde değil, adalet içinde, onurlu bir yaşamda var olmasını istiyoruz. Yaşasın sınır ötesi dayanışma!

Sınırlara hayır. Güvenli, insani geçiş yolları açılsın!

https://enternasyonaldayanisma.org/2025/11/06/gocmen-multeci-dayanisma-agi-daha-kac-gocmen-sularda-hayatini-kaybedecek/

 

7 Kasım

Almanya: Suriye'ye dönüşler arttı, gelişler azaldı

Almanya'da Federal İstatistik Dairesi (Destatis), iç savaşın sona ermesinin ardından Suriye'den Almanya’ya gelen kişi sayısında büyük düşüş yaşandığını, buna karşılık ülkeden ayrılan Suriyelilerin sayısının da belirgin biçimde arttığını bildirdi.

Destatis'in öncü verilerine göre, Ocak-Eylül 2025 döneminde Almanya'ya yaklaşık 40 bin Suriyeli geldi. Bu sayı geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 46,5 oranında azaldı. 2024'ün aynı döneminde 74 bin 600 civarında Suriyeli Almanya'ya giriş yapmıştı.

Buna karşılık, Almanya'dan ayrılan Suriyeli sayısı yüzde 35,3 artarak 21 bin 800'e çıktı. Geçen yılın aynı döneminde bu rakam 16 bin 100 olarak belirlenmişti. Net göç 18 bin 100 kişiyle üçte bire geriledi. 2024'ün ilk dokuz ayında net artış 58 bin 500 kişi olmuştu.

Sığınma başvurularında yüzde 67 azalma

Esad rejiminin devrilmesinin ardından Almanya'ya yönelik sığınma başvurularında da ciddi bir düşüş kaydedildi. Ocak-Eylül 2025 döneminde 19 bin 200 Suriyeli ilk kez sığınma talebinde bulundu. Bu rakam, 2024'ün aynı dönemine kıyasla yüzde 67,1 oranında azalma anlamına geliyor.

Yine de Suriyeliler, toplamda 87 bin 800 ilk sığınma başvurusu arasında yüzde 21,9 ile en büyük grubu oluşturmayı sürdürdü.

Destatis verilerine göre 2024 sonu itibarıyla Almanya'da 713 bin Suriyeli koruma başvurusu ile bulunuyordu. Bu grup, ülkedeki 3,3 milyon sığınmacı içinde yüzde 22 payla Ukraynalılardan sonra ikinci sırada yer aldı.

Sığınmacıların yarısına yakını (yüzde 48) 2016 yılı öncesinde Almanya'ya gelmiş olup sekiz yıldan uzun süredir ülkede yaşıyor. Yüzde 12'si ise Almanya doğumlu.

Suriyelilerin büyük bölümü (yüzde 90) tanınmış koruma statüsüne sahip. Bunların yüzde 35'i mülteci statüsünde, yüzde 41'i ise "tamamlayıcı" (Subsidiär) koruma kapsamında. Yaklaşık 64 bin 200 kişi henüz değerlendirme aşamasında, 6 bin 600'ü ise reddedilmiş durumda.

Almanya'da sığınmacılarla birlikte 2024 yılındaki toplam Suriye kökenli sayısı ise 1 milyon 220 bin olarak açıklandı. Bu kişilerin yüzde 19'u Almanya'da doğdu, yüzde 24'ü de Alman vatandaşlığına geçti. Yalnızca 2024 yılında 83 bin 200 Suriyeli Alman vatandaşı oldu. Bu, yıl içindeki toplam vatandaşlığa geçişlerin yaklaşık yüzde 28'ine denk geliyor.

Suriye kökenli nüfusun yaş ortalaması 26,6 ile oldukça genç. Çalışma çağındaki (15–64 yaş arası) 845 bin kişinin 46'sı istihdamda, 8'i işsiz, 47'si ise eğitimini sürdürüyor veya iş gücü dışında.

15–64 yaş arası Suriye kökenlilerin yüzde 17'si hâlen okulda veya mesleki eğitimde, bu oran Almanya genelinde göç geçmişi olanlarda yüzde 11, olmayanlarda yüzde 10.

Suriyeli kökenli nüfusun yüzde 23'ü mesleki veya akademik bir diplomaya sahip, yüzde 59'unun ise herhangi bir mesleki yeterlilik belgesi bulunmuyor.

AB ve dünya genelinde de dönüş eğilimi göze çarpıyor

Avrupa Birliği (AB) genelinde de Suriyelilerden gelen sığınma başvurularında sert düşüş tespit edildi. Eurostat verilerine göre, 2025'in ilk yedi ayında AB ülkelerine 26 bin 200 Suriyeli ilk kez sığınma başvurusunda bulundu. Bu, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 68,8'lik bir azalma anlamına geliyor.

Suriyeliler güncel durumda AB'deki başvurular içinde üçüncü sırada yer alıyor. İlk iki sırada Venezuela ve Afganistan vatandaşları bulunuyor. AB genelindeki Suriyeli başvurularının yüzde 61'i (yaklaşık 16 bin) Almanya'da yapıldı.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (UNHCR) verilerine göre ise Aralık 2024–Eylül 2025 döneminde yaklaşık 1 milyon mülteci Suriye'ye geri döndü. Aynı dönemde ülke içinde yerinden edilmiş 1,8 milyon kişi de evine geri dönerken, hâlen 4,5 milyon Suriyeli mülteci yurt dışında, 7 milyondan fazlası ise ülke içinde yerinden edilmiş hâlde yaşıyor.

https://www.dwturkce.com/tr/almanya-suriyeye-d%C3%B6n%C3%BC%C5%9Fler-artt%C4%B1-geli%C5%9Fler-azald%C4%B1/a-74655166

 

8 Kasım

Irkçı cinayete yetersiz ceza: Ahmet Handan El Naif davasında karar açıklandı (Enternasyonal Dayanışma)

Antalya’nın Serik ilçesinde 2 Temmuz 2024 tarihinde Suriyelilere yönelik ırkçı saldırılarda Ahmet Handan El Naif’in (17) bıçaklanarak öldürülmesine ilişkin davada karar çıktı.

Savcılık, yargılanan üç çocuğun ‘canavarca hisle çocuğa karşı kasten öldürme’ suçundan müşterek fail olarak cezalandırılmasını talep etti.

Karar duruşması Manavgat 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Karar istinafa taşınacak

Mahkeme, suça sürüklenen ve yargılanan çocuklardan R.Ö. hakkında 23 yıl hapis cezası verirken İ.A. beraat etti, Mahkeme, İ.A. hakkında suçun işlendiğine dair yeterli kesin delil bulunmadığını belirtti. Y.Y.’ye ‘suçluyu kayırma’ suçundan verilen 6 ay 20 günlük ceza ertelendi.

Ahmet Handan El Naif’in ailesinin avukatı Ebedin Altınkaynak yaptığı açıklamada, mahkemenin verdiği kararı ‘kamu vicdanını sızlatan’ bir karar olarak nitelendirerek şunları söyledi:

“Mahkeme, olayın gerçekleştiği dönemde gerçekleşen Suriyelilere yönelik nefret suçlarına göz ardı etmiş ve bu olayı sadece münferit bir olay olarak değerlendirmiştir. Oysa her üç sanığın, bıçaklama eylemini gerçekleştiren R.Ö.’ye yardım ettikleri ve olay yerinden kaçmalarını sağladıkları açıkça görülen güvenlik kameralarından da anlaşılmaktadır. Ayrıca, sanıkların dosyadaki telefon inceleme tutanaklarında Suriyeliler’e karşı saldırı organize eden sosyal medya gruplarına dahil oldukları dosyadaki delillerle sabittir”

Altınkaynak, sanıkların birlikte hareket ettikleri ve suçun ortak bir eylem olarak işlendiği gerçeğinin göz ardı edilmesinin adaletin ihlali olduğunu öne sürdü.

Altınkaynak, kararı istinaf mahkemesine taşıyacaklarını duyurdu.

Ne olmuştu?

Kayseri’de başlayarak farklı illere yayılan Suriyelilere yönelik ırkçı saldırılarılarda Antalya’nın Serik ilçesinde 17 yaşındaki Suriyeli mülteci çocuk işçi Ahmet Handan el-Naif sokak ortasında öldürülmüştü.

Ahmet Handan el-Naif, Serik’in Kökez Mahallesinde öğle saatlerinde sokakta yürürken, önü iki motosikletten inen üç kişi tarafından kesilmişti. Motosikletten kişiler tarafından darp edilen ve bıçaklanan El-Naif olay yerinde yaşamını yitirmişti.

Polisin olay sonrasında yaptığı araştırmalar sonunda haklarında çeşitli suç kayıtları bulunan R.Ö., Y.Y. ve İ.Ö. yakalanarak gözaltına alınmıştı.

https://enternasyonaldayanisma.org/2025/11/08/irkci-cinayete-yetersiz-ceza-ahmet-handan-el-naif-davasinda-karar-aciklandi/