Haberler

Göçmenlerin Gündemi (28 Temmuz – 3 Ağustos)

Göçmenlerin Gündemi (28 Temmuz – 3 Ağustos)
04.08.2025

28 Temmuz

Yıldız Önen: “Ercüment Akdeniz gazetecilik faaliyetlerinden dolayı yargılanıyor, bu kabul edilemez” (Enternsayonal Dayanışma)

Ercüment Akdeniz ile ilgili olarak Sığınmacı Hakları Platformu ve Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı aktivisti Yıldız Önen ile konuştuk.

Gazeteci Ercüment Akdeniz, 18 Şubat 2025’te gözaltına alındıktan üç gün sonra, 21 Şubat’ta tutuklandı. Hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame mahkemece kabul edildi ve Akdeniz’in tahliye talebi reddedildi. Akdeniz’in de aralarında bulunduğu dört kişi hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla hazırlanan iddianamede, gazetecilik faaliyetleri, katıldığı toplantılar ve telefon görüşmeleri suç unsuru olarak gösteriliyor.

Ercüment Akdeniz hakkındaki davanın ilk duruşması, 31 Temmuz 2025 tarihinde, İstanbul Adalet Sarayı’nda (Çağlayan) İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, saat 11.00’da görülecek. Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı, tüm hak savunucularını duruşmaya dayanışmaya beklediklerini duyurdu.

Yıldız Önen ile yaptığımız röportaj şöyle:

Ercüment Akdeniz gazeteci kimliği ile biliniyor. Hakkındaki “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla tutuklanması ve iddianamenin kabul edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

İddianamede, Ercüment Akdeniz’in Halkların Eşitlik ve Demokrasi Kongresi (HDK) tarafından düzenlenen toplantılara katıldığı ve bu toplantılarda “PKK/KCK çizgisine paralel” ifadeler kullanıldığı öne sürülüyor. Savcılık, HDK’nin “PKK’nin şehir yapılanması” olduğunu iddia ederek, HDK’nin yasal faaliyetleri kapsamında yapılan açıklamaları, açık toplantıların notlarını ve gazetecilerin mesleki faaliyetleri çerçevesinde yaptıkları görüşmeleri “kanıt” olarak sunuyor. Bu suçlamalar tamamen asılsız ve Ercüment Akdeniz’in gazetecilik faaliyetlerini hedef alıyor. Gazetecilik yapmak, toplantılara katılmak, telefon görüşmeleri yapmak onun işinin bir parçası. Hakkında hazırlanan iddianame, gazetecilik faaliyetlerini suç unsuru olarak gösteriyor ki bu kabul edilemez.

Ercüment Akdeniz, göçmen, mülteci ve işçi hakları üzerine çalışan bir gazeteci ve yazardır. Bu yapıları takip etmesi onun mesleğinin bir parçası. HDK’ye üye olmadığını ve herhangi bir yöneticilik görevi yürütmediğini ifadesinde vurguladı. Ancak iddianamede, Akdeniz’in 2013’te bir HDK toplantısında yaptığı konuşma, gençlik politikaları üzerine görüş bildirmesi ve bazı muhabirlerle yaptığı telefon görüşmeleri aleyhinde delil olarak gösterildi.

HDK ile gazetecilik düzeyinde kurduğu ilişkinin örgüt üyeliği olarak yorumlanması, gazetecilik özgürlüğüne vurulan bir darbedir. Kaldı ki, HDK halen faaliyetini sürdüren, toplantılar, paneller yapan, eş sözcüleri sürekli basına açıklamalarda bulunan yasal bir örgütlenmedir.

İddianamede gazetecilik faaliyetlerinin, hatta telefon görüşmelerinin “örgütsel iletişim” olarak yorumlandığı belirtiliyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

İddianamede sunulan delillerin büyük çoğunluğu kamuoyuna açık basın açıklamaları, dernek toplantıları, panel katılımları ve sosyal medya paylaşımlarından oluşuyor. Savcılık, bu tür faaliyetleri, HDK’nin “örgüt hiyerarşisi içinde” hareket ettiğinin göstergesi olarak değerlendiriyor, ama herhangi bir silahlı faaliyetle ilgisi olduğuna dair somut bir delil sunamıyor. Buna rağmen silahlı örgüt üyeliği suçlaması yöneltiyor.

Bütün bu yapılanlar, mesleki dayanışmayı ve haber takibini kriminalize etme çabasıdır. Bir muhabirle yapılan telefon görüşmeleri, haberin doğru ve hızlı bir şekilde kamuoyuna ulaştırılması içindir. Örneğin, DİSK binasındaki polis müdahalesiyle ilgili bilgileri aktarması, tamamen gazetecilik pratiğidir. Bunların “örgütsel koordinasyon” olarak sunulması, gazetecilerin sahada çalışmasını engelleme ve korkutma amacı taşıyor.

İlk duruşma 31 Temmuz’da İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde görülecek. Bu duruşmadan beklentileriniz nelerdir?

Adaletin yerini bulmasını ve Ercüment Akdeniz’in suçsuzluğunun karara bağlanmasını bekliyorum. Somut hiçbir delil olmadan, sadece gazetecilik faaliyetleri üzerinden bu denli ağır bir suçlamayla karşı karşıya kalmak, Türkiye’deki basın özgürlüğü açısından endişe verici. Umarım mahkeme, gerçekleri görerek bir an önce Ercüment’in tahliyesine karar verir.

Tüm hak savunucularının desteği çok kıymetli. Bu dava sadece Ercüment Akdeniz’in değil, Türkiye’deki tüm gazetecilerin ve basın özgürlüğünü savunanların davasıdır. Duruşmaya katılarak destek verilmesi çok önemli. 31 Temmuz’da herkesi İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne bekliyoruz.

https://enternasyonaldayanisma.org/2025/07/28/yildiz-onen-ercument-akdeniz-gazetecilik-faaliyetlerinden-dolayi-yargilaniyor-bu-kabul-edilemez/

 

28 Temmuz

Gülden Sönmez: Muhammed Biltaci için acil çağrı

Sena Hanım ve iki oğlu Türkiye’ye sığındı. Uzun süredir buradalar. Sena Hanım, eşi ve oğlu için hepimizden destek istiyor. Sena hanımın mektubu şöyle:

 “Mısır’ın Sednayası olarak bilinen BEDR CEZAEVİNDE yaşanan korkunç zulüm karşısında çok sayıda mahkûm açlık grevine başladı. İntihar vakalarının arttığı cezaevindeki duruma dair aşağıda bir durum notu size ulaştırılmaktadır.

Bedr Cezaevinde tutulan siyasi mahkûmlardan birisi de eşim Dr. Mohamed El-Beltagy’dir. Bu mektubu/çağrıyı, hukuksuz bir şekilde idam cezası verilen, işkence ve kötü muamele ile tutulan, artık ölümle sonuçlanabilecek bir açlık grevinde olan eski Mısır parlamenteri, siyasetçi, insan hakları savunucusu Dr. Mohamed Elbeltagy ve onun ile aynı kaderi yaşayan birçok siyasi mahkûm için yazıyorum.

Bildiğiniz üzere Mısır’da yaşanan askeri darbe sırasında ve sonrasında binlerce kişi tutulmuş, işkence görmüş, uydurma dosyalarla avukat yardımı alamadan ve hatta askeri mahkemelerde sivil insanlar yargılanarak cezalar verilmiştir. Malumunuz olduğu üzere bazı kişilere idam cezası verilmiştir. Üniversite öğrencisi gençlerin de aralarında bulunduğu 100’den fazla Mısırlının idam cezaları infaz edilmiştir.

Hakkında idam cezası verilenlerden birisi olan Dr. Mohamed Elbeltagy, 8 yıldır kötü koşulları ile meşhur Al Aqrab (Akrep) cezaevinde tutulmuş, daha sonra Bedr Cezevine nakledilmiştir. Toplam 12 yıldır güneş görmeden, ziyaretçi görmeden hücrede tecrit edilmektedir.

Eşim keyfi olarak tutulduğu günden bu yana ağır işkenceler görmüş, korkunç koşullarda tutulmuş, ziyaretlere izin verilmemiş ve sağlık durumu günden güne kötüleşmiştir.

Bildiğiniz üzere tek kız çocuğumuz olan Asma Elbeltagy, henüz sadece 17 yaşındayken 14 Ağustos 2013 tarihinde Rabia meydanında barışçıl bir şekilde darbeyi protesto ederken tüm dünyanın gözü önünde babasının darbe karşıtlığına misilleme olarak bir keskin nişancı tarafından vurularak katledilmiştir.

Bir diğer oğlumuz olan Anas Beltagy, 31 Aralık 2013 tarihinde haksızca tutuklandığında 19 yaşındaydı ve hakkında hiçbir suçlama bulunmamasına rağmen keyfi olarak işkence altında tutuldu ve o zamandan beri kendisinden hiçbir haber alamamaktayım. Oğlumun gençlik yılları bir karanlık hücrede bitiyor.

Mısır’da "Bedr Rehabilitasyon ve Islah Merkezi" olarak da bilinen "Bedr Cezaevleri Kompleksi’nde çok ağır insan hakları ihlalleri ve zulüm devam etmektedir. Bunun üzerine çok sayıda mahkûm ve tutuklu açlık grevine başlamıştır. Oldukça meşhur siyasi isimler, avukatlar ve doktorlar ölümüne bir açlık grevi başlattıklarını duyurmuştur. Temmuz sonu itibariyle açlık grevinde bulunanların sayısının 58’e ulaştığı, bazı mahkûmların cezaevinin revirine kaldırıldığı haberleri gelmektedir.

Eşim Mohamed El-Beltagy de AÇLIK GREVİNE BAŞLADI. Bize bir mesaj sızdırmayı başardı ve oradaki durumunu ilan etti. Bunca zamandır yaşadıkları korkunç zulme karşı Mısırlı Mahpusların son çaresi artık ölümüne açlık grevidir. Eşimin mektubu da ektedir. Lütfen Mohamed El-Beltagy’i, oğlumu ve diğer kadın erkek genç yaşlı haksız yere hapsedilenleri kurtarmak için tüm imkanlarınızla destek veriniz. Kim masum bir insanı kurtarsa tüm insanlığı kurtarmış gibi karşılık bulur. Göstereceğiniz ilgi ve destek için şimdiden teşekkür ederim.

Saygılarımla. Sena Biltaci”

Sisi zindanlarında insanlık dışı muamele, işkence, hukuksuzluk, zulümler had safhada. Muhammed Biltaci'nin eşi Sena Biltaci'nin bu çığlığı karşılıksız kalmamalı.

https://x.com/B_Kurbanoglu/status/1949798949356749239?t=nlNnY9CW8rkJ-1aosMYqVw&s=08

 

28 Temmuz

Akmurat Ovezov: İki Türkmen aktivist Abdulla Orusov ve Alisher Sakhadov Türkiye’de kayboldu.

Türkmenistan’daki otoriter rejimin açık eleştirmenleriydi. Edirne Geri Gönderme Merkezi’nde tutuluyorlardı. 24 Temmuz’da Türk makamları, onların “serbest bırakıldığını” ve yasal statü başvurusu için Sinop’a gitmelerine izin verildiğini gösteren belgeler düzenledi. Ama gerçekler farklı:

•Her iki aktivist, diğer tutuklulara, serbest bırakılmak yerine başka bir merkeze transfer edildiklerini söyledi.

•“Serbest bırakılma belgelerinde” kendi imzaları yok — bu belgeleri muhtemelen hiç görmediler.

•O günden beri, Türkiye’deki aileleri ve arkadaşlarıyla hiçbir iletişimleri yok. Bu belgeler büyük olasılıkla tek taraflı düzenlendi ve bir örtbas aracı olarak kullanıldı. Aktivistler ise gizlice Türkmenistan’a sınır dışı edilmiş veya edilmek üzere olabilir — ki bu ülke işkence, kayıplar ve siyasi mahkûm ölümleriyle tanınır. Eğer sınır dışı edildilerse, işkence, tecrit ve hatta ölüm riski altındalar. Eğer hâlâ Türkiye’delerse, hayatları şu anda tehlikede.

Talebimiz:

•Türk makamlarından: Nerede olduklarını açıklayın ve sınır dışı etmeyi durdurun. Saygılarımla,

https://x.com/ak4betterfuture/status/1949906457232859479?s=48&t=AbA7f7HM9Qt_3hfWYH-CkA

 

29 Temmuz

Gülden Sonmez: TÜRKMENİSTANLI ABDYLLA ORUSOV ve ALISHER SAHATOV NEREDE?

Türkmenistanlı Abdylla Orusov ve Alisher Sahatov, ülkelerinde işkence ve yaşam hakkı riski olmaları nedeniyle aileleri ile birlikte Türkiye’de uluslararası koruma başvurusu ile bulunmaktaydılar. Nisan ayında Sinop’ta keyfi olarak tutularak Geri Gönderme Merkezi’ne götürülmüşler ve haklarında sınır dışı etme kararı verilmişti. Anayasa Mahkemesi her ikisi hakkında da tedbir kararı vermiş ve Sınır Dışı Edilemeyecek kişiler arasında olduklarına hükmetmişti.

Edirne Geri Gönderme Merkezi'nde tutulan Türkmenistanlıların, 24 Temmuz'da "serbest bırakıldıkları" ve Sinop'a gitmelerine izin verildiği yönünde karar verildiğine dair beyanlarla bırakıldıkları belirtilmektedir. Buna rağmen o tarihten bu yana kendilerinden bir daha haber alınamamıştır.

Bu durum Abdylla Orusov ile Alisher Sahatov'un Türkmenistan'a sınır dışı edilmiş olabileceği yönünde güçlü şüpheler uyandırmaktadır. Türkmenistan, işkence, zorla kaybetmeler ve siyasi mahkumların zorla kaybettirilmesi ve öldürülmesiyle tanınan bir ülkedir. Türkiye’den daha önce sınır dışı edilen Türkmenler hakkında maalesef bir daha hiç kimse haber alamamıştır.

6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kapsamında geri gönderilemeyecek yabancılardan olan iki Türkmen aktivist Türkmenistan’a yahut buraya gönderilecekleri herhangi bir ülkeye sınır dışı edildilerse, hayatları ciddi risk altında olacaktır. İşkence ve hatta ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır.

Uluslararası hukuk ve insan hakları prensipleri gereğince, Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu kişilerin güvenliğini sağlama ve adil süreçleri işletme sorumluluğuna sahiptir. Geri gönderme yasağı ilkesi, uluslararası hukukta emredici kural olarak kabul edilmektedir. AİHM ve AYM kararlarında ifade edildiği üzere, ne sebeple olursa olsun, kişinin gönderileceği yerde, işkence göreceği konusunda ciddi bir risk varsa oraya zorla gönderilemez.

Hal böyleyken 24 Temmuz’dan bu yana kendilerinden haber alınamayan Abdylla Orusov ve Alisher Sahatov’un akıbeti hakkında başta Edirne il Göç İdaresi Müdürlüğü olmak üzere İçişleri Bakanlığı derhal açıklama yapmalıdır.

Sivil insan hakları ve mülteci hakları kuruluşları da her iki Türkmenistanlı sığınmacının akıbetini öğrenmek ve yaşam hakkı güvencesinin sağlanması için harekete geçmelidir.

Bu saatte yazdığım için affınıza sığınıyorum. Her iki Türkmenistanlı sığınmacı için hepimizi çok korkutan bir durum var. Sabah herkesten ilk iş bu konuda bir çaba talep ediyoruz. Şahısların eşi ve avukatları gerekli hukuki girişimleri yapıyor ama konu hayati olduğu için bizler de destek vermeliyiz. Neredeyse inşallah hala GGM’dedir diyesim var.

https://x.com/B_Kurbanoglu/status/1950027633971933206?t=ubuT8Cgq3hvuvWLOrDicQA&s=08

 

30 Temmuz

Suriyeli göçmenlere işkence meclis gündeminde (Enternasyonal Dayanışma)

Urfa’nın Ceylanpınar ilçesindeki bir sınır karakolunda Suriyeli gençlere şiddet uygulandığına dair görüntüler Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşındı. DEM Parti Urfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan, iddiaların ardından Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya çağrıda bulundu.

Sosyal medyada paylaşılan ve Ceylanpınar’da bir sınır karakolunda çekildiği öne sürülen görüntülerde, asker olduğu belirtilen bir kişinin Suriyeli gençleri darp ettiği ve tekmelediği iddia edildi.

Meclis’e taşındı, İnsan Hakları Komisyonu’na çağrı yapıldı

Olayla ilgili görüntüleri gündeme taşıyan DEM Parti Urfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu göreve çağırdı.

Ayan, komisyonun derhal harekete geçerek kapsamlı bir inceleme başlatması gerektiğini belirtti.

Ayan, “Sorumluluğu bulunan tüm kamu görevlileri tespit edilmeli, görevden uzaklaştırılmalı ve haklarında etkin idari ve adli soruşturmalar yürütülmelidir. Ayrıca, sınır hattında benzer ihlallerin sistematik hale gelip gelmediğine dair geçmiş yılları da kapsayacak şekilde geniş bir araştırma yapılmalıdır” ifadelerini kullandı.

İki bakana 14 soru yöneltildi

Vekil Ayan, olayla ilgili Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın yanıtlaması istemiyle Meclis’e iki ayrı soru önergesi sundu.

Önergelerde, olayın detayları, başlatılan soruşturmaların seyri, mağdurların durumu ve benzer vakaların önlenmesi için alınan önlemler hakkında toplam 14 soru yöneltildi.

“İşkence, koşulu ne olursa olsun insanlık suçudur”

DEM Partili Ayan, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, “Bu görüntülerin Ceylanpınar’da çekildiği iddia ediliyor. Suriye sınırından geçen göçmenlere sistematik işkence uygulandığına dair iddialar tarafımıza ulaşıyor. Sistematik işkence iddiaları titizlikle araştırılmalı, failler ve sorumlular tespit edilmelidir. İşkence, sebebi ne olursa olsun insanlık suçudur ve asla kabul edilemez” ifadelerini kullandı.

İdari ve adli soruşturma çağrısı

Ayan, görüntülerde yer alan ve Türk Silahlı Kuvvetleri personeli olduğu öne sürülen kişiler hakkında derhal idari ve adli soruşturma başlatılması gerektiğini belirtti.

Ayrıca, Meclis’in mültecilere yönelik kötü muamelenin önlenmesi adına kalıcı ve sistematik öneriler geliştirmesi gerektiğine dikkat çekti.

https://enternasyonaldayanisma.org/2025/07/30/suriyeli-gocmenlere-iskence-meclis-gundeminde/

 

30 Temmuz

Ezberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı – Bekir Berat Özipek (Serbestiyet)

Bir yandan tarihi bir süreç yaşıyoruz. Ezberler bozuluyor, duvarlar yıkılıyor ve Türkiye yüz yıl önceki hatalarını telafi etmek için kararlı adımlar atıyor.

Kürt meselesinde düğümleri çözen cesur adım MHP Liderinden geliyor mesela. Bunun tüm ezberleri bozan sarsıcı etkisini görmemek mümkün değil.

Kürt ve Alevi Cumhurbaşkanı yardımcısı önerisi tartışılabilir elbette. Ama Lübnan’ı anlamadan, ulus devleti ve onun mevcut şeklini bulunmaz Hint kumaşı sanan ve Türkiye’nin “Lübnanlaşacağından” korkanların reflekslerini bir yana bırakacak olursak, söz konusu öneri bu konuda da bir çözüm çabasını gündeme getirmesi bakımından değerli.

Küresel ve bölgesel dengelerin değişmesi ve ortaya çıkan tehditler, yıllar içinde olgunlaşan çözüm perspektiflerinin ve tahakkuk eden fikirlerin bazen umulmadık biçimde gündeme gelmesinin katalizörü oluyor ve Türkiye’de yeni bir sayfa açılıyor.

Ercüment Akdeniz örneği

Ama diğer yandan, geride bırakmaya çalıştığımız geçmiş bizi sırtımızdan yakalıyor. Normalleşme ve özgürleşme doğrultusunda hukuki güvenceleri yeniden tesis etmek için ihtiyaç duyduğumuz atmosfer, bizzat o adımları atan devletin çeşitli erkleri tarafından yapılanlarla bozuluyor.

Sivil ve siyasi haklarla ilgili sorunlarla, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik olarak açılan davalar ve devam eden hukuka aykırı kararlar da varlığını devam ettiriyor.  

İşin kötüsü, bu konuda iktidarı doğru yönde eleştirecek bir ana muhalefet yok. CHP, gerçekten ifade özgürlüğünü kullananlarla tescilli ırkçıları ayıramadığı, ayrımcılık yasağını ihlal eden ve tam da bu yüzden cezalandırılması gerekenleri de “fikir suçlusu” ilan edip hepsini bir kefeye koyduğu için bu konudaki eleştirilerinin de bir etkisi olmuyor.

Sivil ve siyasi haklarını kullanan ifade özgürlüğü mağdurlarıyla kamu gücünü kullanırken hukuka aykırı davrandığını (ayrımcılık suçu işlediğini) alenen ilan edenleri eşitlemek, görüntüyü bulanıklaştırdığından dolayı mağduriyetlerin görünmesini de güçleştiriyor.

Oysa doğru yönde eleştirmek isteyen için örnekler var; Emek Partisi eski başkanı ve gazeteci Ercüment Akdeniz’in durumunda olduğu gibi, yargı erkinin işleyişini, adalet ve hukuk açısından eleştirmeyi gerektiren örnekler bunlar.

Ercüment Akdeniz 18 Şubat 2025’te gözaltına alındı ve konuyu hukuki açıdan değerlendirenlerin serbest bırakılacağı yönündeki beklentilerinin aksine 21 Şubat’ta tutuklandı.

Akdeniz, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Kongresi (HDK) tarafından düzenlenen toplantılara katılmak ve bu toplantılarda PKK/KCK çizgisine paralel ifadeler kullanmak ve silahlı terör örgütüne üye olmakla suçlanıyor. Bu bağlamda 2012-2013 yıllarındaki dinleme kayıtları da delil olarak kullanılıyor.

Yargının söz konusu dinlemelerde bir suç varsa neden 13 yıl bekledikten sonra harekete geçtiği sorusu bir yana, HDK yargı kararıyla terör örgütü ilan edilmiş bir yapı değil. Hali hazırda İstiklal Caddesi’nde binası var ve açık adresinde faaliyetlerine devam ediyor. Dolayısıyla herhangi bir kişiyi onunla ilişkisi nedeniyle suçlamak veya davetine katılmayı suç olarak yorumlamak hukuki bakımdan anlamlı bir delil teşkil etmiyor.

Öte yandan “HDK üyeliği üzerinden dava açılıyor ama iddianameye konu olan bütün olaylar EMEK Partisi’nin faaliyetleriyle ilgili” diyor avukatı. Dinlemedeki konuşmaların da Akdeniz’in o dönemde başkanlığını yürüttüğü siyasi partinin faaliyetleriyle ilgili olduğunu vurguluyor.

Ercüment Akdeniz’in duruşması yarın gerçekleştirilecek. Onun davası sadece üyesi olduğu gazete ve siyasi parti çevresindeki kişiler tarafından değil, farklı görüş ve çevrelerden olup onun hukukunun korunmasını ve adaletin yerini bulmasını isteyenler tarafından da izlenecek. 

Yeni bir sayfa açabilmek

Silahların yakılması muhteşem bir tarihi anı ifade ediyor. İnkarla başlayan bir sorunun 100 yıl sonra sulh yoluna girmesi, yeni bir milat olarak kabul edilmeli.

Bu yeni süreci hak temelli bir perspektifle güçlendirmek gerek.

Türkiye’nin kadim sorunlarını çözme noktasında atılan cesur adımları destekleyecek bir atmosfere ihtiyacımız var. Bunun için devletin tüm kurumlarıyla eşzamanlı biçimde bu atmosfere uygun biçimde faaliyet göstermesini sağlamak ve söz konusu kurumları bu yeni yaklaşım doğrultusundan işlevselleştirebilmek gerek.

Yargı erkinin ise herhangi bir siyasi gündeme değil hukukun üstünlüğü ilkesine uygun biçimde kararlar alması, sürece güven artırıcı bir etki sağlayacak unsurların başında geliyor. Onun özgürlük, adalet ve barışa en büyük katkısı, meselelerin kolayca siyasi ihtilaf konusu haline getirildiği bir toplumda, herkes nezdinde kararının ağırlığının olmasına, hukuki bakımdan tartışmayı sonlandıracak sözün ondan gelebilmesine bağlı.

Yargının, insanların adalet duygularını tamir edecek şekilde işlev gördüğüne ve hukuka uygun kararlarla ihtilafları çözüldüğüne dair bir kanaatin kalıcı hale gelmesi önemli.

Siyasi ifade hürriyetinin genişlemesi ve bu alandaki mağduriyetlerin giderilmesi ise esas olarak tüm kurumlarıyla devletin sorumluluğu.

Bölünmüşlüğü aşarak aramızda güveni tesis edebilmek için buna ihtiyacımız var.

https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/ezberler-bozulurken-magduriyetler-de-son-bulmali-214544/

 

31 Temmuz

Göçmen Mülteci dayanışma Ağı: Yargılanması gereken Ercüment Akdeniz değil mülteci düşmanlarıdır

Göçmen ve mülteci hakları savunucusu gazeteci Ercüment Akdeniz’in davasında tutukluluğun devamına karar verildi. Ne göçmen hakları savunuculuğu, ne gazetecilik, ne de siyaset yapmak suç değildir. Ercüment Akdeniz arkadaşımız yalnız değildir. Adaletin yerini bulmasını ve Ercüment Akdeniz’in bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz.

https://x.com/Goc_Dayanisma/status/1950940037299757099

 

1 Ağustos

Gazeteci Ercüment Akdeniz’in tutukluluğuna devam kararı verildi (Enternasyonal Dayanışma)

Gazeteci Ercüment Akdeniz’in tutuklu yargılandığı davanın ilk duruşması dün İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde görüldü.

Akdeniz’in ve avukatlarının savunmalarının ardından savcılık, dinlenemeyen tanıklar nedeniyle Akdeniz’in tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi yönünde görüş bildirdi. Mahkeme heyeti aynı nedenle Akdeniz’in tutukluluk hâlinin devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma 23 Ekim’de yapılacak.

Beştaş: İki tanık gerekçe gösterilerek duruşma üç ay ertelendi. İşte yargının durumu maalesef bu

Karara siyasiler, meslektaşları ve ailesi İstanbul Adliyesi önünde tepki gösterdi. DEM Parti Erzurum Milletvekili ve HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, şunları söyledi:

“Gerçekten garabet bir tabloyla karşı karşıyayız. Mahkeme başkanı izinde herhalde; yerine geçici bir üye bakıyor. İki tanık huzurda dinlendi, ancak bu tanıkların ne bilgi ne de görgüleri var. Peki bu insanlar neden tanık? Neden dosyada ifadeleri bulunuyor? Bu bile bilinmiyor.

Bir tanığın Amerika’ya yerleştiği bilgisi avukat arkadaşlar tarafından iletildi. Diğer tanık ise teknik yetersizlik nedeniyle SEGBİS’e bağlanamadı. Bu iki tanık gerekçe gösterilerek duruşma üç ay ertelendi. İşte Türkiye’de yargının durumu maalesef bu.

SEGBİS çalışmadı, tanıkla bağlantı kurulamadı. Üç kez denendi, olmadı. Peki bu mu gerekçe? SEGBİS çalışmadı diye Ercüment Akdeniz üç ay daha cezaevinde mi kalacak?”

Göçmen ve Mülteci Dayanışma Ağı Sözcüsü Yıldız Önen de duruşma sonrası İlke TV'ye konuştu.

Ercüment Akdeniz’in annesi de kamuoyuna seslendi

Ercüment Akdeniz’in annesi, “Ben oğlumla gurur duyuyorum. Bu karara saygı duymuyorum. Oğlumu ve sizleri çok seviyorum” diye konuştu.

Ercüment Akdeniz: Hakikat ve adalet için tahliyemi talep ediyorum

Gazeteci Ercüment Akdeniz 160 gündür tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nden duruşma salonuna getirildi.

Salonun küçük olması nedeniyle avukatlar ve çok sayıda kişi dışarıda kaldı.

Mahkeme başkanı, Akdeniz’in avukatlarının büyük salona geçilmesi talebini kabul etmedi. Sanık avukatı sayısını da 3 ile sınırladı

Ercüment Akdeniz’in savunmasında öne çıkanlar şu şekilde:

"Saat 5’te evden çıktıktan sonra gözaltına alındım. Polis otosunda yarım saat bekletildim. Avukatım evde  olmasına rağmen erişimimi engellediler. Bana saati geldiğinde evimin basılacağı söylendi. Anahtarla kapıyı açma teklifimi kabul etmediler ve levye kullandılar."

"Salondaki katılımcıları selamlıyorum, tüm kurumlara desteği için teşekkür ediyorum.  2012'den itibaren göç haberciliğine yoğunlaştım. Bu alanda yayımlanmış beş kitabım mevcut. Herhangi bir siyasi partiye üyeliğim yoktur, DİSK Basın-İş üyesiyim. Hakkımda hazırlanan iddianame haksız, yanlış şekilde düzenlenmiştir. İddianamede basın özgürlüğü, demokratik eylem yapma hakkım suç çemberine sokulmaktadır. Hesap vermeyeceğim hiçbir soru yoktur, suçlamaları reddediyorum.

Bu suçlama torbasına neden atıldım hiç bilmiyorum. HDK'de çalışmanın suç sayılması çelişkidir. İddianame mantığı açısından söylüyorum. Kimin marjinal olup olmadığı değişkendir. 18 Şubat operasyonu ve devamında bu iddianame neden 14 yıl bekletildi? Bu soru cevaplanmaya muhtaçtır.

Bir haber sitesindeki habere dayandırılarak ESP Kongresi'nde yapmış olduğum konuşma iddianameye konulmuş. Konuşmayı hatırlamıyorum, söz konusu site de erişime engellenmiş. Delil olarak gösterilen tapelere tek tek baktım. 14 kişiyle görüşmem var. Bu kişilerin 13'ü Emek Partisi'nden üyeler, yöneticiler. O bir kişi de Hayat TV sunucusu. Konuşmalarda bir tane HDK'li yok. Bu tapelerde kaç kişinin adı geçmiş, bunları da çıkardım. 25'in 24'ü Emek Partisi'nden, bir kişi de sendika başkanı.

Bana yöneltilen suçlamalar çok yanlış ve maddi hatalarla dolu, suçlamalar dayanaksızdır. Bir gazeteci ve yazar olarak basın özgürlüğüm kısıtlanmıştır. 160 günlük tutukluluk sürecinde çok kritik haberleri kaçırdım. Dolayısıyla sadece gazeteci olarak ben değil, okurlar ve izleyiciler de mağdur olmaktadır. Hakikat ve adalet için tahliyemi talep ediyorum.

Avukatlar tahliye ve beraat talep etti

Savunmalarla devam eden duruşmada konuşan avukat Özgür Urfa, "Suçlama konusu iddianameye göre HDK'nın bir terör örgütü olduğu ve müvekkilin de bu örgüte üye olduğu iddiasıdır. 2025 yılındayız bizim bildiğimiz kadarıyla HDK'nın silahlı örgüt olduğuna dair kesinleşmiş bir karar yok. HDK siyasi faaliyet gösteren bir oluşum ve faaliyetlerine de devam ediyor. Fezlekelerdeki subjektif yorumla hareket ediliyor. Dosya içerisinde müvekkile dönük bir örgüt şeması göremedik. Buna dönük bir iddia da yok sadece buna yönelik tapeler var.

Müvekkilin tüm faaliyetleri izlenmiş, dinlenmiş sonuç olarak ortada EMEK Partisi faaliyetleri dışında bir şey yok. Ortaya delilleri konulamayan suçlamayla müvekkil beş buçuk aydır tutuklu. Öncelikle tahliye edilmesini sonra da suçun unsurlarının oluşmaması sebebiyle beraatine karar verilmesini talep ediyoruz" dedi.

Duruşma öncesi basın açıklaması yapıldı

Duruşma öncesinde DİSK Basın-İş öncülüğünde İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yapıldı. Gazeteciler, milletvekilleri ve hak savunucularının katıldığı eylemde “Ercüment Akdeniz yalnız değildir” ve “Özgür basın susturulamaz” sloganları atıldı.

Açıklamayı okuyan gazeteci Elif Akgül, Akdeniz’in mesleki faaliyetlerinin yargı konusu yapılmasını eleştirerek, “Bu durum ülkede gazeteciliğin içine düştüğü karanlığı bir kez daha gözler önüne seriyor” dedi. Akgül, gazetecilerin ifade özgürlüğünün baskı altına alındığını ve halkın haber alma hakkının engellendiğini belirtti. Tutuklu gazeteci Furkan Karabay’ın durumuna da değinerek, bu uygulamaların bir “susturma operasyonu” olduğunu vurguladı.

https://enternasyonaldayanisma.org/2025/08/01/gazeteci-ercument-akdenizin-tutukluluguna-devam-karari-verildi/