Haberler
Göçmenlerin Gündemi (28 Nisan – 4 Mayıs)

29 Nisan
Afganistanlı işçi Nourtani cinayeti davası için suç duyurusunda bulunuldu (Enternasyonal Dayanışma)
Yakılarak öldürülen Afganistanlı maden işçisi Vezir Mohammad Nourtani’nin sanıklarının yargılamasını yapan Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti hakkında, Nourtani’nin ailesinin avukatı Hakimler ve Savcılar Kurulu’na suç duyurusunda bulundu.
Mahkeme cinayet davası olarak başlayan yargılamada, sanıklara iş kazasına sebep oldukları gerekçesi ile ceza vermişti.
Maden ocağı sahibi Hakan Körnöş ve Enver Gideroğlu, “iştirak halinde kasten öldürme” suçlamasıyla yargılanmalarına rağmen, mahkeme tarafından “taksirle öldürme” suçundan 5 yıl 8’er ay, Körnöş’ün kuzeni Ahmet Aydın ise “delil karartma” suçundan 4 yıl 6 ay hapis cezası almıştı.
Ocak çalışanları Sercan Kayabaş ve Eray Demiro yine delil karartma suçundan 2’şer yıl, Alaattin Çayırlı ise 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkum edilmişti.
Nourtani’nin ailesinin avukatı Kerim Bahadır Şeker, dün Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) giderek mahkeme heyeti hakkında şikayette bulundu.
Şeker, şikayetinde olay yerinde keşif ve reddi hakim taleplerinin “usule aykırı şekilde” reddedildiğini söyledi. Duruşma salonundan hukuka aykırı şekilde çıkarıldığını, yurt dışındaki tanıkların istinabe yoluyla dinlenmediğini, delil değerlendirmesinin taraflı ve yanlı yapıldığını, maktulün “ölüyken yakıldığının kesin olarak tespit edilemeyeceğine” ilişkin raporun yok sayıldığını vurguladı.
Gerekçeli kararın iki gün içinde yüzeysel olarak hazırlandığını, gerekçeli kararın çelişkili ve denetlenemez olduğunu belirtti ve heyet hakkında disiplin cezalarının uygulanmasını talep etti.
Karar istinafa taşındı
Nourtani’nin ailesi, mahkeme kararına itiraz ederek dosyayı istinaf mahkemesine taşıdı.
İtiraz dilekçesinde, otopsi ve adli tıp raporlarında maktulün sol böbreğinin bulunmadığının tespit edildiği, ayrıca yakma eyleminin cezasız bırakıldığı vurgulandı.
Avukat Şeker, yeni bulgular ışığında kararın yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Ne olmuştu?
Zonguldak’ta ruhsatsız işletilen bir maden ocağında kayıtsız ve güvencesiz çalıştırılan Afganistanlı mülteci işçi Vezir Mohammad Nourtani 9 Kasım 2023’te kaçak maden ocağı sahipleri tarafından öldürülmüş ve cenazesi yakılmış halde ormanda bulunmuştu.
Bunun üzerine jandarma, soruşturma sonrası Nourtani’nin çalıştığı maden ocağının sahibi Enver G. ile birlikte ona yardım ettiği iddia edilen beş kişiyi gözaltına almıştı.
Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı cinayete ilişkin hazırladığı iddianamede Adli Tıp Kurumu’nun otopsi raporuna da yer vermişti. Otopsi raporunda Nortani’nin iç organlarının yanmış olduğu ve sol böbreğinin olmadığı tespit edilmişti.
https://enternasyonaldayanisma.org/2025/04/29/afganistanli-isci-nourtani-cinayeti-davasi-icin-suc-duyurusunda-bulunuldu/
30 Nisan
Avukat Duygu İnegöllü: Müvekkilim Tabriz Saifi ÖLÜYOR!
Kendisini kaybedersek 40 kilocuk bedenini getirip Bursa İl Göç'ün önüne bırakacağım!!
Size sözüm olsun bunu yapacağım!
Koca kurumda 1 tane okuduğu kanunu anlayabilen memur, hukukçu yok mu?
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu 3. madde d) Başvuru sahibi: Uluslararası koruma talebinde bulunan ve henüz başvurusu hakkında son karar verilmemiş olan kişiyi, madde ö) Son karar: Başvuru sahibinin başvurusuyla veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişinin statüsüyle ilgili kararlardan; idari itirazda bulunulmaması ve yargıya başvurulmaması hâlinde Genel Müdürlük tarafından verilen kararı veya yargıya başvurulması sonucunda temyiz edilmesi mümkün olmayan kararı, ifade eder.
Başvuru sahibi kişi yalnızca ülkemizde kalma hakkı olan kişi değildir! Bu statü haklarıyla vardır! Yüzde 99 engelli bir insanın, usule aykırı yürüttüğünüz mülakat evresi sonrası, başvurusunun reddine karar verdiğiniz yetmedi; dava açmış olmasına rağmen sağlığa erişim hakkını kapatamazsınız!
Tabriz mide kanaması geçirdi, buna ek çeşitli sağlık sorunları sebebiyle yoğun bakıma alındı. Acil sağlık hizmetleri kapsamında görülmeyen ameliyatı, acil duruma gelene kadar bekletiliyor!
Yardım değil, hakkımızı istiyoruz. Öncelikle sağlığa erişimi sağlanmalı, ayrıca hukuka aykırı yürütülerek alınmış karardan dönülmeli!
https://x.com/dygingl/status/1917128619295465816?s=46&t=ZgQEy434h7Jj7HiJdWtozA
1 Mayıs
Adı Vezir’di – Cihat Arpacık (Perspektif Online)
Bugün 1 Mayıs…
Networklerle, karambolle, şansla, iltimasla değil alın teriyle yaşayan herkesin günü.
Miting alanlarında pankartlar yükselirken, hoparlörlerden ezgiler yankılanırken, Cem Karaca yine en gür sesiyle “Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır” diye haykırıp “Ancak bu böyle gitmez” diye devam ederken, “toplumsal muhalefet”, sendikalar ve siyasi partiler Taksim mi Kadıköy mü kavgasına tutuşmuşken bir ismi hatırlayan var mı?
Vezir Mohammad Nourtani.
Afganistan’dan yoksulluktan kaçmıştı; çocuklarına ekmek, geleceğe umut götürmek istiyordu. Bir gün gitti ve bir daha geri dönemedi.
İş kazası olduğu söylenen bir hadisenin ardından bilincini kaybeden, madenin diğer sakinlerinin “Öldü sandık” dediği, ambulansı aramak yerine birbirlerine “Atalım mı, yakalım mı” diye sordukları, “Bu zaten Afgan” diyerek değersiz bir eşyadan bahseder gibi bahsettikleri, sonra yakmaya karar verdikleri, mahkemenin “Yakılma hadisesi ölümden sonra gerçekleşti” diyerek bu vahşeti “delilleri yok etme” parantezine sıkıştırdığı, ama dosyaya giren diğer tıbbi raporlarda “Yakılırken yaşıyor olabilir” ifadesinin yer aldığı bir işçinin hikâyesi bu.
Oysa soğuk bir Zonguldak sabahında, göçmen bir işçi, karanlık bir maden ocağında umutla çalışıyordu. Geride bıraktığı ailesi, ülkesindeki yoksulluğun ve savaşın gölgesinden kurtulmak için ona güveniyordu.
Mahkemede neler mi oldu?
Vezir’in eşi, Kamer Gül Meliki, çırpına çırpına adalet aradı. Eşinin toprağı kazarak madene ulaşması gibi o da adaleti gün yüzüne çıkarmak istiyordu. Ama mahkemenin duvarlarına çarptı. O soğuk duvarlarda şu sözleri yankılandı: “Afgan olduğum için sürekli ayrımcılığa uğruyorum. Mahkemede bile ayrımcılığa uğradığımı düşünüyorum. Sürekli dedikleri: ‘Afgan öldü’, ‘Afgan’ı getirin’… Bu sözleri sürekli duyuyorum”
Aslında Kamer Gül Meliki’nin mahkemede tanık olduğu “Afgan gelsin, Afgan gitsin” sözleri medyanın da ezberindeydi. Kaçak madende bir “adet” Afgan işçi ölmüştü. Cesedi yakılan Afgan işçiydi. İsminden, nasıl çilelere katlanıp geleceğe daha ümitli bakmak istediği bir ülkeye gelmeye çalıştığından, ailesinin en azından karnını doyurmak istediğinden, İran’da böbreğine karşılık para teklif edildiğinden, ölümünden sonra o böbreğe tıbbi incelemede rastlanmadığından bahsedilmedi.
Kayıp Böbrek
Vezir’in daha önce başkalarının talip olduğu ve kaybolan böbreği dosyada gözden kaçırılan detaylardan biriydi. Oysa olay yeri fotoğrafları ve sonradan Koç Üniversitesi’nden alınan raporlar, yakma eyleminin vücudun özellikle bel bölgesinde yoğunlaştığını; vücudun yanık olan kısmının, böbreklerin bulunduğu bölge olduğunu ortaya koydu. Sanıklar Vezir’in vücuduna benzini döktükten sonra bedeni bir de ters çevirmiş ve böbreğin olduğu kısmı hedef almıştı. Avukat bu konunun araştırılmasını talep etti ancak bu talep de mahkemece reddedildi.
Mahkeme süreci yangından mal kaçırırcasına bitti. Ailenin avukatı Kerim Bahadır Şeker, beyanlarını tamamlayamadan dışarı atıldı. Hâkimler, tanıkları dinlemedi. Olay yerini görmeye bile gerek görmedi. Vezir’in nasıl yakıldığını, neden kurtarılmadığını, ambulansın kaç dakikada gelebileceğini merak etmediler. Sanıklar çelişkili ifadeler verdi; kimi “Öldü zannettik” dedi, kimi “Nefes alıyordu”… Ama mahkeme, tüm bu çelişkileri görmezden geldi. 77 sayfalık karar iki gün içinde yazıldı. Sanki adalet çoktan kararını vermişti: Susmak.
Vezir’in dosyası şimdi istinafta. İstinaf evrakında Hrant Dink’le de buluştu Vezir. Avukat Şeker, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Hrant Dink kararına atıf yaptı ve şöyle dedi:
“Mahkeme, ‘Devlet makamları şiddet olaylarını soruştururken ırkçı bir gerekçenin olup olmadığını ve etnik kökene dayalı önyargıların rol oynayıp oynamadığını tespit etmek için makul tüm önlemleri almak zorundadır’ demektedir. Somut olayda ise yerel makamlar, bu yönde bir araştırma yapmamış; tam tersine, maktulün yabancı oluşunu adeta önemsiz bir detay olarak geçiştirmiştir. Oysa ‘Bu zaten Afgan’ ifadesi bile başlı başına, eylemin arkasındaki olası nefret saiki için bir başlangıç noktası olmalıdır. Sanıkların, maktulün hayatını değersiz görmelerinde onun etnik kimliği ve mülteci statüsünün etkili olduğu açıktır. İşçilere ‘Afgan’ı alın’ diye talimat verilmesi, maktulün bir adı olan bir insan değil de etnik kimliğiyle anılan, değersizleştirilmiş bir nesne gibi muamele gördüğünü ortaya koymaktadır.”
Vezir öldü, Vezir’le birlikte uzun süredir resüsitasyon cihazına bağlı olan adaletin ruhuna da alelacele yazılmış bir gerekçeli karar okundu.
Bugün 1 Mayıs.
Taksim-Kadıköy gürültüsünde beyni buharlananlar belki de mitingi Zonguldak’taki o madenin önünde yapmalıydı. En azından Vezir’in nezdinde “dünyanın bütün işçilerine” bir selam gönderebilirlerdi. Ancak kaçak göçün seçim malzemesi yapıldığı, işçinin alın terinin “Ekmek veriyoruz ya” denilerek silikleştirildiği, yoksulların “Sırada kaç kişi var biliyor musun” sorusuyla daha derin yoksulluk ile sömürü arasında seçim yapmaya zorlandığı, sendika başkanlarının kendi meşrebi siyasi partilerin potansiyel vekil adayı olduğu bir düzende Cem Karaca’nın bile “Yurdumun mutlu günleri, mutlak gelen gündedir” demesi inandırıcı gelmiyor.
https://www.perspektif.online/adi-vezirdi/
2 Mayıs
Antep'te 1 Mayıs sabahında biri çocuk iki işçi hayatını kaybetti (Evrensel)
Bugün 1 Mayıs işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Gününde Antep'te biri çocuk olmak üzere iki işçi cinayeti yaşandı. 14 yaşındaki Suriyeli çocuk işçi Ali, Tekstilkent'te çalıştığı tekstil atölyesinde asansörle duvar arasında sıkışarak yaşamını yitirirken; AKP milletvekiline ait Ünal Sentetik Çuval fabrikasında çalışan 53 yaşındaki tekstil işçisi Ercan Çoban iş kazası geçiren başka bir işçiyi hastaneye götürdükten sonra fabrikaya dönerken geçirdiği kazada hayatını kaybetti.
İş cinayetlerini BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen duyurdu.
'Bu sömürü çarkından hesap sormanın da günü olsun'
Türkmen'in paylaşımı şöyle:
"Bugün dünyanın bütün işçilerinin daha iyi çalışma ve yaşama, kapitalist sömürüye son verme, sınıfsız, sömürüsüz barış içinde bir insanlık dünyası kurma mücadelesinin bayrağını yükselttiği gün! Antep’te 1 Mayıs sabahına biri çocuk iki işçinin ölümüyle uyandık. Bugün 1 Mayıs, işçilerin hayatını öğüten bu katil düzenden, işçiler için tam bir ölüm zinciri olan bu sömürü çarkından hesap sormanın da günü olsun.
14 yaşında olan Suriyeli çocuk işçi Ali, Ünaldı’da (Tekstilkent) çalıştığı tekstil atölyesinde asansörle duvar arasında sıkışarak feci şekilde can verdi.
'Ercan’a fabrikadaki işçiye sen götür dediler'
AKP milletvekiline ait Ünal Sentetik Çuval fabrikasında çalışan 53 yaşındaki tekstil işçisi Ercan Çoban, gece vardiyasında çalışırken, bu sabaha karşı, kendi işi olmadığı halde, iş kazası geçiren başka bir işçiyi hasteneye götürdükten sonra fabrikaya dönerken geçirdiği kazada aracıyla bir tırın altında kalarak hayatını kaybetti.
Ercan, sendikamıza da gelip giden bir işçiydi. Geçen yıl Antep’teki 1 Mayıs’a BİRTEK-SEN’le katılmıştı. Ercan bu fabrikada tam 25 yıldır çalışıyordu. Bu sabah hastaneye götürdüğü işçi arkadaşı Şehmuz aynı fabrikada bir süre önce iş kazası geçirmiş, eli makinanın arasında kalarak parmağı kırılmıştı. Şehmuz, çok ihtiyacı olduğu için, aç kalmamak için rapor alıp iyileşene kadar dinlenmek yerine, kırık parmağıyla işe gelmişti. Ve dün sabaha karşı aynı eli aynı makinenin arasına sıkışarak tekrar kırıldı. Ambulans çağırmak ya da işçiyi hastaneye kendileri ulaştırmak yerine, sorumluluktan kurtulmak için, Ercan’a, fabrikadaki işçiye sen götür dediler. Ercan Şehmuz’u önce hastaneye sonra eve götürdü. Sonra vardiya değişimine yetişmek için aceleyle fabrikaya dönmeye çalışırken, Başpınar OSB’de kaza yaptı ve can verdi.
İşçileri öğüten bu ölüm zincirinin aynı zamanda mahkûm edildikleri sefalet ücretiyle, örgütsüzlükle ve sarı sendika düzeniyle nasıl bir bağı olduğunu da görün!
AKP milletvekili 5 işçiyi tazminatsız işten atmıştı
AKP milletvekili Mehmet Eyüp Özkeçeci'ye ait olan bu fabrika bir süre önce de 5 işçiyi kod 46’yla tazminatsız işten atmıştı. Aynı günlerde, BİRTEK-SEN atılan işçilerle birlikte fabrika önünde eylem yaparken, patronun yeniden fabrikaya sokmaya çalıştığı sarı sendika Öz İplik-İş Sendikası’nın genel başkanı ise patrona plaket vermişti.
Çocuk işçi Ali’nin ve Ecan’ın hesabını soracağız! Dişlileri arasında işçilerin hayatını öğüten bu ölüm çarkının, bu vahşi sömürü ve cinayet düzeneğinin ölümüne sebep olduğu bütün işçilerin hesabını soracağız."
https://www.evrensel.net/haber/552085/antepte-1-mayis-sabahinda-biri-cocuk-iki-isci-hayatini-kaybetti
2 Mayıs
Taha Elgazi: Harran Geçici Barınma Merkseizinden 125 kişi serbest bırakıldı
Bu çocuk annesiyle 8 aydır beri Harran geçici barınma merkezindeydi. Aylar önce Harran geçici barınma merkezinde bulunan Suriyeli sığınmacı kardeşlerimiz bize ulaşıp oradaki gayri insani durumlarını bize ilettiler. Ardından kardeşlerimizin durumunu takip edip, farklı kurumlarla iletişime geçtik. Bugün Allah'a şükür yaklaşık 125 kişi serbest bırakıldı.
Merkezden ayrılan yaşlı amcalarımız ve kadınların çoğu, gözyaşlarına boğularak bize ulaştı ve minnettar olduklarını dile getirdiler.
O gözyaşlarına şahit olmak vicdanımı paramparça etti; ne acıdır ki, artık çocukların, kadınların ve hastaların özgürlüğü için, insanlığın en temel hakkı olan hürriyet için mücadele ettiğimiz bir çağda yaşıyoruz...
3 Mayıs
Almanya'da hükümetin sınır kontrolleri planları gerçekçi mi? (DW Türkçe)
Almanya'da gelecek hafta göreve başlayacak yeni koalisyon hükümetinin büyük ortağı Birlik partilerinden (CDU/CSU) düzensiz göçe ilişkin sert mesajlar gelmeye devam ediyor. Yeni kabinede İçişleri Bakanlığı görevini üstlenmesi beklenen Alexander Dobrindt, Süddeutsche Zeitung'a yaptığı açıklamada, göreve gelir gelmez sıkı önlemlerin hayata geçirileceğini ifade etti.
"Kararlılığımda zerre tereddüt yok" diyen Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili politikacı düzensiz göçe karşı şimdiden harekete geçtiğini söyledi.
Avrupa çapında düzensiz göçün sınırlanması yönünde de daha aktif olunmasını hedeflediklerini belirten Dobrindt, bu hedefe yönelik olarak Avrupalı ortaklarıyla müzakereler yürüttüğünü söyledi.
Halihazırda kabul edilen Ortak Avrupa İltica Sistemi'ni doğru yönde atılmış bir adım olarak nitelendiren Dobrindt, diğer yandan sistemin yavaş ilerlediğine dikkat çekerek, "Bunun ötesinde bir şeyler başarmak istiyoruz" diye konuştu.
CSU'lu politikacı, Almanya'daki mevcut "şiddetli kutuplaşmanın" da ancak Birlik partileri ve Sosyal Demokrat Parti'den (SPD) oluşan yeni koalisyon hükümetinin "yasa dışı göçü kontrol altına alması" durumunda azaltılabileceğini savundu. Bu konuda eski Başbakan Angela Merkel dönemindeki son büyük koalisyon hükümetine kıyasla koşulların daha elverişli olduğunu belirten Dobrindt, "Bu kez Başbakanlıktan daha fazla destek var" diye konuştu.
Yeni hükümette Başbakan Dairesi Başkanı olması öngörülen Thorsten Frei da göreve gelir gelmez sınır kontrollerinin sıkılaştırılacağını duyurdu. Frei, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, "Yeni hükümet, ilk günden itibaren Almanya sınırlarındaki kimlik kontrollerini genişletecek ve yoğunlaştıracak" diye konuştu. Spiegel'e açıklamalarda bulunan Frei, Almanya'nın dış sınırlarına daha fazla federal polis memuru göndermeyi planladıklarını ifade etti. Frei, yeni hükümetin bu konuda Fransa, Avusturya ve Polonya gibi komşu ülkelerle şimdiden koordinasyon içinde olduğunu da belirtti.
Serbest dolaşımın korunması uyarısı
Ancak Almanya'nın daha sıkı kontrol planlarına Avrupa Birliği içinden itirazlar geliyor.
Almanya'daki Polonya Maslahatgüzarı Jan Tombinski, yeni koalisyon hükümetini Almanya-Polonya sınırında planlanan sıkılaştırılmış kontroller konusunda uyardı. Tombinski, Cuma günü Politico dergisine verdiği demeçte, "Halihazırdaki kontroller dahi günlük sınır geçişleri ve AB iç pazarının işleyişi açısından bir sorun teşkil ediyor" diye konuştu. Polonyalı diplomat, bu nedenle sınır kontrollerinin daha da sıkılaştırılmasından yana olmadıklarını ifade etti.
Varşova'nın Belarus ve Rusya'yla sınırlar başta olmak üzere Avrupa'nın dış sınırlarını koruma konusundaki yükümlülüklerine bağlı olduğunu vurgulayan Tombinski, Polonya hükümetinin diğer yandan Schengen Bölgesi'ndeki serbest dolaşımın korunmasını beklediğini söyledi.
Diplomat, "bir yandan dış sınırlara yatırım yaparken, diğer yandan Almanya sınırında sıkılaştırılmış kontrollerle karşılaşılmasının Polonya halkına açıklanmasının zor olacağı" uyarısında bulundu.
Tombinski, Polonya'nın göçmenlerin geri çevrilmesini kabul edip etmeyeceğine yönelik soruya cevaben ülkesinin "yeni Ortak Avrupa İltica Sistemini de kapsayan AB mevzuatı çerçevesindeki yükümlülüklerine bağlı olduğunu" söyledi.
Polis Sendikası: Hükümetin planları gerçekçi değil
Yeni hükümetin planlarına Almanya içinden de itirazlar yükseliyor. Polis Sendikası (GdP), Başkanı Jochen Kopelke, Cuma günü yaptığı açıklamada planları eleştirerek "Almanya sınırlarında yaygın kontroller ve geri göndermeleri şu anda gerçekçi bir şekilde uygulanabilir görmüyoruz" dedi. Kopelke, Süddeutsche Zeitung'a verdiği demeçte, sınırların etkili biçimde denetlenebilmesi için ciddi düzeyde insan kaynağı gerektiğine dikkat çekerek "Bizim açımızdan, sınır kontrollerinin süresiz olarak devam ettirilmesi ancak federal polise bu görev için gerekli olan ek personel ve finansal kaynakların kalıcı biçimde sağlanması durumunda sorumlu bir şekilde uygulanabilir" diye konuştu.
Görevlerini sağlıklı şekilde yürütülebilmesi için Almanya'daki polis gücünün en az 20 bin ek personele ihtiyaç duyduğunu söyleyen GdP Başkanı, bu ihtiyacın büyük kısmının, sınır güvenliği açısından federal polis bünyesinde olması gerektiğini vurguladı.
"Göçmen odaklı tartışma AfD'ye propaganda aracı oluyor"
Kopelke, ayrıca geri gönderme işlemlerinin yasal çerçevesi ile ulusal düzenlemelere ve Avrupa hukukuna uygun şekilde nasıl uygulanabileceğinin de belirsizliğini koruduğuna dikkat çekti.
Kopelke, iç güvenlik konusunda göçmen odaklı bir tartışma yürütülmesinin sınırlı bir perspektif sunduğu uyarısında da bulundu. Sendika Başkanı, "Sosyal olarak dezavantajlı koşullarda ve düşük eğitim seviyesine sahip insanlar arasında suç oranı her zaman daha yüksektir ve bu gruplar içinde göçmen oranı da yüksektir" diye konuştu. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin bunu propaganda aracı olarak kullandığını belirten Kopelke, "Ancak AfD'nin çizdiği sözde 'yabancı şiddeti' tablosu son derece tek taraflı" ifadesini kullandı.
https://www.dwturkce1.com/tr/almanyada-yeni-h%C3%BCk%C3%BCmetin-s%C4%B1n%C4%B1r-kontrolleri-planlar%C4%B1-ger%C3%A7ek%C3%A7i-mi/a-72413600