Haberler
Göçmenlerin Gündemi (20 Ekim – 26 Ekim)
21 Ekim
Merz'in tartışmalı göç açıklaması Berlin'de protesto edildi (DW Türkçe)
Almanya'nın başkenti Berlin'de Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) genel merkezinin önünde toplanan yaklaşık 7 bin 500 kişi Başbakan Friedrich Merz'in göçle ilgili "şehir görüntüsünde soruna yol açıyor" şeklindeki açıklamasını "Biz kızlarız" sloganıyla protesto etti.
CDU'lu Başbakan Merz, geçen hafta başında aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin güçlenmesiyle ilgili bir soruya verdiği yanıtta, önceki hükümetlerin göç konusundaki hatalarını düzeltmeye ve ilerleme kaydetmeye çalıştıklarını belirtmiş, "Ancak tabii ki şehir görüntüsünde hâlâ bu sorun devam ediyor. Bu nedenle İçişleri Bakanı da kapsamlı bir şekilde geri göndermeleri mümkün kılmak ve uygulamak için çalışıyor" ifadelerini kullanmıştı.
Merz, gelen tepkiler üzerine önceki gün yaptığı açıklamada da bu sözünü geri almasını gerektiren bir durum olmadığını belirterek, "Tam tersine, bir kez daha üzerine basarak söylüyorum. Bu durumu değiştirmemiz gerekiyor… Kızlarınıza soracak olursanız söylediklerimle ne kastettiğime dair tahminen oldukça açık ve net bir yanıt alırsınız" demişti.
Protesto gösterisine siyasi partilerden ve sivil toplum kuruluşlarından da yoğun katılım oldu.
Protestoda yer alan Yeşiller Partisi Grup Başkanı Katharina Dröge AFP'ye yaptığı açıklamada, Merz'in bu ifadesiyle toplumu böldüğünü belirterek, "Friedrich Merz'in yaptığı açıklamadan dolayı özür dilemesini beklerdim. Göçün şehir manzarasını bozduğunu söylediğinde, Almanya'da göçmen kökenli olan ve kendilerini hedef alınmış hisseden milyonlarca insanı aşağılamış oldu" dedi.
Yeşil siyasetçi, "Merz bu ifade yerine birleştirici olmalı, köprüler kurmalı ve bu ülkedeki tüm insanlara 'Siz de buraya aitsiniz" demeli" ifadelerini kullandı.
Yazar ve iklim aktivisti Luisa Neubauer da, "Ekolojik iklimi Friedrich Merz'den korumaya alışkınım ve Friedrich Merz'den toplumsal iklimi de koruyacağım" dedi.
Almanya Türk Toplumu'ndan da Merz'e tepki
Başbakan Merz'in açıklamasına yönelik eleştirilere Almanya Türk Toplumu (TGD) da katıldı.
TGD Eş Genel Başkanı Gökay Sofuoğlu, Friedrich Merz'in açıklamalarını eleştirirken, "Merz, toplumun nasıl şekillendirileceği hakkında konuşmak yerine kutuplaştırmaya çalışıyor" dedi.
Sofuoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şehir görüntüsünde giderek artan yoksulluk, giderek artan evsizler ve giderek artan kapalı dükkanlar var. Ancak bu durum, şehirlerin çeşitliliğinden çok, hükümetin sorumlu olduğu sosyoekonomik değişikliklerle ilgili."
Açıklamasında yaşadığı kent olan Stuttgart'tan da bir örnek veren Sofuoğlu, "Örneğin Stuttgart'ta 18 yaşın altındaki nüfusun yüzde 60'ını göçmen kökenliler oluşturuyor... Bunlar barış içinde yaşayan insanlar. Gerçek bu" diye konuştu.
https://www.dwturkce.com/tr/merzin-tart%C4%B1%C5%9Fmal%C4%B1-g%C3%B6%C3%A7-a%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1-berlinde-protesto-edildi/a-74448362
22 Ekim
Yıldız Önen: Ercüment Akdeniz insan hakları ve göçmenler için mücadele eden bir kişidir, derhal serbest bırakılmalıdır (Enternasyonal Dayanışma)
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) soruşturması nedeniyle 22 Şubat’tan beri Marmara (Silivri) Cezaevinde tutuklu bir şekilde tutulan gazeteci Ercüment Akdeniz’in 23 Ekim’de ikinci duruşması yapılacak.
Suçlamalar Ercüment Akdeniz’in gazetecilik ve siyasi faaliyetlerini hedef alıyor. Gazetecilik yapmak, toplantılara katılmak, telefon görüşmeleri yapmak onun işinin bir parçası olduğu halde suç gibi gösteriliyor.
Ercüment Akdeniz, göçmen, mülteci ve işçi hakları üzerine çalışan bir gazeteci ve yazar. Bu konularda yazılmış 5 kitabı, sayısız makalesi var. Kitaplarının isimleri:
Suriye Savaşının Gölgesinde: Mülteci İşçiler
Ölüm Koridorundan Mülteci Pazarlığına: Sığınamayanlar
En Güzel Şarkı
Göçmen Emeğinin Küresel Devinimi: Sekizinci Kıta
Göç ve Belediyeler, İktidar ve Muhalefet Perspektifleri
Ercüment Akdeniz’in kitaplarında ve makalelerinde ortaya koyduğu düşünceler ile ilgili olarak Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı ve Enternasyonal Dayanışma aktivisti Yıldız Önen’e sorularımızı yönelttik.
Soru: Ercüment Akdeniz “Suriye Savaşının Gölgesinde: Mülteci İşçiler” kitabında, mülteci ve göçmen emeğini sınıfsal bir perspektifle ele alıyor. Bugün Türkiye’deki göçmenlerin artışıyla birlikte tablo nasıl değişti? Sermaye, ucuz göçmen emeğini bir “sistem unsuru” haline mi getirdi?
Akdeniz’in de belirttiği gibi sermaye açısından göçmen işçiler sistemin yedek işgücü ordusu olarak konumlandırılıyor. Suriyeli, Afrikalı, Afgan ve diğer ülkelerden gelen göçmen işçiler, kayıt dışı, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalıştırılıyor. Türkiye özelinde, bu durum Suriyelilerin gelişiyle genişledi; bu işçiler özellikle tarım, inşaat, tekstil, atık toplama ve hizmet gibi sektörlerde yoğunlaşıyor.
Göçmen emeği sermaye tarafından “geçici, ucuz ve sözleşmesiz” biçimde kullanılarak yerli işçi pazarı üzerinde baskı aracı haline geliyor. Bu da sınıfsal eşitsizlikleri derinleştiriyor.
Soru: Türkiye’de mültecilerle ilgili tartışmalar son yıllarda giderek daha milliyetçi ve güvenlikçi bir zemine kaydı. Bu dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye’de göç tartışmalarını insani ve sınıfsal bir zemine geri döndürmek mümkün mü?
Bu dönüşüm, göçmenlerin ‘insan’ olarak değil ‘yük’, ‘tehdit’ ya da ‘rekabet unsuru’ olarak görülmesini beraberinde getirdi. Güvenlikçi söylem, ırkçılık ve milliyetçilikle birleşerek göçmenlerin haklarının ve emeklerinin görünürlüğünü azaltıyor.
Ancak sınıfsal bir zemine dönmek, imkânsız değil: yerli işçilerle göçmen işçilerin ortak çıkarları vurgulanabilir; emek, ücret, iş güvenliği gibi talepler üzerinden bir dayanışma ağı kurulabilir. Akdeniz bunu “yerli ve göçmen yoksulların talepleri birleşmeli” şeklinde ifade ediyor.
Dönüşüm zor ama yapılabilir — ancak bunun için özellikle göçmen işçilerle birlikte çalışan sendikalar, sivil toplum örgütleri, dayanışma ağları gerekiyor.
Soru: Akdeniz “Göç ve Belediyeler, İktidar ve Muhalefet Perspektifleri” kitabında, yerel yönetimlerin göç politikalarını ele alıyor. Sizce Türkiye’de belediyeler, göçmenlerin kente uyumunda bir “çözüm” üretebilecek kapasiteye sahip mi, yoksa merkezi iktidarın politikalarının gölgesinde mi kalıyorlar?
Akdeniz, yerel yönetimlerin göçmenler konusunda “yardım dağıtan”, “geçici müdahale eden” rolünde kaldığını söylüyor; asıl toplumsal uyum, katılım ve eşit vatandaşlık konularında görev üstlenmediklerini vurguluyor.
Belediyelerin kapasitesi mevcut durumda sınırlı: İdari ve mali özerklikleri kısıtlı, göçmenlerle ilgili entegre bir strateji ve kaynak ayırma düzeyleri yeterli değil. Ama gene de yapabilecekleri var. Yapılması gerekenler arasında şunlar yer alıyor:
Göçmenlerin yerel hizmetlere erişiminin kolaylaştırılması (eğitim, sağlık, dil desteği)
Yerel iş piyasasına katılım desteği ve kayıt dışı çalışmanın önlenmesi
Yerli ve göçmen işçiler arasında dayanışmayı güçlendirecek kamusal programlar
Yerel düzeyde ırkçılıkla mücadele stratejileri geliştirilmesi
Bu açılardan bakıldığında, belediyeler potansiyele sahip ama “politik irade” ve “kaynak” eksikliğiyle karşı karşıya.
Soru: Akdeniz’in saha araştırmalarında, mültecilerin yaşadığı sömürü ve dışlanmanın, aynı zamanda yerli işçilerin güvencesizliğiyle de bağlantılı olduğu vurgulanıyor. Sizce göçmen ve yerli işçilerin ortak hak mücadelesi mümkün mü, nasıl gerçekleştirilir?
Yerli ve göçmen işçiler “aynı üretim bantlarında, aynı güvencesiz koşullarda” çalışıyor ve bu gerçeklik işçi sınıfının birliği için bir fırsat sunuyor.
Ortak mücadele için üç ana strateji öne çıkıyor:
Emek örgütlerinin göçmen işçileri de kapsayacak biçimde yapılandırılması (örgütlenme, sendikalaşma, eşit haklar)
İş piyasasında göçmen/yerli ayrımcı uygulamalara karşı kampanyalar yürütülmesi
Sınıf temelli taleplerin (ücret, iş güvenliği, sosyal haklar) göçmen/yerli tüm işçileri kapsayacak şekilde şekillendirilmesi.
Bugün emek hareketi için, göçmen işçilerin sorunlarını “öteki” olarak değil “aynı sınıfın parçası” olarak görme yönünde bir değişim var. Burada sendikalar ve sosyal hareketlerin dayanışma kültürünü pekiştirmesi büyük rol oynuyor.
Soru: “Göçmen Emeğinin Küresel Devinimi: Sekizinci Kıta” adlı kitabında Akdeniz, göçmenliği küresel kapitalizmin ürettiği bir sonuç olarak değerlendiriyor. Bu açıdan bakıldığında, sizce Türkiye gibi geçiş ülkeleri, küresel göç rejiminin hangi “rolünü” üstleniyor?
Türkiye’nin rolü, Akdeniz’in dediği gibi, “göçmen akını için bekleme odası”, “sözleşmeli işçi kaynağı” ve “geri kabul deposu” gibi bir geçiş ülkesi kimliğiyle biçimlenmiş durumda.
Bu yapı, küresel göç rejiminin bir parçası olarak sermayeye ucuz emek, devletlere de göç yönetimi üzerinden stratejik avantaj sağlıyor. Bunun insani bir biçime dönüştürülmesi mümkündür, ama şartları vardır. Bunun için;
Göçmenlerin tam çalışma ve sosyal haklara erişimi sağlanmalıdır.
Türkiye-AB gibi tüm aktörler arasında adil göç yükü paylaşımı mekanizmaları kurulmalıdır.
Göçmenler “geçici işgücü” olarak değil “eşit haklı bireyler” olarak tanınmalıdır.
Bu dönüşüm için yalnızca yerel değil uluslararası düzeyde politika değişimi gerekli.
Sonuç olarak, yukarıda da görüşlerini açıklamaya çalıştığımız gibi, Ercüment Akdeniz, araştırmacı gazeteci kimliği ile göçmenler, mülteciler, işçiler ve ezilen dışlanan tüm insanlar için çaba gösteren bir kişidir. Hapiste tutulması haksızlıktır. Derhal salıverilmelidir.
https://enternasyonaldayanisma.org/2025/10/22/yildiz-onen-ercument-akdeniz-insan-haklari-ve-gocmenler-icin-mucadele-eden-bir-kisidir-derhal-serbest-birakilmalidir/
23 Ekim
Başbakan Merz: Göçmenlerden vazgeçemeyiz (DW Türkçe)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz, yabancıların şehirlerin görüntüsünü bozduğu yönündeki yoğun tepki çeken ifadelerine on gün sonra açıklık getirmeye çalıştı.
Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partili Başbakan Merz, geçen hafta Salı günü, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin güçlenmesiyle ilgili bir soruya verdiği yanıtta, önceki hükümetlerin göç konusundaki hatalarını düzeltmeye ve ilerleme kaydetmeye çalıştıklarını belirtmiş, "Ancak tabii ki şehir görüntüsünde hâlâ bu sorun devam ediyor. Bu nedenle İçişleri Bakanı da kapsamlı bir şekilde geri göndermeleri mümkün kılmak ve uygulamak için çalışıyor" ifadelerini kullanmıştı.
Merz, gelen tepkiler üzerine Pazartesi günü sözünü geri almasını gerektiren bir durum olmadığını belirterek, "Tam tersine, bir kez daha üzerine basarak söylüyorum. Bu durumu değiştirmemiz gerekiyor… Kızlarınıza soracak olursanız söylediklerimle ne kastettiğime dair tahminen oldukça açık ve net bir yanıt alırsınız" demişti. Merz'in tüm göçmenleri ve yabancıları genelleştirdiği ve AfD söylemlerini sahiplendiği yönündeki eleştiriler, bu açıklamalarının ardından daha da yoğunlaşmış, başta başkent Berlin olmak üzere çeşitli kentlerde protesto gösterilerine neden olmuştu.
"Göçe gelecekte de ihtiyacımız olacak"
Başbakan Merz, "yabancıların şehir görüntüsünü bozduğu" şeklindeki ifadelerine on gün sonra Londra'da açıklık getirmeye çalıştı. Hem Almanya hem Avrupa Birliği'nde gelecekte de göçe ihtiyaç olacağını belirten Merz, "Halihazırda göçmen kökenli pek çok kişi istihdam piyasamızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Her nereden gelirlerse gelsinler, hangi ten rengine sahip olurlarsa olsunlar, Almanya'da yaşayıp çalışan birinci, ikinci, üçüncü ya da dördüncü nesil olsun onlardan artık vazgeçemeyiz" ifadelerini kullandı.
Bu kişilerin çoğunun AB'de yaşadıkları ülkelerin vatandaşı olduğunu belirten Merz, bunun Almanya için de geçerli olduğunu söyledi.
Tartışmalı sözlerine açıklık getirmeye çalışan Başbakan, "kalıcı oturumu bulunmayan, çalışmayan ve kurallara uymayan kişilerin sorun yarattığını, bu kişilerin şehirlerdeki genel görünüme hakim olduğunu belirterek "Bu nedenle Almanya'da ve diğer AB ülkelerinde bu kadar çok insan artık kamusal alanda hareket etmeye korkuyor" şeklinde konuştu.
https://www.dwturkce.com/tr/ba%C5%9Fbakan-merz-g%C3%B6%C3%A7menlerden-vazge%C3%A7emeyiz/a-74469500
25 Ekim
Almanya'dan sınır dışıların sayısında belirgin artış (DW Türkçe)
Almanya'da Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ve Sosyal Demokrat Parti'den oluşan koalisyon hükümeti, iltica başvuruları olumsuz sonuçlananların daha hızlı biçimde sınır dışı edilmesi planını hayata geçiriyor. Federal Hükümet'in bugün yayımladığı veriler Almanya'dan sınır dışılarda kayda değer bir artış yaşandığını ortaya koydu. Buna göre, Ocak ayından Eylül ayına kadar olan dönemde 17 bin 651 kişi sınır dışı edildi. Bu rakam, geçen yılın aynı döneminde 14 bin 706 olarak kayıtlara geçmişti.
Sol Parti'nin Federal Meclis'teki (Bundestag) soru önergesine cevaben yayımlanan verilere göre, en fazla sınır dışı bin 614 kişiyle Türkiye'ye gerçekleşti. Türkiye'yi bin 379 kişiyle Gürcistan izledi. Sınır dışı edilenlerin yaklaşık beşte birini çocukların ve gençlerin oluşturduğu belirtildi.
Sol Parti'den Federal Hükümet'e Türkiye eleştirisi
Önergeyi veren Sol Parti'nin iç politika uzmanı Clara Bünger, sınır dışılarda görülen bu belirgin artışı sert biçimde eleştirdi. Neue Osnabrücker Zeitung gazetesine konuşan Bünger, "Sınır dışıların sayısını artırmak söz konusu olunca hükümet artık neredeyse hiç sınır tanımıyor" ifadelerini kullandı. Bünger, "Sol görüşlüleri, Kürtleri ve muhalif figürleri baskı altına alan Türkiye gibi bir ülkeye kitlesel sınır dışılar? Anlaşılan Almanya'daki mevcut siyasi koşullarda bu bir sorun teşkil etmiyor" diye konuştu.
Afganistan'a düzenli sınır dışı planı
Federal Hükümet yakında Almanya'da sabıkası bulunan Afganları da düzenli olarak ülkelerine geri göndermeyi planlıyor. Almanya İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt, Berlin ile Kabil'deki Taliban yönetimi arasında varılması planlanan anlaşmaya yönelik müzakerelerde sona yaklaşıldığını ifade etti. Dobrindt, sınır dışıların yalnızca charter uçuşlarla değil, tarifeli uçuşlarla da gerçekleştirilmesinin planlanladığını belirtti.
Federal Hükümet'in Ağustos 2021'de Afganistan'da yeniden iktidara gelen Taliban ile resmî olarak diplomatik ilişkilerinin bulunmaması nedeniyle söz konusu temaslar tartışmalı görülüyor. İslamcı Taliban yönetimi, insan hakları ve özellikle de kadın haklarına aykırı uygulamalarından ötürü uluslararası alanda izole edilmiş durumda.
https://www.dw.com/tr/almanyadan-s%C4%B1n%C4%B1r-d%C4%B1%C5%9F%C4%B1lar%C4%B1n-say%C4%B1s%C4%B1nda-belirgin-art%C4%B1%C5%9F/a-74495343