Haberler

Göçmenlerin Gündemi (10 - 16 Kasım)

Göçmenlerin Gündemi (10 - 16 Kasım)
17.11.2025

12 Kasım

BM'den 16 ülke için kıtlık ve açlık uyarısı

Birleşmiş Milletler'e bağlı iki kuruluş, milyonlarca insanın açlıktan ölme riskinin arttığına işaret ederken, Suriye dahil 16 bölgede yaşanacak kıtlığın daha fazla göç ve istikrarsızlığa yol açabileceği konusunda uyardı.

Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile Dünya Gıda Programı (WFP) yayımladıkları ortak raporda, çatışma ve şiddetin "akut gıda güvensizliğini" tetiklediğine işaret etti. Raporda, risk altındaki ülkeler sıralandı.

Haiti, Mali, Filistin, Güney Sudan, Sudan ve Yemen "en kötü durumda olan ülkeler" olarak sıralanırken, bu ülkelerdeki insanların hâlihazırda "felaket boyutta açlık riskiyle karşı karşıya oldukları" belirtildi.

Türkiye'nin komşusu Suriye'nin yanı sıra Afganistan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Myanmar, Nijerya ve Somali de "çok yüksek endişe duyulan ülkeler" olarak sınıflandırılırken, bu listeye Burkina Faso, Çad, Kenya ve Bangladeş'teki Rohingya mültecilerinin durumu da eklendi.

"Daha fazla istikrarsızlığa, göçe ve ihtilafa yol açabilir"

WFP İcra Direktörü Cindy McCain, "Birçok ülkede tamamen önlenebilir açlık felaketlerinin eşiğindeyiz. Bu, birçok ülkede açlıktan ölümlere yol açabilir" uyarısını yaptı.

Bu felaketlerin önlenebilir nitelikte olduğunun altını çizen McCain, ayrıca harekete geçilmemesi halinde bu bölgelerde daha fazla istikrarsızlık, göç ve çatışmalar yaşanabileceğini söyledi.

Finansman açığı büyüyor

Raporda, insani yardım için gerekli finansmanın "tehlikeli boyutta yetersiz" kaldığı kaydediliyor.

Risk altındakilere yardım etmek için 29 milyar dolara ihtiyaç duyulduğuna, buna karşın ancak 10 milyar 500 milyon dolar kaynak sağlandığına işaret ediliyor.

WFP, bağışçı ülkelerin finansman kesintileri nedeniyle mülteciler ve yerinden edilmiş insanlar için yardımların azaltıldığını, bazı ülkelerde de okul beslenme programlarının askıya alındığını duyurdu.

Tarımsal geçim kaynaklarını koruma çabalarının tehdit altında olduğuna dikkat çeken FAO ise bu kaynakların "gıda üretimini istikrara kavuşturmak ve tekrarlayan krizleri önlemek için hayati önemde olduğunun" altını çizdi.

Tohumlar ve hayvancılığa yönelik sağlık hizmetleri için finansmana ihtiyaç duyulduğuna da dikkat çeken FAO, bunun ekim mevsimleri başlamadan veya yeni şoklar meydana gelmeden tahsis edilmesinin önemine vurgu yaptı.

https://www.dwturkce1.com/tr/bmden-16-%C3%BClke-i%C3%A7in-k%C4%B1tl%C4%B1k-ve-a%C3%A7l%C4%B1k-uyar%C4%B1s%C4%B1/a-74713675

 

12 Kasım

Artık Korunmuyorlar: Türkiye’deki Uygurlar (İnsan Hakları İzleme Örgütü – HRW)

Uygurlar, Çin’in kuzeybatısında yaşayan 11,6 milyonluk bir Türk halkı. 2017’den bu yana Çin hükümeti tarafından, İnsan Hakları İzleme Örgütü ile bağımsız hukukçuların insanlığa karşı suç olarak nitelendirdikleri ağır insan hakları ihlallerine maruz bırakılıyorlar.

Uygurların yüz binlercesi yurtdışında yaşıyor, tahminen 50.000’i ise Türkiye’yi yuva olarak görüyor. Etnik ve kültürel bağları nedeniyle, uzun dönemli ikamet ve vatandaşlığa geçişi kolaylaştıran ayrıcalıklı göç politikaları uygulayan Türkiye, uzun süredir Uygurlar için güvenli bir sığınak olmuş durumda.

Ancak 2022’den bu yana, Türkiye-Çin ilişkilerinde yakınlaşma ve Türkiye’nin giderek daha sertleşen göç karşıtı politikalar benimsemesiyle, Türk vatandaşı olmayan Uygurlar için Türkiye daha az güvenli hale geldi. Türkiye makamları, diğer göçmenlerle birlikte Uygurlara da keyfi olarak “tahdit kodları” atıyor; çoğu zaman makul gerekçe olmaksızın ve delil sunmadan onları “kamu güvenliği tehdidi” olarak sınıflandırıyor. Bu tür kodlar (genellikle “G-87”) vatandaşlığın, uluslararası korumanın veya ikamet hakkı sağlayan diğer statülerin reddine yol açarak kişileri fiilen “düzensiz göçmen” konumuna itebiliyor ve bazıları hakkında sınır dışı etme kararı verilebiliyor. Bu kişiler polis veya göç yetkilileriyle herhangi bir nedenle karşı karşıya geldiklerinde, geri gönderme merkezlerine sevk edilerek idari gözetim altında tutulabiliyor.

Çin’e geri gönderilen Uygurlar –özellikle Çin hükümetinin “hassas” olarak nitelendirdiği Türkiye gibi bir ülkeden iade edilenler– gözaltı, sorgu, işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muameleye maruz kalabiliyorlar.

2018 Mayısında en az bir olay bildirilmiş, bu vakada Türkiye makamlarının en az üç Uyguru doğrudan Çin’e sınır dışı ettiği öne sürülmüştü. Bildirilen Çin’e dolaylı geri gönderme (refoulement) vakaları da var: Haziran 2019’da Türkiye makamları bir Uygur kadın ve yürüme çağındaki iki küçük kızını Tacikistan’a sınır dışı etti; Tacik makamlarının ise onları daha sonra Çin’e iade ettiği bildiriliyor.

Ayrıca İnsan Hakları İzleme Örgütü, Aralık 2018 ile Ekim 2025 arasında Türkiye’deki geri gönderme merkezlerinde idari gözetim altında tutulan 33 Uygura ilişkin basına yansımış haberler de tespit etti. Gerçek sayının daha yüksek olması muhtemel: İsminin açıklanmasını istemeyen Türkiye merkezli bir sivil toplum kuruluşu, yalnızca 2024 yılında Türkiye makamları tarafından geri gönderme merkezlerinde tutulmuş 100’ü aşkın Uyguru belgelediğini açıkladı.

Geri gönderme merkezlerinde, Türkiye makamları idari gözetim altında tutulan Uygurlara “gönüllü geri dönüş” formlarını imzalamaları için baskı yaptı, kimi zaman buna zorladı. Bu, Türkiye’de başta Suriyeliler ve Afganlar olmak üzere diğer göçmen topluluklarını da etkileyen yaygın bir uygulamaya dönüştü. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü Uygurlardan en az üçü böyle bir forma imza attığını söyledi. Bunlardan biri 2019’da, 2008’den beri Çin’le iade anlaşması bulunan Birleşik Arap Emirlikleri’ne sınır dışı edildi. Sonrasında birkaç farklı ülkeye seyahat ederek nihayet güvenli bir yere ulaştı. Bu süre boyunca Çin hükümeti ajanları tarafından taciz edildi, yerel göç makamlarınca iki kez idari gözetim altına alındı ve ev sahibi ülke hükümetlerine, Çin tarafından kendisini geri göndermeleri yönünde baskı yapıldı. Bir başka Uygur, 2019’da Türkiye polisi tarafından sınır dışı edilmek üzere İstanbul Atatürk Havalimanı’na götürüldüğünü, havalimanında tepki göstererek bu girişimi engellediğini anlattı.

Son yıllarda Türkiye’de göç karşıtı baskıların artmasıyla birlikte, Uygurlara tanınan hukuki ve fiili ayrıcalıklar belirgin biçimde aşınıyor. Bu tür ayrıcalıklar arasında Uygurların gerekli tüm koşulları yerine getirmeden uzun dönemli ikamet iznine başvurabilmesi ve ardından Türki kökenli topluluklar için öngörülmüş bir usul üzerinden Türkiye vatandaşlığına başvurabilmesi yer alıyordu.

Belirtildiği gibi, Uygurlara giderek daha fazla “tahdit kodu” uygulanıyor; emniyet ve göç veritabanlarında ikamet kaydına ya da pasaporta düşülen bu şerh, önceki ayrıcalıkları fiilen hükümsüz kılıyor. Tahdit kodu verilmesi, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’yla bağlantılı; ancak bugün kodların nasıl ve neden verildiği belirsiz ve kullanımın kanunun öngördüğünün ötesine geçtiği görülüyor. Görüşülen Uygurlar ve avukatların aktardıklarına, ayrıca incelenen mahkeme belgelerine göre, somut delil, makul gerekçe ya da bir hukuka aykırılıkla açık bir nedensel bağ olmaksızın da kod verilebiliyor. Benzer şekilde, Türkiye makamları destekleyici delil sunmadan kamu güvenliğine tehdit oluşturdukları gerekçesiyle Uygurların ikamet izinlerini resen iptal edebiliyor ya da ikamet veya vatandaşlık başvurularını reddedebiliyor.

Bir Uygur açısından, bir komşunun basit bir sikayeti veya bir ceza dosyasına adının karışması—sonradan beraat etmiş olsa bile—tahdit kodu uygulanmasıyla sonuçlanabiliyor. Türkiye makamları bu kodları başka hükümetlerden gelen istihbarata da dayandırabiliyor. Çin hükümetinin terörizmle ilişkilendirdiği kişilerin listelerini Türkiye makamlarına ilettiği durumlar var. Pekin, Sincan’da Uygur kimliğinin barışçıl savunuculuğunu ya da ifadesini de terörizmle bir tutuyor. Bu listelerde yer alanlar sonuçta tahdit kodlarıyla etiketleniyorlar.

Durumu bilen Türkiyeli bir yetkiliye göre, göç sisteminde tahdit kodu kullanımı Uygurlar için felç edici bir belirsizlik yaratıyor ve “insanların hayatlarını tamamen bir bilinmeze doğru itiyor.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü bu rapor için, 13’ü Uygur (ikisi Türkiye’deki Uygur sivil toplum gruplarının temsilcisi), Türkiye’de Uygur dosyaları üzerinde çalışan 6 göç avukatı ve durum hakkında bilgisi olan Türkiyeli bir devlet görevlisi olmak üzere, toplam 20 kişiyle görüştü.

Görüşülen 13 Uygurdan 9’u, bir tahdit kodu nedeniyle en az bir kez geri gönderme merkezinde kalmış. Beşi bugün Türkiye’de hukuki statüsü olmadan yaşıyor ve düzensiz göçmenlere yönelik polis ile göç denetimleri sertleştiği için evlerinden çıkmaktan korktuklarını bildiriyor. İki kişi, Türkiye’de uluslararası koruma sağlayan ve yarı-iltica statüsü olarak tanımlanabilecek “şartlı mülteci” olarak tanınmış. Buna rağmen Türkiye makamları, hiçbir açıklama yapmadan bu kişilerin statülerini iptal etmiş ve her ikisi hakkında sınır dışı kararı vermiş.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, İçişleri Bakanlığı’na bağlı ve göç ile uluslararası koruma işlerinden sorumlu kurum olan Göç İdaresi Başkanlığı (GİB) tarafından verilmiş 12 sınır dışı etme kararı ile 4 ikamet izni ret kararını ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından verilmiş 3 vatandaşlık başvurusu ret kararını da inceledi. 2018–2025 tarihli bu belgelerin tamamı muğlak ve genel bir dil kullanıyor; kararın esası hakkında değerlendirme yapılabilmesini sağlayacak spesifik açıklama, atıf ya da gerekçe içermiyor.

Türk hukukuna göre kişiler bu sınır dışı etme kararlarına itiraz edebiliyor. Ancak bu konuda çok sayıda itiraz yapmış bir avukata göre, “yargıçlar dosyada tahdit kodu gördüklerinde çoğu zaman sırf temkinli davranmak için olumsuz karar verebiliyor.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü, kamu düzeni ve güvenliğine tehdit oluşturduğu iddia edilen Uygurlara ilişkin 2024 ve 2025’te verilmiş 5 mahkeme kararını da inceledi. Her birinde mahkemeler, sınır dışı kararını, kişilerin hangi eylemlerinin kamu düzeni ve güvenliğine tehdit sayıldığını belirtmeden onamış. Daha da kaygı verici biçimde, mahkemeler geri göndermeme (non-refoulement) ilkesinin Uygurlar için uygulanamayacağına hükmetmiş; gerekçe olarak da davacıların Çin’e gönderilmeleri halinde kötü muamele ve işkence riski bulunduğunun ortaya konmadığını ileri sürmüş.

Görüşmeciler ayrıca, geri gönderme merkezlerindeki koşulların kötü olduğunu ve kötü muameleye maruz kaldıklarını anlattılar. Dört kişi çıplak aramaya maruz kaldığını bildirdi.

2017’de Türkiye hükümeti Çin ile bir suçluların iade anlaşması imzalamış olsa da, bu anlaşma henüz Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından onaylanmadı. Onaylanması halinde anlaşma, Türkiye’deki Uygurlar açısından ciddi ve ek bir tehdit oluşturacak.

Türkiye hükümeti, kişilerin zulüm, işkence veya diğer ağır kötü muamele riski, yaşam hakkına tehdit ya da kıyaslanabilir nitelikte ciddi insan hakları ihlalleriyle karşılaşacakları bir yere geri göndermeyi yasaklayan geri göndermeme ilkesine (non-refoulement) uymakla yükümlüdür. Geri gönderme (refoulement), Türkiye’nin taraf olduğu üç insan hakları sözleşmesi—Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme—tarafından; ayrıca 1951 Mülteci Sözleşmesi ve teamül hukukunca açıkça yasaklanmıştır. Bu yasak, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda da açıkça düzenlenmiştir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uygur halkına yönelik yaygın ve sistematik zulüm uygulandığı, dolayısıyla Çin dışındaki Sincan kökenli Uygurların zorla geri gönderilmeleri halinde iyi temellendirilmiş zulüm korkusu taşıdığı kanaatindedir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye ve diğer tüm hükümetleri Uygurları ilk bakışta (prima facie) mülteci olarak tanımaya çağırır. Bu doğrultuda Türkiye hükümeti, zincirleme geri göndermeler yoluyla geri gönderme (refoulement) riskinin arttığı üçüncü ülkelere sınır dışı etmeler de dahil olmak üzere, Uygurları etkileyen tüm sınır dışı işlemlerini derhal durdurmalı ve sınır dışı kararlarını askıya almalıdır.

Çin hükümeti, Sincan’daki insanlığa karşı suçları sona erdirmeli ve yurtdışındaki Uygurlara yönelik tüm sınır ötesi baskı biçimlerine son vermelidir.

Diğer hükümetler, Türkiye’den üçüncü ülkeye yerleştirme başvurusu yapan ya da Türkiye’den geçerek iltica başvurusunda bulunan Uygurların dosyalarını değerlendirirken Türkiye’yi güvenli ülke olarak kabul etmemelidir. Bu, söz konusu kişilerin Türkiye’de ikamet izni ya da uluslararası koruma statüsü taşıdıkları durumlarda da geçerlidir; zira bu statüler artık güvence sağlamamaktadır.

https://www.hrw.org/tr/report/2025/11/12/392411

 

13 Kasım

Merz: Almanya'da her ülkeden iş gücüne ihtiyacımız var (DW Türkçe)

Düzensiz göçü sınırlandırmayı, yasa dışı yollardan gelenleri geri göndermeyi ve suç işleyen düzensiz göçmenleri sınır dışı etmeyi önceliklendiren Alman hükümeti aynı zamanda nitelikli iş gücü arayışında.

Almanya Başbakanı Friedrich Merz, bugün Almanya Ticaret Birliği'ndeki (HDE) konuşmasında iş gücü açığına işaret ederek "nitelikli göçe ihtiyacımız var" dedi.

https://www.dwturkce1.com/tr/merz-almanyada-her-%C3%BClkeden-i%C5%9F-g%C3%BCc%C3%BCne-ihtiyac%C4%B1m%C4%B1z-var/a-74735708

 

14 Kasım

Türkiye bir Özbek sığınmacıyı daha sınır dışı etti

Uzun süredir Türkiye'de yaşayan Özbek sığınmacı Murodullo Musinov'un Özbekistan yönetimine iade edildiği bildirildi. Özbekistan yönetiminin baskılarından kaçan ve Türkiye'ye sığınan evli ve 4 çocuk babası Musinov, 13 yıldır Türkiye'de yaşıyordu.

Musinov, sığınma işlemleri için resmi prosedürün devam ettiği bir sırada, işlemleri henüz sonuçlanmadan Kocaeli'nde gözaltına alındı. Buradan İstanbul Havalimanı'na götürülen Musinov Özbekistan'a sınır dışı edildi.

Avukatı İbrahim Ergin, "Musinov hakkında verilen kararın tamamen dini kimliği sebebiyle alındığını" belirterek, "Özbekistan’a benzer şekilde iadesi yapılan kişilerin ciddi işkence ve hapis cezalarıyla karşı karşıya kaldığını ve zorla kaybedilme vakalarının çok yaygın olduğunu" vurguladı.

https://www.mepanews.com/turkiye-bir-ozbek-siginmaciyi-daha-sinir-disi-etti-75010h.htm

 

16 Kasım

İngiltere iltica yasasında sert değişiklikler planlıyor (DW Türkçe)

İngiltere'de iktidardaki İşçi Partisi hükümeti göç politikasında son yılların en sert değişikliğinin yapılacağını duyurdu.

Yeni politikalar, göç karşıtı sağ popülist bir isim olan Nigel Farage'ın partisi Reform UK'nin anketlerde güçlendiği bir dönemde açıklandı.

İngiltere İçişleri Bakanlığının basın duyurusu ile açıkladığı plan, mülteci statüsünün beş yıldan 30 aya düşürülmesini öngörüyor. Buna göre, sığınmacılar köken ülkeleri "güvenli" olarak sınıflandırılır sınıflandırılmaz geri dönmek zorunda kalacak. Ayrıca sığınma başvurusu yapanlara, şu anda olduğu gibi otomatik olarak maddi yardımda bulunulmayacak. Yardımlar katı kurallara bağlanacak ve daha az sayıda kişiye verilecek.

Sığınma statüsüne sahip mültecilerin İngiltere'de kalıcı oturum iznine başvurmaları için gereken minimum ikamet süresinin de beş yıldan 20 yıla çıkarılması planlanıyor.

Başbakan Keir Starmer'ın İşçi Partisi bu adımlarla anketlerdeki kötü gidişi durdurmaya çalışıyor. Ülkede bir sonraki genel seçim 2029 yılında yapılacak.

Parti içinde yeni plana itiraz var

Detaylarını yarın açıklayacağı plana dair yaptığı duyuruda İçişleri Bakanı Shabana Mahmood, mevcut düzenlemelerin sığınmacılar için "altın bilet" anlamına geldiğini söyledi ve bunu ortadan kaldıracaklarını vurguladı.

Ülkeyi mülteciler için daha az cazip hale getirmeyi ve sınır dışı işlemlerini kolaylaştırmayı amaçlayan yeni düzenleme, hâlihazırda İngiltere'de bulunan sığınmacılar için değil, yalnızca yeni gelenler için geçerli olacak.

Resmî verilere göre İngiltere'ye sığınma başvuruları Haziran 2025'e kadar olan 12 aylık dönemde 111 bin ile rekor seviyeye ulaştı.

Danimarka'daki uygulamalar örnek alınarak hazırlanan yeni tasarının yarın parlamentoya sunulması bekleniyor. İşçi Partisi içindeki bazı sol görüşlü milletvekilleri ise plana itiraz ediyor ve hükümetin sağa kaydığına dair endişelerini dile getiriyorlar.

https://www.dwturkce1.com/tr/i%CC%87ngiltere-iltica-yasas%C4%B1nda-sert-de%C4%9Fi%C5%9Fiklikler-planl%C4%B1yor/a-74763478