Faaliyetlerimiz
Sığınmacı Hakları Platformu Etkinlikleri (2020 - 2025)
2020 yılı
Sığınmacı Hakları Platformu Eylül 2020’de kuruldu.
9 Ekim
Sığınmacı Hakları Platformu Hukuk Grubu toplantısı yapıldı.
28 Ekim
Sığınmacı Hakları Platformu Hukuk Grubu toplantısı yapıldı.
5 Aralık
Sığınmacı Hakları Platformu Hukuk Grubundan Abdülhalim Yılmaz Yabancılar Hukuku konusunda eğitim verdi. Toplantı notları Arapça ve Farsçaya çevrilerek tüm sığınmacı gruplarına gönderildi.
2021 yılı
21 Nisan
Sığınmacı Hakları Platformu toplantısı yapıldı.
28 Temmuz
Sığınmacı Hakları Platformu toplantısı yapıldı.
11 Ağustos
Altındağ olayları ile ilgili Suriyeli Sığınmacılarla Dayanışma Platformu imzalı bir bildiri yayınlandı.
Suriyeli Sığınmacılarla Dayanışma Platformu, Ankara'nın Altındağ ilçesinde meydana gelen olaylar üzerine bir basın açıklaması yayınladı;
Basın açıklamasının tam metni:
"Devlet can güvenliğini korumalı, ayrımcılığa ve saldırganlığa geçit vermemeli. Ankara Altındağ’da bir parkta başlayan tartışmada Suriye uyruklu Yahya A. tarafından öldürülen Emirhan Yalçın'ın kederli ailesine başsağlığı diliyoruz. Bu acı olaydan sonra suçun şahsiliği ilkesini unutan gruplar, 50 bin Suriyelinin yaşadığı Önder Mahallesi'nde Suriyelilerin işyeri ve evlerine yönelik saldırılar düzenledi.
Bu saldırılar son haftalarda Türkiye'de başlayan ve ırkçılık sınırlarını zorlayan mültecilerle ilgili dilin ne kadar tehlikeli olduğunu gösterdi. Suriyeliler derken 10 yıldır aramızda yaşayan, yüzde 70'i kadın ve çocuklardan oluşan dört milyon insandan bahsettiklerini unutanlar umarız bu olaydan dersler çıkarırlar.
Yıllar boyunca devam eden ve sığınmacıları hedef gösteren, onların varlığını “beka sorunu” olarak sunan odakların zehirli propagandalarının da etkisiyle, suçun bireyselliğini göz ardı eden bu tür olayların çıkması beklenir bir durumdu ve bugün yaşadığımız da budur. Devlete düşen, başta hayat hakkı olmak üzere, vatandaşların ve sığınmacıların haklarını korumak, ihlalcileri cezalandırmak ve bunu yaparken linç kalabalıklarına hiçbir biçimde göz yummamaktır. Bu süreçte ihmali olan veya görevini kötüye kullanan kamu görevlileri de tespit edilmeli ve cezalandırılmalıdır.
Suriyeli sığınmacılar da herkes gibi bu ülkede hak sahibi bireyler olarak insan onuruna yaraşır biçimde yaşama hakkına sahiptirler ve devlete düşen onların da haklarını korumaktır. Suç ve cezanın şahsiliği hukukun temel ilkelerindendir ve bu cinayetlerden dolayı tüm Türklerin veya tüm Suriyelilerin suçlanması akıl ve vicdan dışıdır.
Hiçbir bireysel, kriminal olay bahane edilerek masum insanların kolektif biçimde saldırıya maruz bırakılmasına izin verilmemelidir. Son bir yıl içinde birçok Suriyeli genç de bu nefret temelli saldırı suçlarının hedefi olmuş ve Abdülkadir Davut ve Hamza Acan örneklerinde hayatını kaybedenler olmuştur. Bu vesileyle onların da ailelerine de başsağlığı dileklerimizi sunuyor ve bireysel hiçbir suçun bir kimliğe bağlanamayacağını hatırlatıyoruz. Ayrımcılık yasağı uygulanmalı, özellikle kamu gücü kullanan sorumsuz kişilerce Suriyeli sığınmacılara veya başka bir gruba yönelik ayrımcı tutum ve işlemleri yapanlar hakkında hukukun gerekleri uygulanmalıdır. Etnik, dini ve ulusal kökenlerine bakılmaksızın herkes mağdur ya da fail olabilir.
Adalet, tarafsız ve adil yargılama çerçevesinde karar vermelidir. Bugün Altındağ’da yaşanan hadiselerin herkes için uyarıcı olmasını diliyoruz. İktidarı başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere ülkemizde bulunan sığınmacı ve göçmenler hakkında toplumu bilgilendirmeye, muhalefeti de ayrımcı dil ve söylemleri terk etmeye davet ediyoruz."
Suriyeli Sığınmacılarla Dayanışma Platformu
17 Ağustos
Sığınmacı Hakları Platformu Medya grubu toplantısı yapıldı.
23 Ağustos
Sığınmacı Hakları Platformu Medya grubu toplantısı yapıldı, sosyal medya kampanyası konuşuldu.
2022 yılı
18 Ocak
Sığınmacı Hakları Platformunun hazırladığı “Nefreti Durdurun, Şiddeti Durdurun” metnine imza toplanmaya başlandı.
71 kurum ve kuruluştan ortak bildiri: “Göçmenlere yönelik nefreti durdurun, şiddeti durdurun” (Serbestiyet)
“Göçmenlere yönelik nefreti durdurun, şiddeti durdurun” başlıklı basın metninin Türkçesini Hepimiz Göçmeniz, Irkçılığa Hayır platformundan Dr. Yıldız Önen, Arapçasını ise Sığınmacılar Platformu üyesi ve Suriyeli insan hakları aktivisti Taha El Gazi okudu. Arkasından imzacı kurumların temsilcileri konuşmalar yaptı.
Toplantıda okunan, altında 71 kurum ve kuruluşun imzasının bulunduğu basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
“Son aylarda sığınmacılara yönelik saldırı ve cinayetler endişe verici bir nitelik taşıyor.
“Ankara’nın Altındağ ilçesi Battalgazi Mahallesi’nde bir grup, sığınmacıların işyerlerine ve evlerine saldırdı. Bursa’da pazarda saldırıya uğrayan Suriyeli 17 yaşındaki Hamza Acan dövülerek öldürüldü. Bu listeyi uzatmak mümkün.
“On yıldır Suriyeli sığınmacılara yönelik yoğun bir dezenformasyon sağanağı altında olmanın ürkütücü sonuçları, bugün yaşadığımız. Üretilen nefretin sonuçlarının ne olduğu düşünülmeden devam eden bir dezenformasyonla karşı karşıyayız. Nefretin masum insanlara yönelik şiddete döndüğü bu noktada, aşağıdaki talepler ışığında, haktan ve adaletten yana olan herkesi nefreti ve şiddeti durdurmak için sesini yükseltmeye davet ediyoruz.
“Sığınmacılar hak sahibi bireylerdir. Bu ülkede onların da insan onuruna yaraşır biçimde muamele edilmesini sağlamak, adaleti ve barışı önemseyen tüm bireyler bakımından insani ve ahlaki bir ödevi; devlet açısından ise hukuki bir gerekliliği ifade eder. Bu çerçevede tüm sığınmacıların insan olmak bakımından sahip oldukları haklar tanınmalı ve etkili biçimde korunmalı.
“Hükümet sığınmacıların can güvenliğini sağlamak için daha etkili önlemler almalı; sığınmacılarla ilgili dezenformasyonu gidermeye yönelik olarak toplumu bilgilendirme görevini yerine getirmeli; saldırıları ve ihlal iddialarını etkili biçimde soruşturmalı.
“Siyasiler ise seçimlerin yaklaşmasıyla artan ve sığınmacıları şiddetin hedefi haline getiren kirli propagandaya derhal son vermeli; ayrımcı, ırkçı ifade ve pratiklerden kaçınmalı; bunu yapanlara kendi içinde yer vermemeli.
“Sığınmacılara saldırılara dahil olanların, onları medyada ya da sosyal medyada kışkırtanların, ayrımcılık yapanların suç işledikleri unutulmamalı, bazı belediye başkanları örneğinde, kamu makamını temsil konumunda olup, anayasal ve yasal çerçevede geçerli olan ayrımcılık yasağını açıkça ihlal eden kişilere karşı hukukun gerekleri uygulanmalı, saldırılar cezasız kalmamalı, suçlular cezalandırılmalı ve caydırıcı yasal düzenlemeler yapılmalı.
“Medya sığınmacılara yönelik ihlallere kayıtsız kalmamalı; doğrudan veya dolaylı olarak ırkçılığı, ayrımcılığı teşvik eden dilden, söylemden kendisini arındırmalı; onu hak temelli bir perspektif ve dille değiştirmeli.
“İnsanlığımızı, vicdanımızı derinden yaralayan söylem ve tutumları ve bunların beraberinde yükselen ayrımcı ve ırkçı saldırıları engellemek, o şiddeti üreten nefrete karşı çok daha kararlı biçimde ve birlikte mücadele etmek mümkün.
“Bunun için, birbirimizi düşmanlaştırmaya ve ortadan kaldırmaya çalışanlara karşı, hayatı çok daha kararlı biçimde savunmalı, ayrımcı ve ırkçı kötülüğü çok daha net biçimde mahkûm etmeliyiz.
“Bu talepler ışığında herkesi artık can alıcı noktaya ulaşan nefreti durdurmaya ve adalet ve barış temelinde ortak bir tutum almaya davet ediyoruz.”
Program sonunda göçmenler tarafından ‘Suriyeli sığınmacı halkı’ için verdikleri mücadelelerden dolayı Yıldız Önen, Taha El Gazi ve Bekir Berat Özipek’e teşekkür plaketleri verildi.
https://serbestiyet.com/featured/71-kurum-ve-kurulustan-ortak-bildiri-gocmenlere-yonelik-nefreti-durdurun-siddeti-durdurun-2-81752/
2 Şubat
Sığınmacı Hakları Platformu olarak İstanbul’da Tanju Özcan için nefret ve ayrımcılık suçlarından suç duyurusunda bulunuldu.
Sığınmacı Hakları Platformu aktivistleri Çağlayan Adliyesi’ne giderek, Bolu Savcılığı’na iletilmek üzere suç duyurularında bulundu. Ardından adliye önünde bir basın açıklaması yapıldı.
Avukat Gülden Sönmez, Tanju Özcan’ın işlediği birden fazla suçun yasalarda karşılığını açıklayarak, suç duyurularının içeriğini anlattı.
Ardından yapılan basın açıklamasını Yıldız Önen Türkçe ve Taha El Gazi Arapça olarak okudu.
Sığınmacı Hakları Platformu’nun basın açıklaması metni şöyle:
Bolu belediye Başkanı Tanju Özcan nefret ve ayrımcılık suçlarından yargılanmalıdır.
Suriye’de 2011 yılında başlayan savaşta, bugüne kadar 600.000’e yakın sivil katledildi. Altı milyondan fazla Suriyeli ülke içinde yerlerinden edilirken, 5 milyondan fazlası da güvenlik endişesi ile ülke dışına göç̧ etti. Suriye’deki hak ihlalleri ve işlenen suçlarla ilgili BM İnsan Hakları Soruşturma Komisyonu (UN Human Rights Council’s Commission of Inguiry) bugüne kadar çok sayıda rapor ve basın açıklaması yayımladı. Öte yandan Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Human Rights Watch gibi uluslararası insan hakları örgütleri ile Syrian Network for Human Rights (SNHR) ve Syrian Observatory for Human Rights (SOHR) gibi Suriyeli insan hakları örgütleri de yayınladıkları bilgi, belge ve raporlarla Suriye’de işlenen savaş̧ suçlarını ortaya koydular.
Suriye rejimi kullanılması yasak silahlar kullandı; misket bombası veya petrol varillerinin ve yemek kazanlarının içine 1.000 kilograma kadar cam parçaları, çiviler ve patlayıcılar doldurularak elde edilen varil bombaları, rejim tarafından sivil halkın yoğunluklu olarak bulunduğu okul, hastane, pazar yeri gibi yerlere atıldı. Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporlarında, 2012-2015 yılları arasında rejimin 5.150 varil bombasıyla 12.179 kişiyi öldürdüğü ve ölenlerin %96’sını sivillerin oluşturduğu bildirildi.
Suriye’deki en önemli ihlallerden birini ortadan kaybetme veya insan kaçırma suçları oluşturuyor. Uluslararası kuruluşların rakamlarına göre, Suriye’de 95.056 kişi kayıp. 18 Ocak 2014’te, Suriye’de 13 yıl boyunca olay yeri uzmanı olarak adli suç vakalarının fotoğraflarını çeken “Sezar” kod adlı askerî polisin 11.000 kişiye ait 55.000 fotoğrafı , “zorla kaybedilen” kişilerin akıbetiyle ilgili en çarpıcı delillerden biri oldu. Uzmanlar tarafından yapılan incelemeler neticesinde aralarında kadın ve çocukların da olduğu 11.000 kişinin sistematik işkence, aç bırakma gibi yöntemlerle öldürüldükleri tespit edildi.
Suriye’de, BM organları ve sivil toplum örgütleri tarafından kadınlara yönelik şiddet ve istismarın bir savaş̧ silahı olarak kullanıldığı rapor edildi. Suriye’de muhalif olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan kadınların ve kız çocuklarının erkek akrabaları, onların gözleri önünde öldürüldü; çok sayıda kadın ve kız çocuğu da tecavüz edildikten hemen sonra katledildi. Bunlar ve daha birçok savaş̧ suçu ve insanlığa karşı suç̧ tarifine giren suçlar Suriye savaşı sırasında işlendi.
Suriyeliler tüm bu korkunç savaş koşullarından hayatta kalma ve korunabilme adına, çevre ülkelere sığındılar. Lübnan, Ürdün, Türkiye’ye sığınanlar olduğu gibi birçok Avrupa ülkesine de sığınanlar oldu.
Sığınma hakkı temel yaşam ve insan haklarındandır. İnsancıl hukuk mevzuatı, bir savaş ve çatışmanın tarafı olsun olmasın, tüm devletlere sığınmacıların mültecilerin yaşamlarının korunması sorumluluğunu verir.
Sığınmacıların hakları; 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi, 1967 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin New York Protokolü ve Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu başta olmak üzere, gerek uluslararası hukuk kurallarıyla, gerekse iç hukuk mevzuatıyla korunmaktadır. Suriyeli sığınmacılar, hukukun temel ilkeleri ve mevcut normları ile yasal olarak koruma altında olmalarına rağmen, özellikle sosyal medya üzerinden sürekli olarak saldırıya ve nefret söylemlerine maruz bırakılmaktadır.
Bolu Belediye başkanı Tanju Özcan’ın söz ve eylemleri, insan hakları ihlali, ayrımcılık ve nefret temelli suçların odağı haline gelmiş, bu kişi gerek evrensel hukukun ve gerekse de yürürlükteki hukukun hükümlerini çiğneyerek çok sayıda ve çok boyutlu suçu alenen işlemiştir. Adı geçen kişi, bu suçları kamu gücünü kullanma makamında olması ve söz konusu suçların önemli bölümünü basın ve yayın yoluyla işlemesi, hak ihlallerinin etkisini ve tahribatını artırmaktadır. Halkın bir bölümünü kin ve düşmanlığın hedefi haline getiren bu suçlara karşı hukukun gereklerinin gecikmeksizin uygulanması, adaleti ve toplumsal barışı yargısal temelde korumanın da bir gereğidir.
Duyurusunu gerçekleştirdiğimiz suçlar:
Nefret ve Ayrımcılık (TCK m.122)
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma (TCK m.123)
Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama (TCK m.216)
Görevi Kötüye Kullanma (TCK m.257)
Kamu Hizmetlerinden Yararlanma Hakkının Engellenmesi (TCK m.113)
İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali (TCK m.117)
Savcılıkça re’sen tespit edilecek diğer suçlar
Tanju Özcan hakkında 2 Şubat Çarşamba günü bireysel suç duyurularımızı adli makamlara teslim ettiğimizi kamuoyuna duyururuz. Suç duyurusu metni ektedir, İsteyen tüm yurttaşlarımız, ekli dilekçeyi imzalamak ve adli makamlara iletmek suretiyle bireysel suç duyurusunda bulunabilirler.
Sığınmacı Hakları Platformu - 2 Şubat 2022
https://enternasyonaldayanisma.org/2025/01/06/tanju-ozcan-gocmen-dusmanligi-icin-hukuku-cignedigini-itiraf-etti/
30 Mart
İnsan Hakları ve Sosyal Güvenlik Forumu ve Sığınmacı Hakları Platformunun çağrısıyla “Suriyeli sığınmacıların hak arama ve adalete erişim süreçlerinde kurumlar arası koordinasyon ve işbirliği” çalıştayı yapıldı.
26 Mayıs
Sığınmacı Hakları Platformunun çağrısıyla “Suriyeli sığınmacıların hak arama ve adalete erişim süreçlerinde kurumlar arası koordinasyon ve işbirliği” çalıştayı Ankara'da yapıldı.
14 Temmuz
Sığınmacı Hakları Platformu Hukuk grubu toplantısı yapıldı.
1 Eylül
Sığınmacı Hakları Platformu tarafından “Gündelik hayatı ve siyaseti hak temelli biçimde dönüştürelim” başlıklı basın açıklaması yapıldı. Açıklama Arapça ve Türkçe olarak okundu. Açıklama pek çok medya grubunda yayınlandı.
10 Aralık
10 Aralık İnsan Hakları Haftasında Mazlumder tarafından organize edilen İnsan Hakları Örgütlü Mücadele ödülü, bu sene Sığınmacı Hakları Platformu’na verildi.
2023 yılı
2 Şubat
Sığınmacı Hakları Platformu olarak İstanbul Ümran derneğinde Geri Göndermeleri Durduralım başlıklı bir basın toplantısı düzenledik.
Sığınmacı Hakları Platformu tarafından yapılan ve son aylarda yoğunlaşan geri gönderme uygulamalarını konu alan basın açıklaması metni:
Zorla Geri Göndermeleri Durduralım, Sığınmacılara İnsanca Yaşam Olanağı Sağlayalım
Son aylarda sığınmacılara yönelik hak ihlalleri artarak devam ediyor. Bu ihlallerin başında da zorla geri göndermeler geliyor.
Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin zorla geri gönderilmesi konusu giderek korkunç bir hal almaya başladı. Yaşananların ne kadar acı verici olduğunu anlamak için, son iki ayda yaşadığımız iki örnek şöyle:
8 Aralık 2022 tarihinde, Ankara iline bağlı Kahramankazan ilçesinde ikamet eden ve geçici koruma kimlikleri olan 15 Suriyeli sığınmacı aile, Göç İdaresi Başkanlığı tarafından gözetim altına aldırılıp sınır dışı edildiler (Gaziantep Karkamış sınır kapısından). Aileler 6 Aralık Salı günü sabah namazı saatlerinde emniyet ekipleri tarafından gözaltına alındılar. Ankara Akyurt Geri Gönderme Merkezinde 2 gün kaldılar, sonra sınır dışı edildiler. Sınır dışı edilen ailelerin içerisinde kadınlar, çocuklar, 2 aylık bebekler de vardı. Aileler sınır dışı edilmeden önce herhangi bir adli makama ya da mahkemeye götürülmediler. Ayrıca sınır dışı edilen kişiler Suriye'nin kuzeyine gönderildiklerinden; kişilerin Türkiye'deki iş yerleri, dükkânları, arabaları, malları kimsesiz ve belirsiz bir durumda kaldı.
22 Aralık 2022 tarihinde, Ankara iline bağlı Çubuk ilçesinde ikamet eden ve geçici korumak kimlikleri olan 50 Suriyeli aile gözaltına alındı. O tarihten bugüne kadar ailelerin bir kısmı Ankara Akyurt Geri Gönderme Merkezinde, bir kısmı da Gaziantep iline bağlı Oğuzeli Geri Gönderme Merkezinde tutuluyorlar. Gözaltına alınan ailelerin içinde kadınlar, çocuklar, öğrenciler var. Bu ailelerin neden gözetim altına alındığı konusunda Göç İdaresi tarafından bugüne kadar herhangi bir açıklama yapılmadı.
Bunlar Sığınmacılar Platformu olarak bize intikal eden, şahit olduğumuz olaylar. Gerçekte yaşananlar ise elbette bunların çok daha fazlası.
Zorla geri göndermeler bütün toplumda, özellikle Suriyelilerde büyük bir kaygı uyandırıyor, umutsuzluğa yol açıyor. 10 yıldır bu topraklarda bir hayat kurmaya çalışan, ellerinden geldiği kadar üzerlerine düşeni yapmaya çalışan; iş yeri açan, işyerlerinde çalışan, okula giden, öğretmen, doktor, mühendis, tamirci, terzi, berber, tatlıcı olarak topluma hizmet vermeye çalışan milyonlarca insan şimdi umutsuzluk içinde. Yarınının ne olacağını bilmiyor, her an zorla geri gönderilebileceğinin korkusunu yaşıyor.
Oysa bu insanlar uluslararası koruma yasalarının güvencesi altında, kendilerine Türkiye devleti tarafından verilen kimliklerle burada yaşıyorlar.
Suriye güvenli bir ülke değil
Pek çok Birleşmiş Milletler ve Sivil Toplum Kuruluşları raporunda da net bir şekilde belirtildiği gibi, Suriye'nin kuzeyi güvenli değil.
Daha iki ay önce, 6 Kasım 2022 tarihinde, Esed rejim güçleri sabah saatlerinde İdlib'in kuzeyindeki zorla yerinden edilen sivillerin yaşadığı Maram Kampı'na misket bombalı saldırı düzenledi. Saldırıda 6 sivil hayatını kaybetti, en az 75 sivil yaralandı. Vefat eden kişilerinden Amîr ELALİ vefat etmeden 2 ay önce Türkiye'den sınır dışı edilmişti.
Bu raporlara rağmen Türkiye’nin geri göndermelere devam etmesi uluslararası anlaşmalara aykırıdır. Suriye savaş bölgesi olduğu için oraya Suriyeliler sınır dışı edilemezler. Ancak yetkililer bunun da bir formülünü bulmuşlar: “Gönüllü geri gönderiyoruz” diyorlar.
Oysa pek çok durumda, rıza belgelerinin baskıyla imzalatıldığı biliniyor. Elleri kelepçeli bir şekilde parmak izi alınanlar veya uzun idare gözetimde tutma tehdidiyle imza atmaya zorlanan insanlar var.
Bu insanlar neredeyse 10 yıldır buradalar, burada bir düzenleri var. Bazı örneklerde yetişkin erkekler Suriye’ye gönderiliyor, fakat aileleri ve çocukları burada kalıyor, aileler bölünüyor.
Şu olay 10 gün önce oldu:
23 Ocak 2023 tarihinde, Hatay il Göç Müdürlüğü'ne bağlı Apaydın Geçici Barınma Merkezinde bulunan 600 civarı Suriyeli sığınmacının içerisinden 50 kişilik bir grup sınır dışı edildi. Sınır dışı edilen kişilerin çoğu geçici koruma kimliğine sahiplerdi. Kimisinin aileleri, çocukları Türkiye'de farklı illerde ikamet etmekteydiler. Ancak şimdi bu aileler ve çocuklar yalnız kaldılar.
Son zamanlarda uluslararası öğrenciler de “belgelerindeki eksiklikler” nedeniyle polis tarafından gözaltına alınıp sınır dışı edilmek üzere Göç İdaresine bağlı Geri Gönderme Merkezlerine gönderiliyor. “Süpürme” adı verilen toplama ve geri gönderme amaçlı kontrollerin oluşturduğu mağduriyet, ailelerinin izniyle ve devletlerinin onayıyla ve kendi paralarıyla ülkelerinden Türkiye’ye üniversite öğrenimi için gelen uluslararası öğrencileri de içine alacak ölçüde genişlemiş durumda. Acil önlem alınmadığı takdirde, uluslararası öğrencilerle ilgili olarak bugüne kadar sarf edilen tüm çabalar, telafisi güç biçimde zarar görecek.
Hukuka aykırılık boyutu
Geri gönderme, Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi’ne ve iç hukukumuzda düzenleme getiren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na doğrudan aykırı.
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 4. maddesi, ülkesinde zulüm ve/veya ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalma halinde insanların geri gönderilemeyeceğini söyler.
Bu Cenevre Sözleşmesi’nin temel yapıtaşıdır. Bunun ihlali insanların temel haklarını ihlal edildiği anlamına gelir. Suriye hala savaş bölgesidir. Kuzeyinde hala çatışmalar devam etmektedir. Rusya uçaklarla sivil hedefleri vurmakta ve can kayıpları yaşanmaktadır. İnsanların savaş bölgesine gönderilmesi insanlık suçudur.
Hukukun evrensel ilkelerinin ve uluslararası anlaşmalar gereğince, kişi ağır bir suç işlemiş olsa bile, savaş bölgesine geri gönderilemez, cezasını sığındığı ülkede çeker.
Türkiye’de zorla geri gönderme politikası devam ederse, insanlar güvenli bir ülkeye ulaşmak için çok daha zor ve tehlikeli yolları denemek zorunda kalırlar.
Avrupa ülkeleri de hem Suriyelilere hem de diğer sığınmacılara karşı büyük bir ayrımcılık yapıyor. Sınır kapılarını kapatıyor. Oysa sığınmacıların bütün ülkelere dengeli bir şekilde dağıtılmaları sağlanmalıdır.
Şu anda insanlık büyük bir suç işliyor. Bu insanları bir değer olarak görmek yerine siyasi bir koz olarak kullanmak, bunun üzerinden siyaset yapmak büyük bir suç.
Türkiye’de kardeşlik söylemiyle başlayan bu süreç, bugün ayrımcılığın ve mültecilere karşı hukuksuzluğun yaygınlaştığı bir duruma dönüştü. Bunun ahlaki anlamda başlıca sorumlusu, on yıldır ırkçı söylemlerle kamuoyunu ve dolayısıyla hükümeti sıkıştırmaya çalışan ve ayrımcılığı ve hak ihlalini bir politika olarak önerip bunda ısrar eden muhalefet partileridir. Hukuki ve siyasi sorumlusu ise, onların ayrımcı propagandalarına karşı etkili bir bilgilendirme yapamayan ve zaman içinde onların önerdiği ayrımcı politikaların yörüngesine girerek mültecilere yönelik hak ihlallerine sebep olan uygulamalar yapan hükümettir.
Genel seçimler yaklaştıkça siyasi partilerin çoğunun, başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacılara dönük negatif söylem kampanyalarının yörüngesine girdiği görülüyor. Bu negatif söylem ve tutumlar gündelik hayatın içinde ayrımcılığa, ırkçılığa ve şiddete, hatta yer yer linç girişimlerine varan ürkütücü hadiselere sebep oluyor.
Sığınmacılara dönük negatif söylem ve kampanyalar, günlük hayatta yaşananlar, zorla geri göndermeler ve geri gönderme merkezlerinde yaşanan olaylar, temel insani hassasiyetlere sahip herkesin harekete geçmesi gereğine işaret ediyor.
Çözümün yolu adaletten ve hukuktan geçiyor
Sığınmacılar, bir an önce sınır dışı edilmesi gereken insanlar değil hak sahibi kişilerdir, hukuken tanımlanmış statüleri vardır.
Zorla geri gönderme hiçbir işe yaramaz. Sınır, mutlaka aşılır. Sadece daha fazla acı ve hak ihlalleri yaşanır.
Seçim sürecine doğru, daha fazla telafisi imkânsız zararların ortaya çıkmaması ve gündelik hayatın anlama ve adalet temelinde dönüştürülmesi için, Türkiyeli ve Suriyeli STK’lar olarak bizlere ağır bir sorumluluk düşüyor.
Zorla Geri Göndermeleri Durduralım, Sığınmacılara İnsanca Bir Yaşam Olanağı Sağlayalım.
Sığınmacı Hakları Platformu
https://www.gazeteduvar.com.tr/amp/hayyani-olan-soyadi-hayvani-yazildi-sinir-disi-islemi-baslatildi-haber-1601285
https://m.bianet.org/bianet/goc/273653-suriyeliler-gonulluluk-adi-altinda-zorla-sinir-disi-ediliyor
https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/020220236
https://www.haksozhaber.net/siginmaci-haklari-platformu-zorla-geri-gondermeleri-durduralim-160076h.htm
https://youtu.be/ppUseah04zw
https://t24.com.tr/yazarlar/candan-yildiz/suriye-ye-gonullu-donus-manzaralari-paramparca-aileler-babasiz-kalan-engelli-cocuklar-tartismali-dondurus-belgeleri,38534
https://www.evrensel.net/haber/480977/siginmaci-haklari-platformu-zorla-geri-gondermeleri-durduralim
https://serbestiyet.com/haberler/siginmaci-haklari-platformu-geri-gondermelere-dikkat-cekti-suriyenin-kuzeyi-guvenli-bir-alan-degil-117338/
https://www.hertaraf.com/haber-zorla-geri-gondermeleri-durduralim-siginmacilara-insanca-yasam-olanagi-saglayalim-11050
22 Şubat
Sığınmacı Hakları Platformu Ümran Derneğinde depremle ilgili basın açıklaması yaptı. Sonrasında Suriyeliler için bir koordinasyon kurma amacı ile kapalı toplantı yapıldı.
Sığınmacı Hakları Platformu Basın açıklaması metni:
2 Şubat’ta geri göndermeye karşı çıkmak ve Geri Gönderme Merkezlerindeki kötü koşulları konuşmak için bir araya gelmiştik. Bugün de deprem sonrası süreçte sığınmacıların durumunu, karşı karşıya oldukları sorunları ve çözüm önerimizi dile getirmek için buradayız.
Enkazın altında da üstünde de beraberiz; yaralarımızı da birlikte saralım
Türkiye ve Suriye’deki büyük depremin üstünden günler geçti. Sırın her iki yanında 45 binden fazla insan öldü, yaralandı, milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Suriyeliler hem kendi ülkelerinden hem savaştan uzaklaşarak sığındıkları Türkiye’de bu sefer de depremle büyük bir felaket yaşadılar. Deprem bölgesinde 1 milyon civarında Suriyeli sığınmacının yaşadığı sanılıyor.
Enkaz kaldırma telaşındaki tüm toplum, dayanışma ile birbirine yardımcı olmaya çalışırken ayrımcı ve ırkçı çevreler de boş durmadı. Depremi de kullanarak yapılan provokasyonlarla Suriyelilere dönük saldırılar başladı. Enkaz başında ailesini çıkarmayı beklerken veya yardım etmeye çalışırken şiddete maruz kalan Suriyeliler oldu.
Bu saldırılara karşı etkili bir iletişim ve hukuki mücadele, deprem sonrası süreçte alınması gereken acil önlemler arasında yer alıyor. Suriyelilerin durumu ve yaşamlarını nasıl sürdüreceği de büyük bir problem olarak önümüzde duruyor. Deprem bölgesinde kalanların yeterince yardım alamadıkları yönünde şikâyetler sıklıkla dile getiriliyor, diğer illere gidenlere normal bir hayat sürmeleri için pek çok koşulun dayatıldığı bir süreç yaşıyoruz.
Bu süreçte tespit ettiğimiz şikâyetlerden bazıları şunlar:
1. Enkaz altında kalanların ayrımcılık gerçeğinden dolayı kendilerine yardım edilemeyeceği yönündeki kaygıları, kurtarma çalışmaları sürecindeki bir hadiseyle trajik bir biçimde somutlaştı: Enkaz altında neden ses vermediği sorulan bir sığınmacının “Arapça konuştuğumuzu duyarlarsa bizi çıkarmazlar diye ses veremedik” cümlesi pek çoğumuzun beynine kazındı.
2. Enkaz etrafında bekleyen, kendi imkânlarıyla kazmaya çalışan sığınmacılara yağmacı denerek saldırıldı. Hatay'da yaşayan bir sığınmacının, enkaz altındaki çocuklarına yardım istediği için askerlerin şiddetine maruz kaldığı dile getirildi. Ümit Özdağ ve Zafer Partisinin bölgeye gitmesi ile ırkçı saldırılarda artış oldu. Özdağ’ın kendisi de bir deprem gönüllüsünü Suriyeli sanıp hırsızlıkla suçladı. Sonrasında özür de dilemedi.
3. Uğur Kardaş’ın bir Afganlının ölen birisinin bilezik için kolunu kestiğini söyleyip sonra olaya dair sorular geldiğinde sadece “duydum” demesi gibi hepimizin defalarca okuduğu pek çok gerçek dışı bilgi veya itham haber formunda dolaşıma sokuldu.
4. Deprem süresinde arama-kurtarma çalışmaları yapan AHİD ve çevresindeki gönüllülere saldırı olduğu, depremzedelere yardım etmesi beklenen AFAD’ın bazı görevlilerinin bazı bölgelerde sığınmacılara kötü muamelede bulunduğu ve ayrımcılık uyguladığı, Hatay’da Stadyumdaki çadır kentte yerli depremzedelerin yerleştirilmesi için Suriyeli ailelerin çadırlardan çıkarıldığı ihbarı yapıldı.
5. Saldırılar deprem bölgesi ile sınırlı kalmadı. Antakya-Akevler AFAD deposunda Suriyeli bir kişi dövüldü; Aksaray’da 21 yaşındaki Suriyeli genç, Ahmet Çarruh öldürüldü.
6. Enkazdan sağ çıkanların diğer illere gönderilmesinde sıkıntılar yaşandı; bu kapsamda seyahat yasaklarının kaldırılması için geç kalındı. Sonrasında 60 gün kuralı getirildi. Görünen o ki, bu süre içinde gittikleri şehirlerde sorunlarının çözüleceği umuluyor.
Aynı süreçte sevindirici umut verici örnekler de oldu:
1. Malatya'da depremzede hemşire Nevin Karakaya, ailesiyle kaldığı ve gönüllü çalıştığı kampta, doğum sancıları başlayan 26 taşındaki Emenil Halil ile karnındaki bebeğinin hayatını kurtardı. Emenil Halil, kızına hayatlarını kurtaran Nevin hemşirenin adını verdi.
2. Antakya'da onlarca can kurtaran Suriyeli arama kurtarma ekibi AHİD grubu kurtarma çalışmalarına damgasını vurdu.
3. Enkazdan yaralı olarak çıkarılan kadın: "Komşudan bir Suriyeli çocuk çıkardı. Göğsüme (eliyle gösteriyor) kadar taş içindeydim” dedi.
4. TRT muhabiri Hasan Yetmez'i enkaz altından kurtaran da bir Suriyeliydi.
5. Afganlı sığınmacılar deprem bölgesine gidecek yardım malzemelerinin gönderilmesinde aktif rol oynadılar.
Sorunların çözümü için aşağıdaki adımların atılmasını öneriyoruz:
1. Deprem sürecinde dezavantajlı gruplardan biri olan Suriyelilere yönelik insan hakları ihlalleriyle etkili biçimde mücadele edilmeli, hukukun öngördüğü ayrımcılık yasağının gerekleri uygulanmalı. Suriyelilere şiddet uygulayanlara ve ırkçı, ayrımcı söylemlerle onları şiddetin hedefi haline getirenlerin gerçek dışı ithamlara karşı hukuk süreçleri işletilmeli.
2. İhlal iddiaları ciddiyetle incelenmeli, Suriyelilere verilen deprem yardımlarını onlardan geri alan, saldıran veya çadırlarından çıkaranlarla ilgili inceleme başlatılmalı ve etkili bir soruşturma yürütülerek adaletin tahakkuku sağlanmalı. Cezasızlığın sorunu çözmediği, tam tersine adaletsizliğin suçu teşvik ettiği görülmeli.
3. Seyreltme stratejisine son verilmeli; İstanbul ve diğer iller bakımından tüm seyahat kısıtlamaları kaldırılmalı, bu kapsamda 60 gün kalma koşulu da “dönebilecekleri güvenli ortamların sağlanmasına kadar” şeklinde düzeltilmeli. Depremin kurbanları arasında ayrım yapılmamalı ve tüm illerde depremzede Suriyelilere de aynı şekilde destek verilmeli.
4. Suriye’ye 3 ay ile 6 ay arası gidiş izni, kimi zaman “gönüllü geri dönüş” olarak yansıtılıyor. Suriye’ye depremden etkilenen yakınlarına ulaşmak için giden Suriyelilere dönüşte zorluk çıkarılmamalı. Enkaz altında kalan mültecilerin kimlik tespiti için süre tanınmalı, hayatını kaybedenler cenaze ve defin kültürünün gereklerine saygılı bir şekilde toprağa verilmeli.
5. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar, felaketin büyüklüğünün gerektirdiği biçimde yardımlarını artırmalı. Deprem yardımları, sınırın her iki yanında da mağduriyetin düzeyine uygun biçimde yapılmalı.
Yaşadığımız felaketin şiddetinin, hepimize yaşadığımız dünya ve temel insani değerler karşısındaki durumumuz konusunda yeniden düşünme fırsatı vermesini diliyoruz. Enkazın altında da üstünde de beraber olduğumuzu unutmadan, depremzedeleri Türkiyeli Suriyeli diye ayırmadan, insan ayrımı yapmadan, herkesi yaralarımızı birlikte saracak bir yaklaşım, dil ve tutum geliştirmeye davet ediyoruz.
Bu vesileyle, 1 Mart’ta İzmir’de Kasım 2021’de Güzelbahçe’de öldürülen Ahmet El Ali, Memun El Nebhan ve Hüseyin El Biş davasının ilk duruşması var. Adalet talebimizi oradaki varlığımızla göstermek için herkesi davayı bizimle izlemeye davet ediyoruz.
Sığınmacı Hakları Platformu, 22 Şubat 2023
https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/274627-umit-ozdag-antakya-ya-gitti-suriyelilere-saldirilar-basladi?s=08
https://www.haksozhaber.net/siginmaci-haklari-platformu-deprem-ve-multeciler-gundemiyle-toplandi-160899h.htm
https://marksist.org/icerik/Haber/19267/Siginmaci-Haklari-Platformu-Yaralarimizi-birlikte-saracak-bir-yaklasim,-dil-ve-tutum-gelistirelim
https://hertaraf.com/haber-siginmaci-haklari-platformu-yaralarimizi-birlikte-saracak-bir-yaklasim-dil-ve-tutum-gelistirelim-11147
1 Mart
İzmir’de öldürülen 3 Suriyeli işçinin mahkemesine ve sonrasında basın açıklamasına Gülden Sönmez, Taha Elgazi ve Yıldız Önen Sığınmacı Hakları Platformu adına katıldılar. Mahkeme hakkında bilgilendirme:
Davada Sanık, müştekiler ve tanık dinlendi.
İzmir barosu, Ankara barosu, Ankara barosu mülteci hakları merkezi, ÖHD, İHD, Mülteci-Der davaya katılım talebinde bulundular.
Kararlar: Tutukluluğun devamına, sanığın akıl sağlığına bakılmasına, güvenlik kamerası görüntülerinin istenmesine, yeni tanıkların dinlenmesine, eksik hastahane raporlarının istenmensine, müşteki Suriyelilerin şikâyetlerinin dinlenmesine...
İzmir barosu, Ankara barosu, Ankara barosu mülteci hakları merkezi, ÖHD, İHD, Mülteci-Der davaya katılım talebinin davanın tarafı olmadıkları için reddedilmesine karar verildi.
Bir sonraki dava 14 Haziran'da.
Duruşmadan sonra avukatlar ile basın açıklaması yapıldı.
Katılan bildiğimiz stk ve siyasi partiler: Sığınmacılar Platformu, İzmir Mülteci Dayanışma Platformu, Yaşamak Derneği, Mültecider, İzmir Barosu Mülteci komisyonu, İHD, Halkların Köprüsü Derneği, Hak inisiyatifi, Hepimiz Göçmeniz, ırkçılığa hayır platformu, Fideder, Mülteci medyası, Uluslararası Af örgütü, DSİP, EMEP, HDP, TİP
https://marksist.org/icerik/Haber/19312/Izmirde-yakilarak-oldurulen-Suriyeli-iscilerin-davasi-basladi
https://marksist.org/icerik/Haber/19313/Avukatlar-Nefret-soyleminin,-irkciligin-nereye-varabilecegini-hep-birlikte-goruyoruz
https://www.evrensel.net/haber/483928/hdpli-orhan-geri-gondermekle-tehdit-edilen-suriyeli-aileyi-meclis-gundemine-tasidi
10-12 Mart
Sığınmacı Hakları Platformu adına Bahan Gönce, Taha Elgazi ve Yıldız Önen Antakya ve çevresinde Suriyeli depremzedeler ile görüştüler, destek olmaya çalıştılar.
https://marksist.org/icerik/Haber/19351/Depremin-38.-gunu-Depremzedeler-h%C3%A2l%C3%A2-ihmal-ediliyor,-Suriyeliler-cifte-baski-altinda
21 Mart
Sığınmacı Hakları Platformu’nun “21 Mart Dünya Irkçılıkla Mücadele günü deprem sonrası durum ve yaklaşan seçimler” konulu basın açıklaması Besire Derneğinde yapıldı.
Basın toplantısının görüntüleri:
https://youtu.be/sttheh2Fq68
Basın açıklaması metni şöyle:
Sığınmacıları hedef alan ayrımcı ve ırkçı siyaseti mahkûm edelim
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 21 Mart tarihini 1966 yılında Irkçılıkla Mücadele Günü olarak ilan etti. Bu kararın alınmasına, 21 Mart 1960 tarihinde Güney Afrika’da ırkçı ve ayrımcı uygulamaları protesto eden göstericilere ateş açılması sonucu 69 kişinin hayatını kaybetmesi sebep oldu.
Mülteciler, göçmenler ve sığınmacılar günümüzde ayrımcı ve ırkçı nefretin başlıca hedefi haline geldiler. 2022 yılında çatışma, şiddet, insan hakları ihlalleri ve zulümden kaçanların sayısı 100 milyonu geçti. (Birleşmiş Milletler verilerine göre bu sayı 2021 yılında 90 milyondu.)
Bizler de 21 Mart Dünya Irkçılıkla Mücadele gününe büyük bir deprem ve sel felaketi içinde giriyoruz. Depremde ve selde hayatını kaybeden Türkiyeli ve Suriyeli canlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar dileriz.
Türkiye’deki sığınmacıların büyük bir bölümü, ülkenin yarısını göçmen haline getiren bir devlet terörünün devam ettiği Suriye’den geliyor. Suriye’de devlet sivil halkın üzerine uçaklardan, helikopterlerden bomba atıyor, işkence ediyor, hapse atıyor ve öldürüyor. Bütün bunlar, Birleşmiş Milletler ve uluslararası insan hakları kurumları tarafından yayınlanan raporlarda yer alıyor.
Deprem ve sel sığınmacıları daha olumsuz etkiledi
Türkiye ve Suriye’deki büyük depremin üstünden haftalar geçti. Sınırın her iki yanında 60 binden fazla insan öldü, 100 binden fazla insan yaralandı, milyonlarca insan evini terk etmek zorunda kaldı. Sığınmacılar hem depremde büyük bir facia yaşadılar, hem de ırkçı saldırılara ve ayrımcılığa maruz kaldılar.
Enkaz kaldırma telaşındaki tüm toplum, dayanışma ile birbirine yardımcı olmaya çalışırken ayrımcı ve ırkçı çevreler boş durmadı. Provokasyonlarla Suriyelilere dönük saldırılar başladı. Enkaz başında ailesini çıkarmayı beklerken veya yardım etmeye çalışırken şiddete maruz kalan Suriyeliler oldu. Deprem öncesinde de var olan sığınmacılara yönelik ırkçı ayrımcı uygulamalar depremden sonra artış gösterdi.
Muhalefet partilerinin kışkırtması ile göçmenlere, mültecilere ve sığınmacılara yönelik ırkçı saldırılar çoğaldı. Zafer Partili Ümit Özdağ ve CHP’li belediye başkanları Tanju Özcan ve Lütfü Savaş’ın söylemleri ve icraatları ırkçı ve ayrımcı fobi ve nefreti besledi. Tanju Özcan’ın aldığı ayrımcı kararlar yargı tarafından iptal edilse de sığınmacıların dışlanması konusunda muhalefetin ayrımcı uygulamaları bir üst noktaya taşıma eğilimini gösterdi.
Son bir yılda, Antakya’da üniversite öğrencisi Faris Al Ali bıçaklanarak öldürüldü. Bursa'nın İnegöl ilçesinde Suriye uyruklu 17 yaşındaki genç, yolunu kesen kişiler tarafından bıçaklanarak yaralandı. Bolu'da parkta oturan 5 Suriyeliye bıçaklı saldırı düzenlendi. Eşiyle birlikte, turistik amaçla Türkiye'ye gelen İspanyol gazeteci, Taksim’de Afgan sanılarak dövüldü, hakarete uğradı. Bunlara medyaya yansımayan onlarca tehdit, hakaret, şiddet eylemini de eklemek gerek.
Avrupa Birliği insan hakları ihlallerini sürdürüyor
Avrupa Birliği hem Suriyelilere hem de diğer sığınmacılara karşı aleni olarak ayrımcılık yapmaya devam ediyor. Sınır kapılarını kapatarak sığınma hakkını kullanılamaz hale getiriyor. Birlik, Frontex’in cinayetleri, Bulgaristan ve Yunanistan’ın sığınmacıları sınırda şiddet uygulayarak ve çıplak geri göndererek, donarak ölmelerine sebep olan uygulamaları örneğinde yaşama hakkına yönelik ihlallere şemsiyelik yapmayı sürdürüyor.
İktidarın sorumluluğu
Türkiye’de ise iktidarda bulunan Cumhur İttifakı, engelleyemediği ayrımcılığın etkisiyle, son yıllarda sığınmacılara karşı ihlal üreten uygulamalar yapmaya devam ediyor. Göçmenler sebepsiz yere sokaklardan, hatta evlerinden toplanıp sınır dışı ediliyor. Son olarak Göç İdaresinin verdiği sayıya göre 500 bin civarında Suriyeli, “gönüllü geri dönüş” adı altında sınır dışı edildi. Yüz binden fazla Afganistanlı sınır dışı edildi. Geçtiğimiz yıl boyunca, Geri Gönderme Merkezlerinde işkence ve diğer insan hakları ihlalleriyle ilgili şikayetler gündemden düşmedi. Harmandalı GGM’den yüzlerce sığınmacı hukuksuz bir şekilde zorla geri gönderildi.
Oysa geri gönderme, Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi’ne ve iç hukukta düzenleme getiren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na aykırıdır. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 4. maddesi, ülkesinde zulüm ve/veya ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalma halinde insanların geri gönderilemeyeceğini söyler. Suriye, hala savaş ve çatışma bölgesidir. Uluslararası kurumlar ve insan hakları örgütlerinin raporlarında da defalarca belirtildiği üzere güvenli değildir. İnsanların savaş, iç savaş ve katliamların yaşandığı bölgelere gönderilmesi ahlaka ve hukuka aykırıdır.
Muhalefetin sorumluluğu
Sığınmacılar konusunda hükümetten bir dizi uygulama talep eden Millet İttifakı ise sığınmacılara yönelik ayrımcılık ve nefret üretiminin ana politik öznesi olmaya devam ediyor. Son olarak sığınmacıları tekrar hedef haline getiren bir ortak metin yayınlayan ittifak, yeni bir tehcir vadederek, iki yıl içinde Suriyelileri geri göndereceğini ilan etti. Oysa sığınmacıları geri göndermek istedikleri Suriye’de Esad zindanlarında yüzbinlerce insan işkence ile öldürüldü veya ailesiyle ile bağlantısı kesildi.
Dijital olarak kayda geçmiş cinayetlerden ve acımasız işkence görüntülerinden oluşan tüm belgelere rağmen, katliamcı ve işkenceci rejimle anlaşarak insanları böyle bir rejime teslim etmek istemek, yaşanacak tüm insanlık suçlarının failleri ve sorumluları arasında yer almak anlamını taşıyacaktır. Şehirleri harabeye çeviren, işkence dahil bütün bu insanlık suçlarını işleyen ve hala da işlemeye devam eden bir rejimin egemen olduğu ülkeye, işkence ve ölümden kaçarak buraya sığınan insanları geri göndermeyi vadetmek, bunu açıklayan siyasi aktörün demokrasi, adalet ve insanlığa dair tüm söylemlerinin hakikatle ilişkisi hakkında da bilgi veriyor.
Geri gönderme yasağı evrensel hukukun gereğidir
Suriye, Afganistan, İran, Irak, Yemen, pek çok Afrika ülkesi; bütün bu ülkeler savaş alanı. Türkiye’ye gelen sığınmacıların büyük bir kısmı bu ülkelerden geliyor. Savaş ortamlarından kaçan insanları geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışmak, bunu bir program olarak ilan etmek uluslararası hukuka göre suçtur.
Taleplerimiz
• Sınırdışılar başta olmak üzere tüm hukuksuz uygulamalar durdurulsun
• Türkiye’deki sığınmacılar istediği ülkeye güvenle gidebilsin
• Sığınmacılar üzerinden siyasi pazarlıklara son verilsin
• Siyasi partiler seçim kampanyalarında sığınmacı düşmanlığına son versin
• Sığınmacılara yönelik suçlar cezasız kalmasın
• Sığınmacılar üzerindeki ülke içi seyahat kısıtlamaları kaldırılsın.
Sığınmacı Hakları Platformu 21 Mart 2023
Basın açıklamasında Yıldız ve Taha’nın hazırladığı deprem ziyaret raporu paylaşıldı:
https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/2103202319
https://www.gazeteduvar.com.tr/turkce-konusmuyorlar-diye-cocuklara-pamuk-sekeri-verilmedi-haber-1609384
https://t24.com.tr/yazarlar/candan-yildiz/tutun-serasinda-uyuz-olan-cocuklar-sut-icin-cocugu-oldugunu-her-defasinda-ispat-etmek-zorunda-kalanlar-suriyeli-depremzedele
https://artigercek.com/guncel/suriyeli-depremzedeler-ayrimcilikla-da-mucadele-ediyor-243409h
https://marksist.org/icerik/Haber/19379/Suriyelilerin-kaybedecek-hicbir-seyleri-kalmamis,-sadece-ilkel-cadirlari-var
https://marksist.org/icerik/Haber/19377/Siginmaci-Haklari-Platformu-basin-toplantisi-Siginmacilari-hedef-alan-ayrimci-ve-irkci-siyaseti-mahk%C3%BBm-edelim
http://marksist.org/icerik/Video/19374/Video/Podcast-Deprem-Bolgesinden-Suriyeliler-ile-ilgili-Izlenimler-ve-Dayanisma
https://www.hertaraf.com/haber-19 eylülsiginmacilar-platformu-siginmacilari-hedef-alan-ayrimci-ve-irkci-siyaseti-mahk-m-edelim-11256
https://www.hertaraf.com/haber-siginmacilar-platformu-deprem-raporu-turkce-konusmuyor-diye-pamuk-sekeri-verilmedi-11257#.ZBrSHpetZ90.whatsapp
2 Haziran
Sığınmacılar Platformu olarak, Suriyelilere, “Sizi anlıyoruz, yanınızdayız” diyen videolar çekmek için toplantı yapıldı.
8 Haziran
Sığınmacılar Platformunun “Sizinleyiz Dayanışma kampanyası” hazırlıkları başladı.
9 Haziran
Sığınmacılar Platformu İzmir'de Güzelbahçe katliamı davasının 2. duruşması için davaya katılım çağrısı yaptı, çağrı metni şöyle:
Güzelbahçe Katliamı Davasına Çağrı
Davanın takipçisiyiz, adaletin yerini bulmasını istiyoruz
16 Kasım 2021 tarihinde İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde üç Suriyeli mülteci, Ahmet Elali, Mamun Elnebhan ve Muhammed Elbiş çıkarılan bir yangında hayatını kaybetti. Olayla ilgili ilk itfaiye ve polis raporları, yangının sobadan çıktığı yönündeydi. Ancak daha sonra olayın yakarak öldürme olduğu ortaya çıktı.
Yangını çıkaran kişi, 30 Kasım 2021 tarihinde başka bir olayla ilgili olarak gözaltına alındıktan sonra, Suriyeli işçileri kendisinin yaktığını itiraf etti. İfadesinde, Suriyeli işçilerle hiçbir husumeti olmadığını, onları tanımadığını, sırf Suriyeli sığınmacı oldukları için yaktığını itiraf etti.
İddianame olaydan 12 ay sonra hazırlandı ve dava açılabildi. Mahkemede ilk duruşma 14 ay sonra, 1 Mart 2023 tarihinde yapıldı. 14 Haziran’da ikinci duruşması yapılacak.
Katil zanlısı Kemal Korukmaz, 1 Mart’ta yapılan duruşmasında daha önce yazılı olarak verdiği ifadesi ile ilgili soruları cevaplandırmadı, JİTEM üyesi olduğunu iddia etti.
Öte yandan bazı çevreler, daha en baştan itibaren olayın bir kaza olduğu ve katil zanlısının da akli dengesinin yerinde olmadığı yönünde açıklamalar yaptılar. Daha önce Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi tarafından sağlam raporu verildiği öğrenilen sanık için avukatı da ilk davada onun akli dengesinin bozuk olduğunu ve hastaneye sevk edilmesini gerektiğini ileri sürdü.
Olayın bir akıl hastası tarafından gerçekleştirilmiş münferit bir vaka olarak ele alınmak istendiği kaygısını uyandıran bütün bu gelişmeler, davayı takip eden gözlemciler tarafından, cinayeti ve o süreçte görevini yapmayanların sorumluluğunu örtbas etme çabası olarak değerlendiriliyor. Öte yandan olayın nefret saikiyle işlenmiş ırkçı bir cinayet olduğunu düşündüren deliller de davanın ciddiyetle izlenmesi ve adaletle sonuçlandırılmasının önemine işaret ediyor.
Güzelbahçe cinayetleri, toplumumuza sirayet eden ayrımcı ve ırkçı kötülükle yüzleşmek için sarsıcı ve uyarıcı olmalıdır. Bu olayın her aşamasında sorumluluğu olanlardan, katil zanlısından ihmali ve kusuru olanlara kadar herkesten hukuk önünde hesap sorulmalıdır.
Suriyeli Ahmet Elali, Mamun Elnebhan ve Muhammed Elbiş’in yakılarak öldürülmesiyle ilgili olarak adaletin gecikmeden sağlanması, herkes için bir insanlık görevidir. Katledilerek hayattan ve ailelerinden koparılan üç kişi için yapılması gerekenler ise hukuki sorumluluğun sağlanmasından ibaret değildir. Sadece bu katliamın katil zanlısı olan kişinin hukuka uygun bir bicinde yargılanmasıyla adaletin tahakkuk etmesi de beklenmemelidir. Göçmenlere ve mültecilere yönelik nefret söyleminde bulunan bütün siyasetçiler, kurumlar, bireyler katliamdan sorumludur.
Güzelbahçe'de hayatını kaybeden kardeşlerimiz kadar dünyanın başka yerlerinde de hayatını kaybeden mazlumları rahmetle anıyor, insanlığa karşı işlenen bu suçların cezasız kalmaması için herkese ahlaki ve vicdani sorumluluğunu hatırlatıyoruz.
Bizler, tüm hukuki süreci izleyerek adaletin tahakkuk etmesi için çalışacağımızı ilan ediyoruz.
İzmir Mülteci Dayanışma Platformu’nun 14 Haziran’da saat 9.00’da İzmir Bayraklı Adliyesi C kapısında yapacağı basın açıklamasına katılacağız. Dava 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 09.30’da başlayacak.
Sığınmacı Hakları Platformu
14 Haziran
İzmir'de Güzelbahçe katliamı davasının 2. duruşması başladı. Sığınmacı Hakları Platformundan Yıldız Önen ve Taha Elgazi davayı izledi.
Öncesinde saat 09.00'da basın açıklaması yapıldı. Katılan kurumlar: İHD, İzmir Mülteci Dayanışma Platformu, Sığınmacı Hakları Platformu, Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu, Mülteci Medyası, Konak Mülteci Merkezi, Yaşamak Derneği, Mülteci-Der, Hak İnisiyatifi, Halkların Köprüsü, Suriyeliler ile Dayanışma Derneği, Kar Değil Yaşam, İnsan Hakları ve Sosyal Güvenlik Forumu (BARQ), TİP, TÖP, DSİP, Halkevleri, İnsan Hakları Gündemi Derneği.
Basın açıklaması metni:
BASINA VE KAMUOYUNA
Ahmed El Ali, Memnun Nebhan ve Muhammed Hüseyin El Abdo...
Üç genç insan, yerinden yurdundan edilmiş kendi yurdu olan Suriye'den ayrılmak zorunda kalmış üç genç insan, yaşamak için çalışmaktan başka çaresi olmayan üç genç insan, Türkiye'de mülteci olan üç genç insan...
16 Kasım 2021 tarihinde İzmir Güzelbahçe’de bir şantiyede uykularında öldürüldüler. Planlanarak katledildiler. Suriye uyruklu bu üç genç işçi, gece uykuları sırasında kaldıkları şantiye koğuşuna dökülen benzinle yakılarak öldürüldü. Şahitlerin ifadesine göre fail, olaydan bir gün önce "bu Suriyelileri öldüreceğim" diyordu.
1 Mart 2023 tarihinde görülen ilk davada, savcılık soruşturmasını tamamlayıp, iddianame hazırladı. İddianameye göre, sanık Korukmaz olay tarihinde, 3 kişinin konakladıkları şantiyedeki yapıyı, uyudukları sırada ateşe vererek bu kişileri öldürme kastıyla yangın çıkardı ve bunu bir yıllık bir plan sonucunda gerçekleştirdi. Savcı, Korukmaz'ın 3 kişiyi canavarca hisle öldürdüğüne de kanaat getirdi. Korukmaz'ın cezai ehliyetinin tam olduğu da belirtildi.
Failin sözleriyle de açıktır ki, bu cinayetler ırkçı saikle işlemiştir. Bugün bu cinayetlerin örtbas edilmemesi ve adaletin yerini bulması için; ırkçılığın en büyük hedefi olan mültecilere yönelik saldırıların ve ayrımcılığın görünür hale gelmesi için İzmir Mülteci Dayanışma Platformu adı altında burada bulunmaktayız.
Bizim için adaletin yerini bulması sadece failin hak ettiği cezayı alması ile mümkün değildir. Bu bağlamda faili cinayete azmettiren nefret ortamının oluşmasına zemin hazırlayan NEFRET SÖYLEMİ son bulmalı ve bu söylemi dile getirenlerin de yargılanmasını sağlayacak bir NEFRET SÖYLEMİ YASASI acilen çıkarılmalıdır.
İzmir Mülteci Dayanışma Platformu, mültecilere yönelik her türden saldırıya karşı mücadele etmenin ve bu alanda tüm dayanışma hareketlerinin içinde olmaya çalışmanın yanı sıra, mültecilere yönelik “ırkçı-milliyetçi” söylem ve saldırılara karşı mücadele etmeyi ve mücadeleyi büyütmeyi hedeflemektedir. Bugün de nefret saikiyle işlenen bu cinayetlerin takipçisi olarak İzmir Mülteci Dayanışma Platformu buradadır ve adalet yerini bulana kadar da burada olmaya devam edecektir.
İZMİR MÜLTECİ DAYANIŞMA PLATFORMU
14 Haziran 2023
Basın açıklaması ve dava medyada yer aldı: http://marksist.org/icerik/Gocmeniz/19703/Bu-cinayetler-irkci-saikle-islendi
https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/140620236
https://www.evrensel.net/haber/492386/suriyeli-iscileri-katleden-sanik-avukatini-gorevden-aldi?fbclid=IwAR0_4uVGhdn71h9XWzgXuYaqDlQ428hphi6FD2nwd3PKve4FASqIzFe-rFs
https://sendika.org/2023/06/izmirde-3-suriyeli-gencin-yakilarak-oldurulmesine-iliskin-davanin-ikinci-durusmasi-bugun-gorulecek-686868/
https://www.gazeteduvar.com.tr/suriyeli-iscileri-yakarak-katleden-sanik-avukatini-azletti-haber-1623708
https://www.hertaraf.com/haber-suriyeli-iscileri-yakarak-katleden-sanik-avukatini-azletti-11692
16 Haziran
Sığınmacılar Platformu olarak 20 Haziran Dünya Mülteciler Gününde “Sizinleyiz” başlığı altında bir dakikadan kısa videolar çekerek onu sosyal medya hesaplarınızda #sizinleyiz #withrefugees #embiwerene #نحن_معكم hashtaglari ile paylaşacağız, hazırlıklarımız devam ediyor.
20 Haziran
Sığınmacılar Platformu üyeleri, saat 20.00’de “sizi anlıyoruz” ve “yanınızdayız” anlamına gelen mesajları içeren kısa videolarını, #sizinleyiz #withrefugees #embiwerene # نحن_ معكم hashtaglari kullanarak sosyal medya hesaplarından yayınladılar.
Harmony videoları yayınladı: https://www.facebook.com/reel/779919783774901
Syria TV Arapça altyazı hazırlayarak videoları yayınladı: https://www.facebook.com/reel/779919783774901
Kullandığımız içerikler:
https://www.facebook.com/100070137799478/posts/pfbid0FfouhQ1SwvxrR2WAEFEeiEWwaR7AvyRnFnzqCj5BdpiVgAccmxkQMtYWgdkUjQUsl/?mibextid=cr9u03
https://www.youtube.com/watch?v=G0-EtV6Go9A
https://www.instagram.com/p/CnUxYdbB4JY/?hl=en
https://www.instagram.com/p/CsjRmc3gyUv/?hl=en
https://www.instagram.com/p/CiQZfHRgk__/?hl=en
https://twitter.com/HasanAyer_/status/1671225432207654915?t=jyxRLFiLWjTVFbNzJ0QsOw&s=19
https://twitter.com/AslanAliMehmet/status/1671221714057822212?s=20
https://twitter.com/ahmad___kanjo/status/1671229792857751565?s=46
https://www.facebook.com/100000538050428/videos/830086948711288/
Kampanyamız medyada yayınlandı:
Sığınmacı Hakları Platformu’ndan 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü için kampanya: #Sizinleyiz (Serbestiyet)
Sığınmacı Hakları Platformu, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü için bir sosyal medya kampanyası başlattı.
“#Sizinleyi” isimli dayanışma kampanyası bugün (20 Haziran) saat 20.00’de sosyal medya platformlarında “sizi anlıyoruz”, “yanınızdayız” mesajları içeren videolar yayınlanmasını kapsıyor.
Kampanyaya katılmak isteyen herkes, çekeceği 1 dakikalık videoları saat 20.00’de Instagram, Twitter ve Facebook sayfalarından paylaşabilecek.
Videolarına Arapça çeviri ile yayınlamak isteyen vatandaşlar için Sığınmacı Hakları Platformu gönüllü çeviri hizmeti sunacak.
Video çekecek kişilerin kısaca kendilerini tanıtmaları, varsa mültecilerle ilgili çalışmalarından kısaca bahsetmeleri ve mültecilere yönelik bir destek mesajı vermeleri isteniyor.
Kampanyaya katılım için videoların sosyal medyada #sizinleyiz #withrefugees #embiwerene #نحن_معكم hastagleri ile yayınlanması gerekiyor.
https://serbestiyet.com/featured/siginmaci-haklari-platformundan-20-haziran-dunya-multeciler-gunu-icin-kampanya-sizinleyiz-132393/
14 Eylül
Sığınmacı Hakları Platformu 19 Eylül’de yapacağı basın toplantısı için bir davet metni yayınladı:
Ayrımcılık Yasağı Uygulansın; sığınmacılara çalışma, ikamet ve seyahat özgürlüğü tanınsın*
Göç İdaresi Başkanlığı 28 Temmuz’da İstanbul dışındaki bir ilde kayıtlı olmasına rağmen İstanbul'da ikamet eden Suriye uyruklu yabancıların, 24 Eylül 2023 tarihine kadar kayıtlı oldukları illere dönmeleri için bir tebliğ yayınladı.
Sığınmacıları ve ailelerini güvensiz bir duruma sürükleyen, geçici koruma statüsünün sağladığı hakları dahi kullanmalarını engelleyen ve uyum sürecine zarar veren bu uygulamalar, Türkiye’nin tutarlı ve bütünlüklü bir göç yönetiminden uzaklaşmakta olduğunu gösteriyor. Ülkelerinden travmatik bir savruluşla ayrılan ve burada hayata tutunma mücadelesi veren insanları evinden, işinden, çocuğunu okulundan ayıracak bu uygulamanın hiçbir makul ve mantıklı açıklaması olamaz. Uzun bir dönemdir iş, okul, ev olanakları nedeni ile İstanbul’da bulunan sığınmacılar için bu uygulama son derece olumsuz sonuçlar doğuracaktır.
Türkiye’nin güvenlikçi perspektife veya mülteci karşıtı kesimlerin tepkilerini yatıştırmaya indirgenmemiş, evrensel tecrübeyi ve Anadolu’nun kadim kucaklayıcı geleneğini gözeten, adalet ve hak temelli, tutarlı ve uzun erimli bir göç politikasına ihtiyacı var.
Böyle bir yaklaşım ve politika doğrultusunda atılması gereken bazı adımlar şöyle özetlenebilir:
• Göç İdaresi tarafından yapılan 28 Temmuz tarihli açıklama geri alınmalı;
• Göçmenlere ekonomik istismar ve sömürüye maruz kalmaksızın çalışarak ailelerinin geçimini sağlayabilmeleri için çalışma hakkı tanınmalı;
• Herkesin hali hazırda bulunduğu, iş bulduğu ve çocukları için kimseye muhtaç olmadan çalışarak bir yaşam kurduğu şehirde kaydedilmesi sağlanmalı;
• Göçmenlerin şehirlerarası seyahat etmelerine getirilen kısıtlamalar kaldırılmalı; bölünmüş aileler üreten ve eğitim, sanat ve girişim özgürlüğüne aykırı bu uygulamalara son verilmeli.
• Ayrımcılık yasağı uygulanmalı; ırkçılar ve diğer ihlalciler için sığınmacılar kurbanlaştırılmamalı. Suriyelilere ve Afganistanlılara yönelik saldırılar ve diğer tüm ihlaller etkili biçimde soruşturulmalı ve ihlaller hukuk tarafından cezalandırılmalı.
Türkiyeli ve Suriyeli STK’lar olarak, son aylarda yoğunlaşan kimlik ve adres kontrolleri çerçevesinde yapılan geri gönderme uygulamalarında somutlaşan yanlış yaklaşım ve uygulamalara da dikkat çekmek ve yapılması gerekenlere ilişkin tespit ve önerilerimizi paylaşmak için bir basın toplantısı yapacağız.
Uygulamalardan olumsuz etkilenen Suriyeli sığınmacı ailelerin de hazır bulunacakları toplantımıza katılımınızı bekleriz.
Tarih: 19.09.2023, Salı
Saat: 11. 00
Mekân: MAZLUMDER, Aksaray, Molla Gürani Mah, Şht. Pilot Mahmut Nedim Sokağı, No:5 D.4, Fatih/İstanbul (Aksaray Metrosu)
İletişim: Ali Öner 0505 658 65 19, Yıldız Önen 0536 2196341
19 Eylül
Sığınmacı Hakları Platformu basın toplantısı yapıldı.
Ayrımcılık Yasağı Uygulansın; sığınmacılara çalışma, ikamet ve seyahat özgürlüğü tanınsın
Genel seçimlerden bu yana mültecilerin sorunlarında bir azalma olmadığı gibi maalesef bir artışla karşı karşıyayız.
Seçimlerde hiçbir konuda anlaşamayan muhalif siyasi partilerin anlaştığı tek konu olan “Suriyeliler geri gönderilecek” vaadi ve toplumu enfekte eden mülteci düşmanı propagandaları meyvelerini vermeye başladı. Üretilen nefret, iktidarın tavizkar politikalarıyla birleşince, gündelik hayatta Arap turistlere yönelik saldırılar dahi görülmeye başlandı.
Bu çerçevede hali hazırda ön plana çıkan sorunlar iki başlık altında toplanabilir:
1. Geri göndermeler sığınmacıları hayati risk altına sokuyor
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 4. maddesi, ülkesinde zulüm ve/veya ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalma halinde insanların geri gönderilemeyeceğini söyler. Ancak Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi’ne ve iç hukukta düzenleme getiren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na aykırı biçimde cebri geri göndermeler devam ediyor.
Temmuz ayından itibaren özellikle İstanbul’da ikametgâhı olmayan binlerce Suriyeli, Afgan, Lübnanlı, Iraklı, Özbek ve Türkmen pek çok sığınmacı gerekli işlemler yapılmadan ülkelerine veya Suriye’nin kuzeyine gönderildi.
Uluslararası kurumlar ve insan hakları örgütlerinin raporlarına yansıdığı üzere Suriye, hâlâ savaş ve çatışma bölgesidir; güvenli değildir. İnsanların savaş, iç savaş ve katliamlarla ciddi hayati riskin hala devam ettiği bölgelere gönderilmesi ahlaka ve hukuka aykırıdır.
Türkiye’ye gelen sığınmacıların büyük çoğunluğu Suriye, Afganistan, İran, Irak, Yemen, pek çok Afrika ülkesinden, savaş ortamlarından dolayı yerlerinden edilmiş bireylerdir. Hayatta kalmak için topraklarını terk etmek zorunda kalan insanları geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışmak, bunu bir seçim vaadi yahut “siyasi program” olarak ilan etmek, bunu yapanların insan haklarına gerçekte nasıl baktıkları hakkında da net bir fikir veriyor.
2. Sığınmacıları mağdurlaştıran ortam ve uygulamalar devam ediyor
Son aylarda sığınmacılar, ırkçılık ve nefret suçları karşısında her geçen gün kendilerini daha güvensiz bir durumda hissediyorlar.
Böyle bir ortam, zaman zaman onları hukukun temel ilkeleri çerçevesinde sahip oldukları haklarını bile kullanamayacakları bir duruma sokabiliyor. Geçenlerde bir paylaşımı sebebiyle tutuklanan Suriyeli bir sığınmacının eşinin, kendisine herhangi bir suç isnat edilmeksizin geri gönderme merkezine gönderilmesi örneğinde, suç ve cezanın şahsiliği ilkesinin alenen çiğnenmesi anlamını taşıyan uygulamalar yapılabiliyor.
Sığınmacıları ve ailelerini güvensiz bir duruma sürükleyen, geçici koruma statüsünün sağladığı hakları dahi kullanmalarını engelleyen ve uyum sürecine zarar veren bu uygulamalar, Türkiye’nin tutarlı ve bütünlüklü bir göç yönetiminden uzaklaşmakta olduğunu gösteriyor. Ülkelerinden travmatik bir savruluşla ayrılan ve burada hayata tutunma mücadelesi veren insanları evinden, işinden, çocuğunu okulundan koparacak bu uygulamanın hiçbir makul ve mantıklı açıklaması olamaz; göç böyle yönetilmez.
Sağlıklı bir göç yönetimi için atılması gereken başlıca adımlar
Yabancı düşmanlığını azdıran, ırkçıları şımartan, ve kriminal unsurlara sığınmacılara karşı her türlü istismarı yapma fırsatı veren bu kötülüğe göz yumma politikası çözüm getirmez; sadece suçun üreyeceği güvensizlik ortamını besler ve onu kalıcı hale getirir. Türkiye en kısa sürede bu akıl tutulmasından çıkmalıdır.
Türkiye’nin güvenlikçi perspektife veya mülteci karşıtı kesimlerin tepkilerini yatıştırmaya indirgenmemiş, evrensel tecrübeyi ve Anadolu’nun kadim kucaklayıcı geleneğini gözeten, adalet ve hak temelli, tutarlı ve uzun erimli bir göç politikasına ihtiyacı var.
Böyle bir yaklaşım ve politika doğrultusunda atılması gereken bazı adımlar şöyle özetlenebilir:
• Göç İdaresi Başkanlığının 28 Temmuz’da yayınladığı “İstanbul dışındaki bir ilde kayıtlı olmasına rağmen İstanbul'da ikamet eden Suriye uyruklu yabancıların, 24 Eylül 2023 tarihine kadar kayıtlı oldukları illere dönmeleri” tebliği geri çekilmeli.
• İstanbul’da ikametgâh gösterebilen, çocukları okulla kayıtlı olan, bir işyerinde çalışan ve ailesinin geçimini sağlayan kişilere İstanbul ikamet hakkı verilmeli; bu kişiler kayıtsız olma durumundan çıkarılmalı.
• Sığınmacılara yönelik seyahat özgürlüğü sınırlamalarına son verilmeli; Türkiye içinde iş bulabildikleri şehirlerde aileleriyle berber yaşayabilmeleri için ikamet hakkı tanınmalı.
• Objektif bir temeli olmayan ve sıklıkla keyfi biçimde koyulduğu değerlendirilen “tahdit kodu” aracılığıyla bireyleri her an sınırdışı edilebilir duruma getirme uygulamasına, insanları “gönüllü” adı altında geri dönüşe zorlamaya ve bu süreçte yargı kararlarıyla sabitlenen hukuka aykırı diğer tüm muamele ve işlemlere son verilmeli.
• Ayrımcılık yasağı uygulanmalı; ırkçılar ve diğer ihlalciler için sığınmacılar kurbanlaştırılmamalı ve bu ülkede kaldıkları sürece her türü istismara kapı açan “bir saldırının mağduru dahi olsa gönderilme” korkusundan masun olarak yaşamaları sağlanmalı. Suriyelilere ve Afganistanlılara yönelik saldırılar ve diğer tüm ihlaller etkili biçimde soruşturulmalı ve ihlaller hukuk tarafından cezalandırılmalı.
Sığınmacı Hakları Platformu
https://m.bianet.org/bianet/nefret-soylemi/284197-siginmacilar-gonullu-donus-metnini-zorla-imzalamak-durumunda-kaliyorlar
https://www.gercekgundem.com/siyaset/siginmaci-haklari-platformu-zorla-geri-gonderme-uygulamasi-durdurulmali-436184
https://www.hertaraf.com/haber-quot-siginmacilar-gonullu-donus-metnini-zorla-imzalamak-durumunda-kaliyorlar-quot-12137
https://www.dunyabulteni.net/m/gundem/zorla-geri-gonderme-durdurulsun-cagrisi-h554985.html
https://gocgunlugu.com/F-ayrimcilik-yasagi-uygulansin-siginmacilara-calisma-ikamet-ve-seyahat-ozgurlugu-taninsin-213
https://x.com/10larMedya/status/1704805169878491307?t=g-SPRF0xbEtN0roCeuw8HQ&s=08
Sığınmacı Hakları Platformu tarafından düzenlenen Göç Günlüğü internet haber sayfası yayına başladı.
https://gocgunlugu.com/
https://twitter.com/gocgunlugu/status/1704445983298404550?s=48
17 Ekim
Sığınmacılar Platformu olarak Adem için kampanya başlattık, diğer kurumlar ve medya da kampanyaya destek verdi.
Adem (Abdulmalik) Maarastawi serbest bırakılsın
İnsan hakları aktivisti olan Maarastawi, geçen Perşembe günü İstanbul'da gözaltına alındı. Önce Tuzla geri gönderme merkezine götürüldü. Cumartesi'den beri Urfa- Harran Geçici Barınma merkezinde.
https://www.gocgunlugu.com/H-goc-gunlugu-232
https://x.com/saleh_ek/status/1714371096957346079?s=46&t=FtVhIWA9bVBL4hbR4zBCvA
http://marksist.org/icerik/Gocmeniz/20287/Adem-Abdulmalik-Maarastawiyi-artik-birakin
https://serbestiyet.com/haberler/2012de-turkiyeye-geldi-2015te-pasaportu-calindi-kirsehire-imzaya-gidemedigi-icin-belge-alinamadi-adem-maarastawi-urfada-geri-gonderme-merkezinde-145699/
https://bianet.org/haber/gozaltina-alinan-suriyeli-insan-haklari-aktivisti-maarastawi-urfaya-gonderildi-286493
18 Ekim
Sığınmacı Hakları Platformu Gazze ile ilgili açıklama yayınladı: “Etnik temizliğe, katliama ve mültecileştirmeye dur deyin.”
https://www.gocgunlugu.com/F-etnik-temizlige-katliama-ve-multecilestirmeye-dur-deyin-214
https://twitter.com/GocGunlugu/status/1714647336582856995
6 Kasım
Sığınmacı Hakları Platformu, İzmir’de yapılacak duruşma için bir çağrı daha yayınladı:
İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde 16 Kasım 2021 tarihinde Suriyeli işçiler; Ahmet Elali, Mamun Elnebhan ve Muhammed Elbiş’in yakılarak öldürülmesine ilişkin açılan davanın dördüncü duruşması 8 Kasım’da İzmir Adliyesi 1.Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek.
https://www.gocgunlugu.com/H-siginmaci-haklari-platformundan-durusmaya-cagri-238
https://www.instagram.com/p/CzUHjYeikla/?igshid=MTc4MmM1YmI2Ng==
19 Kasım
Sığınmacı Hakları Platformu içinde kurulmuş olan Hukuk Çalışma Grubu, sığınmacılarla ilgili davalar ne durumda, hangi aşamada, hukuka uygun sonuçlanması için ne yapmalı konularında bir toplantı yaptı.
24 Kasım
Sığınmacı Hakları Platformu üyeleri Yıldız Önen, Taha Elgazi ve Adem Maastrawi, Urfa Kent Konseyi başkanı ve Göç Komisyonu başkanı ile görüştü. Göç, uyum ve iletişim müdürlüğü ziyaret edildi.
https://gocgunlugu.com/H-anliurfa-da-suriyeli-siginmacilarin-ugradigi-hak-ihlalleri-yetkililere-iletildi-242
6 Aralık
Sığınmacı Hakları Platformu, 10 gündür kayıp olan Ahmed Katie ile ilgili Mazlumder’de basın toplantısı yaptı. İnsan hakları aktivisti Ahmet Katie’nin kaybolmasının ardından yapılan basın açıklamasında, Katie hakkında yetkililerden bilgi talep edildi.
27 Kasım’da İstanbul Yusuf Paşa’daki ofisinden çıktıktan sonra şüpheli şekilde kaybolan insan hakları aktivisti Ahmet Katie’nin nerede ve ne durumda olduğuna ilişkin ne ailesi ne de avukatları bilgi edinemiyor. Ahmet Katie insan hakları aktivisti olduğu için özellikle sosyal medyada çok sayıda tehditle karşılaşıyordu.
Sığınmacı Hakları Platformu, Ahmet Katie’nin durumuyla ilgili bilgi almak için bugün Mazlumder’de bir basın açıklaması düzenledi. Basın açıklamasına Ahmet Katie’nin eşi, avukatı Nurullah Çelen, Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Ali Öner, İHD İstanbul Şube Balkanı Gülseren Yoleri, Sığınmacı Hakları Platformundan Yıldız Önen, Taha El Gazi, Katie’nin arkadaşları ve gazeteciler katıldı.
Ali Öner açış konuşmasında; Ahmet Katie için Göç İdaresi ve Emniyet’e yapılan başvuruların sonuçsuz kaldığını söyledi.
Avukat Nurullah Çelen şu bilgileri verdi: “Ahmet Katie, Göç İdaresinde gördüğü, kendisini istihbarat elemanı olarak tanıtan bir kişinin de aralarında olduğu üç kişi ile geçen hafta buluşmuş, onlara satın aldığı SİM kartını vermiş. Ancak daha sonra bu durumu şüpheli bularak savcılığa dilekçe vermiş ve SİM kartını kendisinin kullanmadığını açıklamış. Ardından üzerindeki baskılardan yıldığını açıklayarak, sosyal medyada paylaşımda bulunmayacağını açıklamış. Bu olaydan bir süre sonra, 27 Kasım akşamı saat 19.00’da yine emniyetten arandığını söyleyerek işyerinden çıkmış, bir daha da kendisinden haber alınamamış.”
Yıldız Önen konuşmasında; Suriyeli pek çok sığınmacının Göç İdaresi tarafından hukuksuz bir şekilde Geri Gönderme Merkezlerine veya Geçici Barınma Merkezlerine kapatıldığını, bütün bu süreçlerde ailelere haber verilmediğini, avukatların dava açmasına rağmen sığınmacıların hukuksuz bir şekilde sınır dışı edildiğini söyledi. Ahmet Katie’nin de başına böyle bir uygulamanın gelmiş olabileceğini açıkladı. Eğer böyle bir durum varsa, Göç İdaresinin bir an önce açıklama yapmasını talep etti.
Basın açıklamasını Türkçe olarak Yıldız Önen, Arapça olarak Taha Elgazi okudu. Basın açıklamasının tam metni şöyle:
Suriyeli insan hakları savunucusu Ahmed Katie'dan haber alınamıyor
27 Kasım 2023 tarihinde akşam üstü İstanbul Yusupaşa'daki işyerinden çıkan Suriyeli insan hakları savunucusu Ahmed Katie’den o günden bu yana haber alınamıyor.
Ahmed Katie için 30 Kasım 2023’te eşi tarafından kayıp kişi başvurusunda bulunuldu. Ailesi tarafından yapılan bu başvuruda, Katie’nin işyerinden çıkışının görülebileceği kameraların incelenmesiyle, telefon görüşmelerinin ve telefon cihazının takibe alınması da istendi.
Edindiğimiz bilgilere göre Ahmed Katie, pazartesi akşamüstü eşine telefonda eve gelmek üzere olduğunu söylemiş. Ancak eve gelmeyince eşi onu tekrar aradığında telefonunun kapalı olduğunu görmüş.
Ahmed Katie gözaltına alınmadan önce aynı bölgede çalışan bir akrabasına, kendisinin telefonla aranarak “Emniyet’ten çağrıldığını” söylemiş, ancak nereye gitmesi gerektiğini açıklamamış.
Ahmed Katie, son zamanlarda maruz kaldığı taciz ve baskılar nedeniyle Ekim ayının sonunda insan hakları çalışmalarını askıya alma kararı aldığını kamuya beyan etmişti.
Sığınmacı Hakları Platformu olarak Ahmed Katie’nin durumuyla ilgili olarak acil bir inceleme yapılması ve nerede olduğu konusunda ailesine ve kamuoyuna bilgilendirmede bulunulması için gerekli tüm çalışmaların yapılmasını istiyoruz.
Sığınmacı Hakları Platformu
https://gocgunlugu.com/F-suriyeli-insan-haklari-savunucusu-ahmed-katie-10-gundur-kayip-216
https://twitter.com/myeneroglu/status/1732476253339353161?t=KLNOASxiXVEQFSVbWupKZA&s=08
https://open.spotify.com/episode/6EM7fLtsvSmo4YhRMW5AWb?si=q84UngPqQPqPV-Wz1eol_g
https://www.facebook.com/syrtelevision/videos/366236649114066/?extid=CL-UNK-UNK-UNK-AN_GK0T-GK1C&mibextid=Nif5oz
https://www.rudaw.net/kurmanci/middleeast/turkey/071220234
https://x.com/bianet_org/status/1733116878472495108?t=42euJDsKJ1D4Mkxe24oUeQ&s=08
https://x.com/cumhuriyetgzt/status/1733068983715106963?t=PdvFQOWRlwOv1uhurDAidg&s=08
9 Aralık
Sığınmacı Hakları Platformundan Yıldız Önen, Taha Elgazi ve Faruk Sevim DİSK/Gıda-İş kongresine katıldı. Taha Elgazi yaptığı konuşmada, Suriyeli işçilerin sorunlarını ve beraber mücadelenin önemini vurguladı.
2024 yılı
3 Ocak
Katledilen Suriyeli Gina Mercimek’in davası Kilis’te başladı, dava 19 Ocak’a ertelendi. Sığınmacı Hakları Platformu, Yeryüzü Çocukları Derneği, barolardan temsilciler ve aile avukatları katıldı.
https://gocgunlugu.com/H-katledilen-suriyeli-gina-mercimek-in-davasi-kilis-te-basladi-248
https://www.evrensel.net/haber/507276/su-kuyusunda-oldurulmus-halde-bulunan-9-yasindaki-ginanin-davasinda-gizlilik-karari-verildi
https://www.haberturk.com/kilis-haberleri/33345271-kiliste-kiz-cocugunun-kuyuda-olu-bulunmasiyla-ilgili-saniklar-hakim-karsisinda
https://www.iha.com.tr/kilis-haberleri/vahsi-cinayetin-saniklari-hakim-karsisinda-50699142
https://www.hertaraf.com/haber-su-kuyusunda-oldurulmus-halde-bulunan-9-yasindaki-gina-nin-davasinda-gizlilik-karari-verildi-12690
4 Ocak
İzmir'de yakılan Suriyeli işçilerin 5. duruşması gelecek hafta Çarşamba günü olacak. Avukatlar bir önceki için karar duruşması olabilir demişlerdi. Savcı hastalandığı için ertelenmişti. Bu duruşmada savcı Esas hakkında mütalaasını söyleyecek.
https://gocgunlugu.com/H-guzelbahce-de-yakilarak-oldurulen-suriyeli-iscilerin-durusmasina-cagri-249
19 Şubat
Göçmenlerin haklarını ihlal eden keyfi uygulamalara derhal son verilsin
Geri Gönderme Merkezlerinde (GGM) gözetim altında tutulan mültecilere avukatlarının ulaşamaması, işkence, kötü muamele ve zorla geri göndermelerin yaygınlaşması üzerine, bir grup aktivist ve avukat MAZLUMDER Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı’nın “Geri gönderme merkezlerinde kötü muamele iddiaları doğru değil” açıklamasının ardından yapılan toplantıda, “Geri Gönderme Merkezleri 5 yıldız standardında ise hodri meydan diyoruz. Biz aktivistler ve avukatlar olarak bu Geri Gönderme Merkezleri’ni heyet halinde gezmek istiyoruz. Komisyonlar kurun, buraları izleyelim” denildi.
Mazlumder Genel Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısına; Çerkez Dernekleri Federasyonu, Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Federasyonu (ULFED), Kaf Dağı Eğitim ve Kültür Derneği, Birleşik Kafkasya Derneği, Kafkas Çeçen Dayanışma Derneği, Sığınmacı Hakları Platformu ile Çeçen-Kafkas Muhacirleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği destek verdi.
Kötü muamele iddialarına karşı etkin bir şekilde soruşturma yapılmalı
Basın toplantısında konuşan Av. Abdulhalim Yılmaz, "Son zamanlarda biraz da güvenlik kaygısıyla veya başka sebeplerle müvekkillerimize ya da işlem yapılan şahıslara ulaşamıyoruz. GGM’lerde yeterli denetim yapılmadığını düşünüyoruz. Çünkü sık sık intihar vakaları yaşanıyor. Kötü muamele iddiaları gündeme geliyor. Bu aynı zamanda kurum içerisinde görev yapan ve işini layıkıyla yapan insanların da lekelenmesi anlamına geliyor. Bu nedenle kurumun, kötü muamele iddialarına karşı etkin bir şekilde soruşturma yapması gerekir. Kendi içlerindeki çürük elmaların ayıklanması gerekir. Aksi halde bu kurumun görüntüsüymüş gibi ortaya konulur ki, bu sonuç olarak hoş bir durum olmaz" dedi.
Külliyen ret politikası 90'lı yılların politikasıdır
Geri Gönderme Merkezlerine götürülen insanların kaybolduğunu, 2-3 hafta sonra ancak haber alınabildiğini belirten Av. Mehmet Okatan, "Normalde karakola götürülen kişiye ailesiyle görüşme hakkı verilir, kanunen. Ailesiyle görüştükten sonra usul o şekilde devam eder. Burada öyle durumlar oldu ki karakollardan GGM’ye gönderilen kişilere ulaşılamadı. Çatalca GGM’ye gönderilen kişi bir şekilde telefonla ulaşarak orada olduğunu söylüyor, ama avukatlar gidince görevliler 'böyle biri yok' diyorlar. Bu durumda insanın aklına farklı farklı şeyler geliyor. Acaba bu insan kimseye haber vermeden farklı yerlere mi gönderilecek? Veya başına başka şeyler mi gelecek?
Çünkü kötü muamele ile ilgili durumlar GGM’lerde hayli fazla. Eğer bunlar münferit şeyler ise GGM müdürlerinin veya İçişleri Bakanlığının, Göç İdaresi Başkanlığının tedbirler alması ve çürük elemanları temizlemesi lazım. Ancak Göç İdaresi’nin dün yaptığı açıklamaya bakıldığından böyle bir şeyin olmadığı, iddiaların tamamen reddedildiğini görüyoruz. Külliyen bir ret olduğu zaman bunu kabul etmek anlamına gelir. Külliyen ret politikası 90'lı yılların politikasıdır. 90'lı yıllarda ceza evlerinde ölen insanlar veya şubelerde ölen insanlar için 'biz işkence yapmadık, biz öldürmedik' dediler. Cenazesini dahi cezaevlerinden, şubelerden, Vatan emniyetten alıyorsunuz ama 'biz işkence yapmadık, kendisi kafasını vurarak öldürdü' diyorlardı. Bu şekilde komik durumlar söz konusu oluyordu. Biz diyoruz ki, 90'lı yıllar geri gelmesin, 90'lı yılları lanetle anıyoruz ama onların benzer uygulamaları günümüzde olduğunda üzülüyoruz" diye konuştu.
Geri gönderme merkezlerindeki iddialara araştırılmalı, kapsamlı bir göç yönetimi oluşturulmalı
Gönüllü geri dönüşün gönüllü olmadığına dair eleştirilerin gerçekten önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, "Özellikle geri gönderme merkezlerindeki gönüllü geri dönüş belgelerinin zorla imzalatıldığına dair eleştiriler bu bakımdan ciddiye alınmalı. Bunların sadece iddiadan ibaret olmayan bir tarafı olduğu göz önünde bulundurulmalı. Bazı yargı kararlarına yansıyan tespitler var. Öte yandan Geri Gönderme Merkezleriyle ilgili olarak devletin başka kurumlarının da benzer gözlemleri söz konusu. Örneğin; Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu'nun Tuzla'daki GGM ile ilgili çok kapsamlı bir raporu var. Bu rapor, bugünlerde dile getirilenlerden fazlasına dair bilgiler de içeren objektif bir rapor. Dolayısıyla bu konuda dile getirilen eleştirileri sadece kötü niyetli ya da dezenformasyon amaçlı girişimler olarak damgalamak doğru bir yaklaşım değildir. Aslında yapılması gereken çok net. Evrensel tecrübeyi ve hukukun temel ilkelerini dikkate alarak kapsamlı bir göç yönetimi oluşturulmalı. Bu konuda karar alma süreçlerine mültecileri, akademiyi, devletin çeşitli birimlerini ve sivil toplumu da katarak çok boyutlu bir yaklaşım sergilenmelidir" şeklinde konuştu.
Avi Eyyüp Akıncı kendi müvekkilinin 3 yaşındaki çocuğu ile kaybolduğunu, 15 gündür kendisinden bilgi alamadıklarını söyledi. Akıncı, “İstanbul Valiliğinin 29 Ocak tarihli bir yazısı var. Selimpaşa GGM’ye alınmış ancak bu tarihten beri kendisinden haber alınamıyor. Birkaç müvekkilimiz de bilgi verilmeden sınırdışı edildi. Elbistan’a sevk edilip adliyeye sevk edilmeyen müvekkillerimiz var. Biz bunları duyurmaya çalışırken Göç İdaresi dezenformasyon yaptığımızı iddia eden tehdit içerikli duyuru hiçbir sorunu çözmez. Biz müvekkillerimizi arıyoruz” dedi.
İşkence ve kötü muamele iddiaları artık söz konusu olmamalı
Neredeyse 6-7 yıldır seçim hikâyesi üzerinden göçmenlerle ilgili bahaneler duyduklarını vurgulayan MAZLUMDER Genel Başkanı Av. Kaya Kartal, "Artık bundan sıkıldık. Hukuk, seçim için iktidar için feda edilemez. Seçim ve oy kaygısıyla insani politikalardan uzaklaşılması doğru değildir. İşkence ve kötü muamele ile intihar iddiaları titizlikle soruşturulmalı. Bu iddialar ortaya atılıyor. İddialar sadece reddetmekle, yalanlamakla çözülebilecek bir iş değildir. Eğer vara suç işleyenler hakkında gerekli cezalar verilmeli. Bunun ön koşulu ciddi bir soruşturma yapılmasıdır ama bu da yapılmıyor. Göç idaresine sevk edilen ve gözetime tabi tutulan kişilerin ailelerine, avukatlarına nerede olduklarına dair derhal bilgi verilmesi gerekiyor. En ağır suçlarda dahi cezaevlerine gidip müvekkillerle görüşebiliyoruz. Hatta ceza almış olsa dahi görüşebiliyoruz ama bugün hiçbir suçu olmamasına rağmen basit bir takım idari işlemler yüzünden bu inşalara ulaşılamaması, kayıp haline gelmesi, hatta Türkiye'de zannederken Tacikistan'da, Özbekistan'da olup akıbetinin belirsiz hale gelmesi kabul edilebilir bir durum değildir. İşkence ve kötü muamele iddialarının artık söz konusu olmaması gerekir. Bunun için iç ve dış denetimler yapılmalı, görevli personele düzenli eğitimler verilmeli" dedi.
Göçmenlere yönelik imza yükümlülüğünün tekrar eski haline getirilmesi gerektiğini de hatırlatan Kartal, "Daha önce ayda bir veya 15 günde bir imza yükümlülüğü söz konusuyken artık haftada 5 gün imza yükümlülüğüne tabi kılınmak isteniyor. Hatta bazı yerlerde Ankara'daki bir kişiyi alıp Malatya'daki geri gönderme merkezine gönderiyorlar. Mahkeme kararıyla oradan salıveriliyor ve orada haftanın 5 günü imza yükümlülüğüne tabi tutuluyor. İkameti, ailesi, her şeyi Ankara'da olmasına rağmen Malatya'da imza atma yükümlülüğüne tabi tutuluyor. Sokakta mı kalacak bu insanlar? Sokakta da kalsa bu sefer bunun için bir işleme tabi tutulacaklar" diye konuştu.
Programın sonunda İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER), Çerkez Dernekleri Federasyonu, Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Federasyonu (ULFED), Kaf Dağı Eğitim ve Kültür Derneği, Birleşik Kafkasya Derneği, Kafkas Çeçen Dayanışma Derneği, Sığınmacı Hakları Platformu, Çeçen-Kafkas Muhacirleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından hazırlanan ortak basın açıklaması okundu.
Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
İnsanlar mülteci olmayı ne ister ne de tercih eder. Mülteci olmak, bir ‘yabancı’ olmaktan daha çok şey ifade etmektedir. Mülteciler, büyük çoğunlukla insan hakları ihlallerinin sonucu mülteci olmaya zorlanmış kişilerdir. Mülteciler, sığınma süreçleri öncesinde, sırasında ve sonrasında ulusal ve uluslararası hukuk tarafından koruma altına alınan birtakım haklara sahiptirler.
Türkiye’de uzunca bir süredir mültecilerin haklarına saygı duyulmadığına, haklarının kullanımının engellendiğine ilişkin örnekler yaygınlaşmaktadır. Geldiğimiz noktada bu örneklerin insan onurunu temelden zedeleyecek noktalara vardığı gözlemlenmektedir. Oysa uluslararası zorunlu göç hukuku, mülteci, göçmen, sığınmacıların haklarını koruyan sözleşmeler ve ilgili mevzuat esas alındığında, yaşanan mağduriyetlerin azalacağı görülecektir. Geçmişte yaşadığımız tecrübeler keyfi uygulamaların arttığı dönemler, hukuk devleti ilkesinin yok sayıldığı, kamu düzeninin bozulduğu, kişi haklarının endişe verici şekilde ihlal edildiği dönemler olmuştur.
Son zamanlarda sosyal medyaya yansıyan örneklerde ve bizlere yapılan başvurularda, İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk birimleri ile Göç İdaresi Başkanlığı’nın keyfi uygulama ve hukuksuz işlemlerinin kurum politikası haline geldiğini, sorunların alanda karşılaşılan bireysel vakalardan öte köklü yapısal temelleri olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu keyfi örneklere ve uygulamalara bakacak olursak:
28 Ocak 2024 tarihinde Santa Maria Kilisesi’ne yapılan saldırının ardından birçok operasyon yapılmış, bazı yabancı uyruklu şahıslar gözaltına alınmış, bazıları da tutuklanmıştır. Adli soruşturmanın başlatılmış olmasının önemini vurgulamakla beraber henüz yargılaması bile başlamamış şüphelilerin fail olarak gösterilmesinin Adil Yargılanma Hakkı bakımından yanlış olduğunu vurgularız. Operasyonlar sırasında gözaltına alınan bazı yabancı uyruklu şahıslar hakkında olayla ve suçla şüphe ilişkileri bile kurulmamış olmasına rağmen sınır dışı işlemi uygulandığına ilişkin bilgiler de medyaya yansımıştır.
Yine sosyal medyada açıklama yapan ve bu başvuruları derneğimize de ileten bazı avukatlar, farklı operasyonlarda gözaltına alınıp İstanbul Emniyet Müdürlüğü ya da İstanbul Adliyesinde adli işlemleri tamamlanarak Göç İdaresine sevk edilen bir kısım (Kafkasya ve Orta Asya kökenli) yabancı uyruklu müvekkillerinden haber alamadıklarını; Göç İdaresine sevk edilen bu kişiler hakkında Geri Gönderme Merkezlerinde (GGM) yapılan sorgularda kayıtlarının bulunmadığı ve GGM’lerde olmadıkları cevabının verildiğini; müvekkillerine ulaşamadıklarını ifade etmişlerdir. Adeta kırk yıl öncesinin gözaltında yok edilme uygulamalarını hatırlatan bu durum, hukuki başvuru yollarına erişimi engellediği gibi işkence ve kötü muamele uygulamalarının önünü açma riski taşıyan bir hak ihlalidir.
Sosyal medyaya yansıyan bilgilerden ve bizlere yapılan bazı başvurulardan, yılbaşından sonra Göç İdaresi Başkanlığı’nın 6458 Sayılı Kanun’un 57/A madde kapsamındaki İdari Gözetime alternatif imza yükümlülüğünde bir politika değişikliğine gittiği anlaşılmaktadır. Daha önce ayda bir kez ya da 15 günde bir kez imza yükümlülüğü yüklenilen yabancıların imza yükümlülükleri haftada beş güne çıkartılmıştır. İmza yükümlülüğü yüklenilen yabancılar şahsi ve ailevi durumu dikkate alınmadan, hafta içi her gün göç idaresine giderek imza atmak zorunda bırakılmışlardır. Bulundukları ilçelerden her gün birkaç vasıta değiştirerek il merkezine gidip imza atan yabancıların normal şekilde bir hayat sürdürmelerinin imkânı kalmamıştır. Bu durum ne insanidir ne de 6458 sayılı Kanun ruhuna uygundur. Hatta bazı örneklerde göçmenler yerleşimlerinden farklı şehirlere götürülmüş, idari gözetim kaldırılmasına rağmen yerleşimlerinin ve ailelerinin bulunduğu şehirlerinde değil de başka şehirlerde imza atmakla yükümlü kılınmışlardır.
Dile getirilen bir başka sorun da düzenli göçmenlerin kurum politikaları sebebiyle düzensiz hale getirilmeleridir. Son bir yıldır 6458 sayılı kanundaki tüm şartları taşısalar dahi Türkiye’ye gelen yabancılara kısa dönem ikamet izni verilmemektedir. Yıllarca burada kalan, çocukları burada eğitim gören, şirket açıp istihdama ve ekonomiye katkı sağlayan yabancıların ikamet ve çalışma izinleri uzatılmamaktadır. Genel geçer ifadelerle, sadece kanun maddesi yazılarak izin taleplerinin neden reddedildiğine dair herhangi bir gerekçe de bildirilmemektedir.
Bir yandan bu olumsuzluklar yaşanırken bir yandan da Göç İdaresi içerisinde bazı çalışanların rüşvet aldıklarına dair iddialar sürekli ortaya atılmaktadır. Biliyoruz ki bir kurum ne kadar şeffaflıktan uzaklaşırsa, kanunlara aykırı teamüllere meylederse o kurum o kadar tartışmaya açık hale gelir.
Göç hukukuyla sahada ilgilenen avukatların bizlere yaptığı başvuruda dikkat çeken bir sorun da Göç İdaresinin yaptığı iş ve işlemler hakkında tarafları bilgilendirmemesidir. Herhangi bir sebeple idari gözetime alınan yabancıların mevcut durumu hakkında 6458 sayılı Kanunun 53/2. maddesi gereğince yasal temsilcisine ya da avukatına bilgi verilmesi gerekir. Fakat Göç İdaresi Başkanlığı idari gözetime alınan yabancıları, haklarında bir karar almadan önce 2-3 şehir dolaştırmakta, bu süreçte ne avukatlara ne yasal temsilcilere ne de ailelere bilgi verilmektedir. Yabancının avukatlarının Göç İdaresine başvurmaları üzerine de “Güvenlik gerekçesiyle bilgi verilemeyeceği’’ gerekçesiyle hiçbir bilgi verilmemektedir. Yabancının nerede olduğunu bulabilmek bazen 15-20 günü bulabilmektedir. Bu süre boyunca ne ailesi ne de avukatları yabancı hakkında herhangi bir bilgiye ulaşabilmektedir. Yabancının, hakkında alınan kararlara karşı yargı yoluna gitmesi dolaylı olarak engellenmekte ve insanlar süreç sonunda sınır dışı edilme riskine maruz bırakılmaktadır.
6458 sayılı Kanun’un 53/3. Maddesi gereğince hakkında verilen sınır dışı kararına karşı yargı yoluna başvuran yabancının sınır dışı işlemleri mahkeme sonuçlanıncaya kadar durdurulur. Bu durumun tek istisnası kişinin kendi isteğiyle (gönüllü geri dönüş) ülkesine gitmek istemesidir. GGM’lerdeki yabancılara gönüllü geri dönüş formunu imzalatmak için baskı, kötü muamele ve işkence yapıldığına ilişkin iddialar son zamanlarda oldukça artmıştır. Bu konuda birden çok şehirdeki geri gönderme merkezlerindeki uygulamalar endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Ölüm, işkence ve kötü muamele endişesiyle, onurlu bir yaşam için ülkemize sığınmış, korumasız yabancılara işkence ve kötü muamelede bulunulduğu yönündeki iddialar vahimdir, üzerine gidilmelidir.
Sınır dışı kararı verilen yabancılar GGM’lerde tutuklama benzeri bir şekilde tutulmaktadır. GGM’lerde tutulan şahısların acil sağlık hizmetleri, beslenme ve barınması idare tarafından yapılmakta; aileleri ve avukatlarıyla görüşme, telefonla iletişim kurma hakları bulunmaktadır. Özellikle son bir yıldır, merkezlerin aşırı kalabalık olması nedeniyle çokça şikâyet alınmaktadır. 800 kişilik GGM’lerde 2000 kişinin tutulması, 6 kişilik odada 20 kişinin tutulması, fiziksel imkanların yetersiz kalması; bununla birlikte personel eksikliği ve yönetim zorluğu, ayrıca merkezlerin denetime kapalı olması hususları bileştiğinde, dışarıya yansımayan işkence ve intiharlara varan ciddi insan hakları ihlalleri söz konusu olabilmektedir.
Bu konulara duyarlı STK’lar olarak aşağıdaki hususları önemine binaen vurgularız:
Göçmenlerin hak ve hukuklarını ihlal eden keyfi uygulamalara derhal son verilmeli, bütün süreçler insan hakları ilkelerine ve hukuka uygun olarak yürütülmelidir. Seçim ve oy kaygısı ile insani politikalardan uzaklaşılmamalıdır.
İşkence ve kötü muamele ile intihar iddiaları titizlikle soruşturulmalı, varsa suç işleyen görevliler hakkında gerekli cezalar verilmelidir.
Göç idaresine sevk edilen ve idari gözetimde tutulan kişilerin ailelerine ve avukatlarına, nerede oldukları konusunda derhal bilgi verilmelidir.
Geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim insani koşullarda sağlanmalı, işkence ve kötü muamele iddiaları söz konusu bile edilememelidir. Bunun için iç ve dış denetimler yapılmalı, görevli personele düzenli olarak insan hakları eğitimleri verilmelidir.
Göçmenlere yönelik imza yükümlülüğü uygulaması tekrar eski haline getirilerek ayda 1 ya da 15 günde 1 olmak üzere değiştirilip bu konuda insani bir yaklaşım gösterilmelidir. GGM’lerden salıverilen kişilerin ailesinden ve ikametinden çok uzakta bir şehirde ve her gün imza vermek şeklinde yerine getirilmesi imkânsız uygulamalardan vazgeçilmelidir.
Son dönemdeki olumsuz Kurum politikaları değiştirilip düzenli göçmenleri sistematik olarak düzensiz hale getirilme uygulaması sonlandırılmalıdır.
İkamet ve çalışma izni başvurularının değerlendirilme süreçleri hukuki denetimin yapılmasına imkân verecek şekilde somut olarak gerekçelendirilmeli ve şeffaflaştırılmalıdır.
Göç İdaresi ve GGM’lerdeki rüşvet iddiaları ivedilikle araştırılmalı, görevini hakkıyla icra eden personelin zan altında kalması önlenmelidir.
Göçmen sorununun, sivil toplum ve siyaset kurumu diyaloğuyla, insan haklarına uygun bir şekilde ve birlikte yaşama ekseninde çözülmesi için fırsat oluşturulmalıdır. Denetimlerde STK’ların da dahil edilmesi sağlanmalıdır.
Yabancı şahıslar bakımından kamu güvenliği veya kamu düzenini ilgilendiren hususlar bulunması halinde bu soruna hukuk içerisinde çözümler bulunmalıdır. Şu ana kadar gerçekleşmiş geri gönderme işlemleri kanuna uygunluk yönünden incelenmeli, hukuka aykırı geri göndermelere, gönüllü geri dönüş adı altında zorla göndermelere son verilmeli, Geri Gönderme Yasağına katı bir şekilde riayet edilmelidir.
https://www.gocgunlugu.com/F-gocmenlerin-haklarini-ihlal-eden-keyfi-uygulamalara-derhal-son-verilsin-230
10 Mart
Muhammed Yasir Elati’yi öldüren sanığın ilk duruşması 12 Martta yapılacak
İzmir’in Konak ilçesine bağlı Basmane semtindeki bir tavukçu dükkânında 1 Ağustos 2023 tarihinde yaşanan ve bir Suriyeli mültecinin ölümü ve bir Suriyeli mültecinin de ağır yaralanması ile sonuçlanan bıçaklı saldırıyla ilgili iddianame hazırlandı.
İddianameye göre; sanık Mehmet Şerif Çelik, 25 yaşındaki Muhammed Yasir Elati’yi kasten öldürme, 20 yaşındaki Hussin Dhımesh’i de kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanacak. Savcı, sanığın müebbet ceza ve adam öldürmeye teşebbüs suçlamalarından cezalandırılmasını istedi.
Davanın ilk duruşması 12 Mart 2024 tarihinde 16 Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Duruşmada sanık Çelik, hakim karşısındaki ilk savunmasını yapacakken, saldırıda ağır yaralanan Hussin Dhımesh o gün yaşananları anlatacak. Ayrıca olay yerindeki tanıklar da dinlenecek.
Duruşmaya katılım için Sığınmacı Hakları Platformu çağrı yaptı.
https://gocgunlugu.com/H-muhammed-yasir-elati-yi-olduren-sanigin-ilk-durusmasi-12-martta-yapilacak-266
13 Mart
Muhammed Yasir Elati’yi öldüren sanığın ilk duruşması İzmir'de yapıldı
Muhammed Yasir Elati’nin öldürülmesi, Hussin Dhımesh’in yaralanması ile ilgili davanın ilk duruşması 12 Mart, Salı günü İzmir 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.
Duruşmaya; sanık Mehmet Şerif Çelik, saldırıda yaralanan Hussin Dhımesh, avukatı, Muhammed Yasir’in Elati’nin ailesi, avukatı, tanıklar ve Sığınmacı Hakları Platformu’ndan Yıldız Önen katıldı.
İlk duruşmada tutuklu sanık Mehmet Şerif Çelik’in, müştekiler Hussin Dhımesh ve Muhammed Yasir Elati’nin ailesi ve tanıkların ifadesi alındı.
Sanık Mehmet Şerif Çelik’in sabıkalı olduğu kayıtlara geçti. Sanık ifadesinde; ot içtiğini, madde bağımlısı olduğunu o yüzden hatalar yaptığını; Suriyeliler ile bir problemi olmadığını, eşinin de Suriyeli olduğunu anlattı.
Sanık Mehmet Şerif Çelik olayın meşru müdafaa olduğunu iddia etti, odada otururken 2 Suriyelinin gelip kendisine Arapça küfrettiklerini ve saldırdıklarını, kendini korumaya çalışırken Muhammed Yasir Elati’nin öldürüldüğünü söyledi.
Ama başta yaralı kurtulan Hussin Dhımesh olmak üzere tüm tanıkların ifadesi aksi yönde oldu. Saldırıda ağır yaralanan Hussin Dhımesh o gün yaşananları ayrıntılı olarak anlattı, Mehmet Şerif Çelik’in rahmetli Muhammed Yasir’i kıskandığını, kendilerine hiçbir sebep yokken saldırdığını söyledi. Olaydan sonra apar topar video kayıtlarını silmesi de aleyhine olan bir nokta. İşyerinin sahibi ve çalışanlar da sanığın aleyhine ifade verdiler.
Bir sonraki duruşma 7 Mayıs saat 14.30’da İzmir 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak.
Ne olmuştu?
İzmir’in Konak ilçesine bağlı Basmane semtindeki bir tavukçu dükkânında 1 Ağustos 2023 tarihinde Mehmet Şerif Çelik; aynı işyerinde çalıştıkları 25 yaşındaki Suriyeli Muhammed Yasir Elati’yi bıçaklayarak öldürmüş, 20 yaşındaki Hussin Dhımesh’i de ağır yaralamıştı.
Olayla ilgili iddianame geçen ay hazırlandı. İddianameye göre; sanık Mehmet Şerif Çelik, 25 yaşındaki Muhammed Yasir Elati’yi kasten öldürme, 20 yaşındaki Hussin Dhımesh’i de kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanıyor. Savcı, sanığın öldürdüğü kişi için müebbet hapisle cezalandırılmasını, yaraladığı kişi için ise adam öldürmeye teşebbüsten cezalandırılmasını istiyor.
https://gocgunlugu.com/H-muhammed-yasir-elati-yi-olduren-sanigin-ilk-durusmasi-izmir-de-yapildi-267
18 Mart
Sığınmacı Hakları Platformundan Çağrı:
Sığınmacı Hakları Platformu tüm duyarlı kamuoyunu ve insan hakları savunucularını, İzmir’de 2021 yılında yakılarak öldürülen Suriyelilerin Çarşamba günü görülecek davasına katılmaya çağırdı.
İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde 16 Kasım 2021 tarihinde Suriyeli işçiler Ahmet Elali, Mamun Elnebhan ve Muhammed Elbiş yakılarak öldürülmüştü. Cinayet zanlısı 15 gün sonra, kendi itirafı sonucu yakalandı.
Davanın karar duruşması 20 Mart’ta saat 11.30’da İzmir Adliyesi 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak.
Sığınmacı Hakları Platformunun çağrısı şöyle:
İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde 16 Kasım 2021 tarihinde Suriyeli işçiler Ahmet Elali, Mamun Elnebhan ve Muhammed Elbiş'in yakılarak öldürülmesine ilişkin açılan davanın karar duruşması 20 Mart’ta saat 11.30’da İzmir Adliyesi 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
Tüm duyarlı kamuoyunu, insan hakları savunucularını dayanışmaya çağırıyoruz.
Yer: İzmir 1. Ağır Ceza mahkemesi
Tarih: 20 Mart, Çarşamba
Saat: 11.30
Ne olmuştu?
16 Kasım 2021 tarihinde İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde üç Suriyeli mülteci işçi, Ahmet Elali, Mamun Elnebhan ve Muhammed Elbiş çıkarılan bir yangında hayatını kaybetti. Olayla ilgili ilk itfaiye ve polis raporlarında, yangının sebebi olarak soba gösterildi. Yangını çıkaran kişi, 30 Kasım 2021 tarihinde başka bir olayla ilgili olarak gözaltına alındıktan sonra, Suriyeli işçileri kendisinin yaktığını itiraf etti. Yakılan Suriyelilerin ailelerinin, Sığınmacı Hakları Platformu’nun ve İzmir İHD’nin müdahil olması ile dava süreci devam ediyor.
İddianame olaydan 12 ay sonra hazırlandı, dava açıldı. İlk duruşma 1 Mart 2023’te, ikinci duruşma 14 Haziran’da, üçüncü duruşma 4 Ekim’de, dördüncü duruşma 8 Kasım’da, beşinci duruşma 10 Ocak’ta yapıldı. Son duruşma, muhtemelen karar duruşması 20 Mart Çarşamba günü İzmir Adliyesinde yapılacak.
https://gocgunlugu.com/H-siginmaci-haklari-platformundan-cagri-268
19 Mart
Üç Suriyeli işçinin öldüğü yangında karar duruşması yarın: Zanlı 'JİTEM üyesi olduğunu' söylemişti
İnsan Hakları Derneği MYK Üyesi Avukat Zafer İncin, Sığınmacılar Platformu Sözcüsü Yıldız Önen ve Gazeteci-Yazar Ercüment Akdeniz Artı Gerçek’e konuştular. Zanlının ifadesinden 'JİTEM üyesi olduğunu söylediğini' hatırlatan hak savunucuları nefret söylemine karşı harekete geçilme çağrısı yaptılar.
16 Kasım 2021 gecesi İzmir Güzelbahçe’deki bir beton şirketinde çalışan 21 yaşındaki Suriye uyruklu Ahmet El Ali, 23 yaşındaki Memun En Nebhan ve 17 yaşındaki Muhammed El Hüseyin El Abdo El Biş’in kaldıkları odada çıkan yangın sonucu öldü. Yangından iki hafta, sonra gasp suçu işleyip kaçarken yakalanan Kemal Korukmaz polisteki ifadesinde yangını kendisinin çıkardığını söyledi. Olayla ilgili karar duruşması yarın İzmir'de görülecek. Üç Suriyelinin katledilmesine ilişkin İnsan Hakları Derneği MYK Üyesi ve Ege Bölge Temsilcisi Avukat Zafer İncin, Sığınmacılar Platformu Sözcüsü Yıldız Önen ve Gazeteci-Yazar Ercüment Akdeniz Artı Gerçek’e konuştular.
ZANLININ OLAY YERİNDE OLDUĞU GÜVENLİK KAMERALARI İLE TESPİT EDİLDİ
Üç Suriyeli işçinin öldüğü olayda savcılık yangının tedbirsizlik sonucu çıktığı yönünde iddianame hazırladı. Ancak tanık olarak beyanlarına başvurulan işyeri çalışanlarının, Korukmaz’ın daha önce işletmelerinde çalıştığı ve olay tarihinde de işletmeye geldiği belirtildi. İncelenen güvenlik kamerası kayıtlarına göre, Korukmaz’a ait aracın olay tarihi ve saatiyle uyuşur bir şekilde olay yeri civarında tespit edildi. Ayrıca Korukmaz’ın olay yerine yakın mesafedeki cami tuvaletinde kıyafet değiştirdiği, içeri girerken elinde ağır olduğu değerlendirilen çuval olduğu, bu çuval ile dışarı çıktığı ve yangının başlamasından sonra ise elinde boş çuval ile tekrar aynı cami tuvaletine gelip, kıyafet değişikliği yaptığı ve aracı ile uzaklaştığı belirlendi.
'JİTEM ÜYESİ OLDUĞUNU SÖYLEDİ'
İnsan Hakları Derneği MYK Üyesi ve Ege Bölge Temsilcisi Avukat Zafer İncin, olayın kamuoyuna ilk başta adli bir vaka olarak yansıdığını, dışarıdan bir müdahale değil de kazaymış gibi gösterildiğini söyledi. Olaya ilişkin itfaiyenin de elektrik kaçağı sonucu yangın çıktığına dair rapor tuttuğunu ve dosyanın böylece kapanmak istendiğini belirtti. Sanık Kemal Korukmaz’ın emniyette verdiği ifadede JİTEM elamanı olduğunu söylediğinin belirten İncin şöyle devam etti:
“Kemal Korukmaz emniyette verdiği ifadede JİTEM üyesi olduğunu, kendisine birtakım notlar geldiğini bu notlarda ‘Vatana ne yapabilirsin, borcun henüz bitmedi, göreve devam’ son olarak da ‘göreve başla temizlik yap’ yazdığını, temizlikten kastın Suriyeliler olduğunu anladığını ve eylemi öyle gerçekleştirdiğini söylüyor. Ancak yargılama aşamasında emniyette verdiği ifadeyi inkar ederek bu eylemi gerçekleştirmediğine ilişkin savunma yaptı, hatta kendisinin akıl sağlığının yerinde olmadığını söyledi ama talebimiz neticesinde fiili ehliyetinin tam olduğuna dair alınan hastane raporu dosyaya eklendi. Korukmaz’a üç kişiyi tasarlayarak öldürdüğüne ilişkin üç kez ağırlaştırılmış müebbet ceza istemiyle mütalaa verildi, bizde davanın karar aşamasında bu yönlü karar verileceğini düşünüyoruz. Bizim burada asıl dikkat çekmek istediğimiz başka bir husus da sanığın bu cinayetleri nefret saikiyle işlediği. Türkiye’deki mevcut yasal düzenlemeler öldürme suçu bağlamında nefret saikiyle cinayet işleme ağırlaştırıcı bir neden olarak düzenlenmemiş ve burada ciddi bir yasal eksiklik olduğunu vurgulamak istiyoruz. Burada tek bir sanık var ama sonuçta bu eyleme iten toplumsal dinamiklerin bir şekilde ders çıkarabileceği bir yargı kararının çıkması temennimiz”
'MAALESEF NE İLK NE DE SON NEFRET CİNAYETİ'
Sığınmacılar Platformu Sözcüsü Yıldız Önen, dava sürecinin yakılan Suriyelilerin ailelerinin, Sığınmacı Hakları Platformu’nun ve İzmir İHD’nin müdahil olmasıyla devam ettiğini belirtti. 10 Ocak’taki son duruşmada savcının esas hakkındaki mütalaasını mahkemeye sunduğunu söyleyen Önen şöyle konuştu:
“Karar duruşması 20 Mart’ta olacak. Bu maalesef ne ilk ne de son olacak bir nefret cinayeti. Sanığın daha önceki konuşmalarında ‘İzmir’i Suriyelilerden temizleyeceğim’ cümlesi bu aralar yerel seçimlerde en sık duyduğumuz cümlelerden biri olmaya başladı. 10 yıldan fazla bir zamandır Suriye’de devam eden savaştan kaçan insanların savaş bitmiş, diktatörlük sona ermiş gibi geri gönderilmeye çalışılması son derece yanlıştır. Hala hem BM hem insan hakları örgütleri Suriye’de savaş koşullarının geçerli olduğunu, güvenli bir yer olmadığını söylerken onlarca rapor hazırlarken sürekli olarak ‘Suriyelileri göndereceğiz’ beyanlarının bu tür saldırılara kapı açtığını görmek gerekir. Her türlü ırkçı, nefret söyleminden uzak durmak gerekiyor.”
'NEFRET SÖYLEMLERİ EŞLİĞİNDE VAHŞİCE YAKILDILAR'
Gazeteci-Yazar Ercüment Akdeniz de Suriyeli işçilerin nefret söylemleri eşliğinde ve vahşice katledildiğini söyledi. "Katil zanlısı ‘Suriyeliler, temizlik, operasyon’ sözcüklerini birlikte kullanıyor. Bir göç toplumuna temizlenmesi gereken insanlar topluluğu gözüyle bakıldığında zaten şiddet ve kırımın kapısı açılıyor” diyen Akdeniz, ırkçılığın önce zihinde, düşüncede başladığını, sonra eyleme dönüştüğünü ifade etti ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Güzelbahçe katliamı ırkçı bir katliamdır, hunhar kırımla birlikte açık “nefret suçu” işlenmiştir. Avukatların da dikkat çektiği üzere hukuki cezanın “nefret suçu” ve “ırkçı şiddet”i de içermesi gerekir. Böylece nefret suçları ve ırkçı şiddete karşı caydırıcı adımlardan biri atılmış olur. Karar, olası başka ırkçı saldırılara karşı da emsal ve önleyici nitelikte olur. Öte yandan mesele sadece bir katilin ceza alması değil. Çünkü mültecilere yönelik ırkçı saldırılar münferit değil. Genelde toplumu mültecilere karşı, özelde ise yerli işçileri yabancı işçilere karşı kışkırtan şoven bir iklim söz konusu. Şöyle bir internet taraması yapsanız; “temizlik”, “Suriyeliler” ve “operasyon” kavramlarının kimi parti sözcülerinin dilinde olduğunu görürsünüz. Seçim dönemlerinde birçok aday da ne yazık ki bu dili kullanıyor. Medyada da benzer propaganda söz konusu. Tıpkı Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanındaki gibi; cinayetin yolları çoktan döşenmiş, bundan herkes haberdar ve dil birliği ile suç toplumsal alana taşınıyor. Ve en kötüsü herkes günün sonunda cinayetin olacağını biliyor. O yüzden sonuçlardan ziyade mülteci kırımlarına zemin hazırlayan siyasal iklimin üzerinde durmak gerekiyor”
https://artigercek.com/guncel/izmirde-uc-suriyeli-isci-oldurulmustu-karar-durusmasi-yarin-zanli-jitem-uyesi-288220h
20 Mart
Suriyelileri yakarak öldüren kişi 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı
İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde 16 Kasım 2021 tarihinde Suriyeli inşaat işçileri Mamoun al-Nabhan, Ahmed Al-Ali ve Muhammed el-Bish’in yakılarak öldürülmesine ilişkin açılan davanın altıncı ve son duruşması İzmir Adliyesi 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşmaya öldürülen Suriyeli işçilerin yakınları ve avukatları, sanık Kemal Korukmaz ve avukatı katıldı. Ayrıca çok sayıda insan hakları örgütü üye ve temsilcileri duruşmada hazır bulundu. Sığınmacı Hakları Platformu, İzmir Barosu, TİHV, İHD, Konak Mülteci Merkezi, İzmir Mülteci Dayanışma Platformu, DSİP, EMEP, EHP, DEM, TİP, Mülteci Medyası, İzmir Müzisyenler Derneği, Hak İnisiyatifi, Yaşamak Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Uluslararası Mülteci Araştırmaları Merkezi, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Konak Kent Konseyi Mülteci Meclisi üye ve temsilcileri duruşmayı izledi.
Sığınmacı Hakları Platformundan Yıldız Önen ve Taha Elgazi duruşmaya katıldı. İzmir Baro başkanı Sefa Yılmaz İzmir Barosu adına duruşmaya katıldı. İzmir barosundan 8 avukat duruşmada hazır bulundu.
Savcı 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi
Savcı mütalaasında, tasarlanmış bir cinayet işlendiğini, sanığın ayrı ayrı 3 kez cezalandırılmasını, işyerine zarardan da ceza almasını talep etti.
Avukat Zafer İncin “mahkemede güvenlik güçlerinin olmasını anlayamadık. Dava sanki adli bir dava gibi işleniyor. Bu davada izleyicilerin tamamı sivil toplum örgütlerinin üyeleri. Nefret suçuna karşı çıkanlar burada. Sizin vereceğiniz karar nefret suçlarına ilişkin yeni bir düzenlemenin önünü açabilir” dedi.
Hakim mahkemedeki çevik kuvveti silahlı oldukları için mahkemeden çıkardı.
Avukatlar nefret suçunun da cezada yer almasını istediler
Öldürülen Suriyeli işçiler adına konuşan avukatlar, bu cezaların yanı sıra nefret suçu maddesinin de uygulanması gerektiğini söylediler: “Sanığın nefret saikine dair pek çok delil var. Sanık daha önce Suriyeliler hakkında nefret içeren sözler sarf etmiştir. Verdiğimiz dilekçede yazdığımız gibi Suriyeliler yakılarak öldürülmüştür. Sanık bir pişmanlık göstermemiştir, yardım istememiştir. Canavarca bir suç işlemiştir. Kamuoyunun vicdanına ilişkin suçlara girmektedir. Bu suça ilişkin suçlarda ceza indirimi uygulanmamalıdır. Nefret saiki ile işlenen suçlar önemli bir hukuki sorundur. Ek bir karar ile bu tür suçların yargılanabilmesi için yeni bir yasanın düzenlenmesi veya var olanın genişletilmesini istiyoruz” dediler.
İzmir barosu başkanı Sefa Yılmaz “Hugo der ki ‘her yerde polis var, adalet yok’. Bu gün vereceğiniz karar ile tarihi bir misyonu oynamanızı istiyoruz. Nefret saiki ile işlenen suçlara ilişkin ceza verilmesi, bunun bir başlangıç olmasını sağlayabilir” dedi.
Mamoun al-Nabhan’ın abisi Ahmet “sizden adalet bekliyorum. Sanığın en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum” dedi.
Sanık avukatı eski savunmasını tekrarlayarak sanığın serbest bırakılmasını talep etti. Sanık Kemal Korukmaz da suçlamaları kabul etmedi, suçsuz olduğunu söyledi.
Karar: 3 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis
Mahkeme Kemal Korukmaz’ın 3 Suriyelinin yakılması suçunu işlediğinin tespit edildiğine karar verdi. Kararda, suçun planlı ve canavarca işlendiğine, nefret suçu olduğuna dair yeterli delil olmadığı belirtildi.
Sanığa 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Mala zarar verme suçundan da bir yıl ceza verildi. Cezada herhangi bir indirim yapılmadı.
Avukatlar basın açıklaması yaptı
Avukatlar mahkeme sonrası yaptıkları basın açıklamasında, cinayetin canice hisle, canavarca işlendiğini, ama bunun kararda geçmediğini söylediler. Nefret suçlarının önlenmesi konusunda bu hususun önemli olduğunu, bu nedenle karara itiraz edeceklerini, temyize başvuracaklarını belirttiler.
Avukatların açıklaması şöyle:
“Mahkeme, cinayetin nefret saiki ile işlendiği konusunu kararına yansıtmadı. Sanığa sadece yangın nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Tasarlayarak, canavarca hisle öldürme maddeleri kararda yer almadı. Savcılık mütalaasında bile bundan bahsedilmekteydi, ama kararda yer almadı.
Ayrıca maktullerden birisinin 18 yaşından küçük olduğu adli tıp raporu ile belirlendiği halde, bu durum da kararda yer almadı.
Bu cinayet planlı, canice hisle gerçekleştirilmiştir. Nefret suçlarının caydırıcı olması için kararda bu durumun olması gerekirdi. Bu nedenle karara itiraz edeceğiz, hukuk mücadelesine devam edeceğiz. Daha caydırıcı kararların mahkemelerden çıkmasını temenni ediyoruz.
Olumlu bir nokta olarak, mahkeme sanık hakkında her hangi bir indirim uygulanmaması talebimizi kabul etti.”
https://gocgunlugu.com/H-suriyelileri-yakarak-olduren-kisi-3-kez-agirlastirilmis-muebbet-hapis-cezasina-carptirildi-269
https://hertaraf.com/haber-suriyelileri-yakarak-olduren-kisi-3-kez-agirlastirilmis-muebbet-hapis-cezasina-carptirildi-13058
27 Mart
Üç Suriyeliyi yakarak öldüren katile üç kez müebbet verildi ama nefret saikinin kabul edilmemesi adaleti eksik bıraktı
16 Kasım 2021’de İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde uykuda olan 1’i çocuk 3 Suriyeliyi benzin dökerek yakan Kemal Korukmaz, 2 yıl süren yargı sürecinin ardından 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Fakat mahkeme katilin bu katliamı “nefret saikiyle gerçekleştiğine dair bir kanıt bulunamadığına” karar kıldı. Uluslararası Mülteci Hakları Merkezi Başkanı ve Sığınmacı Hakları Platformu üyesi Taha Elgazi, bu cinayeti ilk kez 21 Aralık 2021’de haberleştiren Serbestiyet’in yargı süreciyle ilgili sorularını cevapladı.
“İlk aşamada hayatını kaybeden gençlerimizin aileleri ile iletişime geçtik ve mahkeme kararını onlara ilettik. Üç gencin ailesi de “Giden gitti, çocuklarımızı kaybettik” dediler. Türkiye’de idam olmadığı için 3 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası iyi bir karar olarak karşılandı. En azından biraz ailelerin yüreğine su serpti. Ama gençlerimizin avukatları bu cinayetin nefret saikiyle planlı şekilde yaptığını söyleyerek buna göre bir ceza verilmesini talep etmişlerdi. Bu gerçekleşmedi.”
“Suç sonunda bir nefret suçu. Katilin cinayeti işlemeden önce söyledikleri var, tanıklar var. Üç Suriyelinin uyurken öldürülmesini bir adli cinayet olarak görmek adaletin bir parçasını eksiltiyor. Nefret saikine bağlanmak istenmiyor çünkü diğer davalarda da emsal olabilir. Oysaki bu sadece mülteciler için değil, Türkiye’de yaşayan herkes için çok önemli bir konu. Maalesef bu durum böyle kalırsa, bugün sığınmacılar ya da göçmenlere sahip çıkılmazsa yarın ülkenin kendi sosyal güvenliği zarar görür. Bu nefret söylemi sığınmacılarla sınırlı kalmaz.”
“Göç İdaresi Başkanlığı’nın iki temel görevi var. Birisi düzensiz göçle mücadele etmek, ikincisi ise kayıtlı, geçici koruma altındaki insanların haklarını savunmak. Göç başkanlığı ilk görevini yaparken ikincisini yapmadı, yapmıyor. Bu öldürülen 3 Suriyeliden 2’si kayıtlı, düzenli göçmen. Ama Göç İdaresi’nden kimse bu yargılamalara gelmedi, kimse ilgilenmedi, kimse bir avukat gönderelim demedi. Sadece bu olayda değil, biz kaç cinayete maruz kaldık hiçbirinde Göç İdaresi’ni yanımızda göremedik.”
https://serbestiyet.com/featured/uc-suriyeliyi-yakarak-olduren-katile-uc-kez-muebbet-verildi-ama-nefret-saikinin-kabul-edilmemesi-adaleti-eksik-birakti-161437/
18 Nisan
Yeni başkanlar işe Arapça tabeladan başladı: “İngilizce, Rusça tabelalara değil de Arapça tabelaya sinirlenmek bir suçüstü halidir”
Serbestiyet’ten Mustafa Ali Aykol’un haberi
31 Mart yerel seçimlerinden sonra bazı belediye başkanlarının ilk icraatından biri, çoğunluğu Arapça olmak üzere ‘yabancı dillerdeki’ tabelaları kaldırmak ve yasaklamak oldu.
AK Parti’den CHP’ye geçen Kilis’te, belediyenin kararıyla şehirdeki Arapça tabelalar kaldırıldı ve iş yerlerine cezalar yazıldı.
Geçtiğimiz dönem AK Parti’den belediye başkanı seçilen fakat daha sonra istifaya zorlanan, 31 Mart’ta ise İYİ Parti’den belediye başkanı seçilen Rasim Arı’nın da ilk icraatından biri, Arapça tabelaların kaldırılıp yasaklanması oldu.
31 Mart seçimlerinde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen CHP’li Mustafa Bozbey de ilk Meclis toplantısında, Bursa’da faaliyet gösteren işyerlerinin tabelalarında yer alan yabancı ifadelerin Türkçe olarak değiştirilmesini önerdi ve teklif kabul edildi.
AK Parti’den CHP’ye geçen Beyoğlu Belediyesi’nin yeni başkanı İnan Güney ise yabancı dildeki tabelalarla ilgili soruya şu cevabı verdi:
“Bütün tabelalar kendi dilimizde olsun isterim. Ama gaddar bir belediye başkanı olmak istemiyorum. Bunları tartışıp ortak akılla karar vereceğiz. Artık daha ne kadar nargile kafe ruhsatı vereceğiz? Biz Beyoğlu kimliğini korumak istiyoruz.”
Yeni belediye başkanlarının uyguladığı tabela yasaklarını, siyasetçi ve akademisyen Ufuk Uras, Prof. Dr. Bekir Berat Özipek ve Sığınmacı Hakları Platformu üyesi Taha Elgazi, Serbestiyet’e değerlendirdi.
https://serbestiyet.com/roportaj/yeni-baskanlar-ise-arapca-tabeladan-basladi-ingilizce-rusca-tabelalara-degil-de-arapca-tabelaya-sinirlenmek-bir-suc-ustu-halidir-163798/
4 Mayıs
Gina Mercimek davasında karar duruşması 6 Mayıs’ta Kilis’te yapılacak
Kilis’te öldürülen 9 yaşındaki Suriyeli mülteci Gina Mercimek’in davası 6 Mayıs’ta Kilis Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. Bu duruşmada karar verilmesi bekleniyor. Sığınmacı Hakları Platformu duruşmaya katılım çağrısı yaptı.
Ne olmuştu?
Kilis'te yaşayan Suriyeli 9 yaşındaki Gina Mercimek'ten 4 Nisan 2023'te okuldan çıktıktan sonra bir daha haber alınamadı. Gina'yı aramaya başlayan ailesi, aynı sokakta yaşayan komşuları Hüseyin Boğuç'un şüpheli hareketleri üzerine durumu polise bildirdi. Boğuç’un evinde yapılan aramada 9 yaşındaki Gina'nın cesedi boynuna briket bağlanmış halde evin bahçesindeki su kuyusunda bulundu. Hüseyin Boğuç ve arkadaşı Azittin Altınöz gözaltına alınarak tutuklandı.
Adli Tıp Kurumu raporunda Gina’nın cinsel istismara uğradıktan sonra boğularak öldürüldüğü belirtildi. Soruşturma ve yargılama süreçlerinde çelişkili ifadeler veren sanıklar, birbirlerini suçladı. Savcılık mütalaasında her iki sanık hakkında 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, 'çocuğun cinsel istismarı' ve 'kasten öldürme' suçlarından ceza istedi.
https://gocgunlugu.com/H-gina-mercimek-davasinda-karar-durusmasi-6-mayis-ta-kilis-te-yapilacak-278
6 Mayıs
Gina Mercimek’i öldüren kişiye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi
Kilis’te öldürülen 9 yaşındaki Suriyeli mülteci Gina Mercimek’in davası bugün Kilis 2.Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Sanık Hüseyin Boğuç kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet, cinsel istismar suçundan 30 yıl ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 12 yıl hapis cezası aldı. Diğer sanık Azittin Altınöz hakkında beraat kararı verildi. Beraat kararı mahkeme salonunda tepkiyle karşılandı.
Mahkemeye geniş katılım oldu
Kilis 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya tutuklu sanıklar Azittin Altınöz ve Hüseyin Boğuç video ile katıldı. Duruşmaya; Gina Mercimek’in ailesi, Yeryüzü Çocukları Derneği, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Avukatları, İstanbul, Gaziantep ve Kilis barosuna bağlı avukatlar, Sığınmacı Hakları Platformundan Yıldız Önen ve Taha Elgazi, Özgürlük için Hukukçular Derneği avukatları ve sanık avukatları katıldı.
Hüseyin Boğuç ve Azittin Altınöz’ün son savunmaları alındı. Gina Mercimek’in annesi sanıkların en ağır şekilde cezalandırılmasını istedi. İstanbul Barosu çocuk hakları komitesi, uluslararası çocuk hakları sebebiyle davaya müdahil olarak katılmak istediler.
Savcı her iki sanık için de ceza talep etti
Savunma avukatı, Hüseyin Boğuç’un suçlu, Azittin Altınöz’ün suçsuz olduğunu iddia eden bir savunma yaptı. Sanıklar da suçu birbirlerinin üzerine atan konuşmalar yaptılar.
Ailenin gönüllü avukatlığını üstlenen Avukat Sümeyye Gökçe, ‘‘Sanıklar soruşturma ve mahkeme aşamasında hiçbir şekilde pişmanlık göstermemişlerdir. Sanıklar cezadan kurtulmak için sürekli olarak birbirlerini suçlamışlardır. Emniyette verilen ifadeler ile mahkemede verilen ifadeler tamamen farklıdır. Sanıklar üzerlerine atılı olan suçları fikri ve eylemsel birliktelik içerisinde işlemişlerdir. Sanıkların üzerlerine atılı suçların en üst haddinden ve indirim yapılmaksızın ceza almaları gerekmektedir’’ dedi.
Yeryüzü Çocukları Derneği (YEÇED) Avukatı Betül Zağlı Topal, ‘‘Bir kız çocuğunun eğitim yolculuğu acımasız kişilerin elleriyle bir kuyunun dibinde sona erdi. O gözlerini yumduğunda ailesinin adalet arayışı başladı, bugün itibarıyla bir seneden fazla sürdü.
Gina, tüm diğer çocuklar gibiydi. Masum, hayat dolu ve sevimliydi. Gina tüm diğer çocuklar gibi haklara sahipti ve yine tüm diğer çocuklar gibi korunması gerekiyordu. Ancak Gina acımasız şahıslardan korunamadı. Çocukların korunması ve haklarının güvenceye alınması adına suçların caydırıcılığının arttırılması, sokakların güvenliğinin sağlanması zaruridir.
Gina Mercimek’in öldürülmesinde gördüğümüz üzere, bu gibi vahşi eylemleri işleyenlerin ilk suç eylemi olmadığını, verilen cezaların yetersizliğini ve herhangi bir ıslah ediciliği olmadığını gözlemliyoruz. Bu durum özellikle çocuklarımız için hayatı güvensiz kılmaktadır. Çocuklar toplumun en masum yanıdır. Çocuklarını koruyamayan bir toplumun sağlıklı geleceği de olmayacaktır. Sokakları ve toplumu güvenli kılmadıkça çocukların haklarını onlara teslim edemeyiz.
Gina, eğitim almak için evine yakın bir okula giden kız çocuğuydu. Gina’nın gidebileceği bir okulu hiç olmayacak, sokakta yürüdüğü, oyunlar oynadığı günler hiç geri gelmeyecek. Suçlular neden Gina’yı seçtiklerini söylemeseler de bizler onun savunmasız bir kız çocuğu olduğu için seçildiğini anlıyoruz.
Savaştan ve onun getirdiği ölümden kaçan Gina, eğitim için çıktığı yolda katledildi. Yaşam hakkı alınan çocukların eğitim hakkı söz konusu olmayacaktır. Sokakları ve toplumu suçlardan ve suçlulardan temiz kılmak çocuklarımıza ve geleceğimize yönelik görevimizdir. Aksi halde savunmasız masum çocuklara yönelik bu gibi vahşi eylemlerin sonu gelmeyecektir’’ dedi.
Savcı mütalaasında her iki sanığın da ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını talep etti
Bir sanık ceza aldı, bir sanık beraat etti
Hakimler verdikleri aradan sonra kararlarını açıkladılar. Buna göre Sanık Hüseyin Boğuç kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet, cinsel istismar suçundan 30 yıl ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 12 yıl hapis cezası aldı. Diğer sanık Azittin Altınöz hakkında ise tüm suçlamalardan beraat kararı verildi. Beraat kararı mahkeme salonunda tepkiyle karşılandı.
Ne olmuştu?
Kilis'te yaşayan Suriyeli 9 yaşındaki Gina Mercimek'ten 4 Nisan 2023'te okuldan çıktıktan sonra bir daha haber alınamadı. Gina'yı aramaya başlayan ailesi, aynı sokakta yaşayan komşuları Hüseyin Boğuç'un şüpheli hareketleri üzerine durumu polise bildirdi. Boğuç’un evinde yapılan aramada 9 yaşındaki Gina'nın cesedi boynuna briket bağlanmış halde evin bahçesindeki su kuyusunda bulundu. Hüseyin Boğuç ve arkadaşı Azittin Altınöz gözaltına alınarak tutuklandı.
Adli Tıp Kurumu raporunda Gina’nın cinsel istismara uğradıktan sonra boğularak öldürüldüğü belirtildi. Soruşturma ve yargılama süreçlerinde çelişkili ifadeler veren sanıklar, birbirlerini suçladı. Savcılık mütalaasında her iki sanık hakkında 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, 'çocuğun cinsel istismarı' ve 'kasten öldürme' suçlarından ceza istedi.
https://gocgunlugu.com/H-gina-mercimek-i-olduren-kisiye-agirlastirilmis-muebbet-hapis-cezasi-verildi-279
https://www.evrensel.net/haber/517729/gina-mercimek-davasinda-karar-altinoze-beraat-boguca-agirlastirilmis-muebbet
https://enternasyonaldayanisma.org/2024/05/07/gina-mercimeki-olduren-kisiye-agirlastirilmis-muebbet-hapis/
7 Mayıs
Yıldız Önen ve Taha Elgazi geçen ay işkence gören 14 yaşındaki Suriyeli çocuk Ahmet’i ve ailesini ziyaret ettiler
Sığınmacı Hakları Platformundan Yıldız Önen ve Taha Elgazi, Kilis’te, geçen ay işkence gören, öldü diyerek yol kenarına atılan, vatandaşlar tarafından hastaneye kaldırılan 14 yaşındaki Suriyeli çocuk Ahmet’i ve ailesini ziyaret ettiler. Olayın failleri olduğu tespit edilen (H.Ö) ve (M.F.K) adlı şahıslar yakalanmış olup, çıkarıldıkları mahkemece tutuklanmışlardı. Mahkeme henüz başlamadı.
7 Mayıs
Can TV’de Gülseren Yoleri ile Yıldız Önen’in programı
CANTV’de Gülseren Yoleri’nin hazırlayıp sunduğu İnsan Hakları programının bu haftaki konuğu Sığınmacı Hakları Platformu'ndan Yıldız Önen idi. Programda Gina Mercimek davasındaki karar, mültecilerin karşılaştıkları sosyal dışlanma ve mültecilere yönelik hak ihlalleri konuşuldu.
https://www.facebook.com/61557776413291/videos/1602140430548611
https://enternasyonaldayanisma.org/2024/05/09/siginmaci-haklari-platformundan-yildiz-onen-ile-soylesi/
8 Mayıs
Mazlumder ve Sığınmacı Hakları Platformu, Geri Gönderme Merkezleri konulu istişare toplantısı düzenledi.
Toplantıda; başta Suriyeliler olmak üzere sığınmacıların, uluslararası öğrencilerin ve diğer bireylerin Geri Gönderme Merkezlerinde yaşadıkları hak ihlalleri mercek altına alındı. Kalıcı bir çözüm için alınması gereken önlemler müzakere edildi, öneriler ortaya konuldu.
29 Mayıs
Mohammed Nourtani'nin katledilmesiyle ilgili dava öncesi basın açıklaması yapıldı
Zonguldak'ta kaçak işletilen maden ocağında yakılarak öldürülen Mohammed Nourtani'nin davası öncesi, Zonguldak Adliyesi önünde basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasına; Sığınmacı Hakları Platformu üyeleri, insan hakları örgütleri, siyasi partiler, barolar katıldı.
https://x.com/emekpartisi/status/1795811556682350936?s=48&t=U8xvGe2vHOD3XVtz_XNA4A
30 Mayıs
Öldürülen Afganistanlı Mohammed Nourtani’nin davası başladı
Zonguldak’ta çalıştığı kaçak maden ocağında iş kazasında öldükten sonra ‘olay ortaya çıkarsa ocak kapanır’ gerekçesiyle maden ocağı sahipleri tarafından, kaçak maden ocağından bedeni çıkarılan ve yakılarak yok edilmeye çalışılan Afganistanlı göçmen işçi Mohammed Nourtani’nin davası Zonguldak’ta başladı.
Sığınmacı Hakları Platformundan Yıldız Önen, Taha Elgazi ve Ercüment Akdeniz davayı izlediler. Ayrıca milletvekilleri, siyasi partilerden, insan hakları örgütlerinden, barolardan çok sayıda yönetici ve üye davayı izledi.
Davanın bugünkü duruşmasında sanıkların sorguları yapıldı, bir sonraki duruşma 8 Temmuz’da yapılacak.
Davada 6 kişi müebbet hapis istemiyle yargılanıyor
Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada 3’ü tutuklu 6 kişi yargılanıyor. Cinayetin adli tıp raporunda Nourtani'nin iç organlarının yandığı ve bazı organların bulunamadığına dikkat çekildi, iddianamede ise madencinin kaçak ocakta, vagon arasına sıkıştığı, ocak sahiplerinin de "olay ortaya çıkarsa ocak kapanır gerekçesiyle hareket ettikleri” ifade edildi. 6 şüpheli hakkında "İştirak halinde kasten öldürme' suçundan müebbet hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Tutuklu sanıklar Hakan Körnöş, Enver Gideroğlu, Ahmet Aydın davaya SEBGİS aracılığı ile katıldılar. Tutuksuz sanıklar Eray Demirok, Sercan Kayabaş, Alaattin Çayırlı mahkemede hazır bulundular.
Patronlar “Ocak kaçak” deyip Nourtani’yi hastaneye götürmediler
Sanıkların mahkemede verdikleri ifadelere göre olay şöyle gelişti: Nourtani maden ocağında fenalaştı, muhtemelen iki vagon arasına sıkıştığı için yaralandı. Çalışan işçilerden Sercan ilk defa olayı gördü, Eray ve Alaattin’den yardım istedi. Nourtani ocak dışına taşındı, kalp masajı yapıldı, bu sırada yanlarına maden ocağının sahipleri Enver ve Hakan geldi. Daha sonra öldü denilerek cesetten kurtulma planları yapıldı.
Cesetten kurtulma konusunda Enver gömmeyi, Hakan yakmayı önerdi. Hakan’ın önerdiği ve planladığı şekilde Nourtani’nin cesedi ormanlık alanda Hakan’ın kuzeni Ahmet tarafından yakıldı.
Olay sırasında diğer kişilerin Nourtani’nin hastaneye götürülmesi yönündeki önerileri, ocak sahipleri Enver ve Hakan tarafından reddedildi. Çünkü kaçak bir ocak işletilmekteydi.
Bütün bu olanlar konusunda sanıklar mahkemede sürekli kendilerinin suçsuz, diğerlerinin suçlu olduğunu açıkladılar.
Alkol ve kuruyemişlerle kutlama yapmışlar
Avukat Bahattin Şeker, “dosyayı okursanız görürsünüz, üç şişe alkol almışlar, markaları dosyada var. Kuruyemişleri yemişler, olayı kutlamışlar!” diyerek sanıkların olay sonrası alkol aldıklarını ve sanki kutlama yaptıklarını açıkladı.
İnsanlığa karşı suçlar kapsamında kasten öldürüldü
Müşteki Avukatı Kerim Bahadır Şeker, Nourtani’nin insanlığa karşı suçlar kapsamında bilerek ve isteyerek; dini, ırkı gözetilerek kasten öldürüldüğünü savundu. Mahkemenin, bu dosyada emsal oluşturacak bir karar verip bu ülkede bütün insanların, din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin eşit olduğunu göstermesini istedi. Şeker ayrıca, tutuksuz sanık Alaattin Çayırlı'nın da tutuklanmasını talep etti.
8 Temmuz’a ertelendi
Savcı mütalaasının ardından mahkeme heyeti, Alaattin Çayırlı için yurt dışı yasağı kararı verdi. Tutuklu sanıkların tutukluluğunun devamına karar verdi. Baroların katılım talebi kabul edilmedi. Bir sonraki duruşma 8 Temmuz'a ertelendi.
Ne olmuştu?
10 Kasım 2023'te Kırat Mahallesi Koca Osman Sokak'tan geçenler, ormanda yanmış cesedi fark edip, ihbarda bulundu. Cesedin kaçak olarak işletilen maden ocağında çalışan 3 çocuk babası Afganistanlı Vezir Mohammed Nourtani'ye ait olduğu belirlendi.
Otopside Nourtani'nin 9 Kasım'da öldüğü tespit edilirken, ailesinin 10 Kasım sabahı kayıp başvurusunda bulunduğu öğrenildi.
Nourtani'nin çalıştığı kaçak maden ocağının sahipleri Hakan Körnöş (46), Enver Gideroğlu (34) ve Körnöş'ün kuzeni Ahmet Aydın (52) tutuklandı. Ocak çalışanları Sercan Kayabaşı (28), Eray Demirok (22) ve kömür ticareti yapan Alaattin Çayırlı (46) adli kontrolle serbest bırakıldı. 6 şüpheli hakkında, ‘İştirak halinde kasten öldürme’ suçundan müebbet hapis cezası istemiyle, Zonguldak 1’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
https://gocgunlugu.com/H-oldurulen-afganistanli-mohammed-nourtani-nin-davasi-basladi-283
https://enternasyonaldayanisma.org/2024/05/30/yakilarak-katledilen-vezir-mohammed-nourtaninin-davasi-basladi/
https://t24.com.tr/yazarlar/candan-yildiz/vahset-davasi-basladi-afgan-isci-yaralaninca-tedavi-edilmek-yerine-yakilarak-olduruldu-cesette-sol-bobrek-bulunamadi,45072
26 Haziran
Suriyeli işçi Muhammed Yasir Alati’yi öldüren katile müebbet hapis cezası verildi (Enternasyonal Dayanışma)
İzmir 16. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen yıl 1 Ağustos'ta Suriyeli mülteci Muhammed Yasir Alati’yi öldürmek ve iş arkadaşı Hüseyin Dahmaş’ı yaralamakla suçlanan Şerif Çelik'in yargılandığı davanın son oturumunu (karar duruşması) dün gerçekleştirdi.
Mahkeme, Çelik'i Suriyeli mülteci Yasir Alati’yi tasarlayarak öldürmekten müebbet hapis cezasına çarptırdı. Ayrıca Suriyeli mülteci Hüseyin Dahmaş’ı bıçaklayarak öldürmeye teşebbüs etmekten 13 yıl hapis cezası verdi.
Davayı Sığınmacı Hakları Platformu, İnsan Hakları Derneği ve İzmir Barosu takip ediyordu.
Haberin devamı aşağıdaki linkte:
https://enternasyonaldayanisma.org/2024/06/26/suriyeli-isci-muhammed-yasir-alatiyi-olduren-katile-muebbet-hapis-cezasi-verildi/
2 Temmuz
Yıldız Önen: “Göçmenlerle dayanışanların sesi ırkçılardan daha yüksek çıkmalı” (Enternasyonal Dayanışma)
Sığınmacılar Platformu aktivisti Yıldız Önen, göçmenlere yönelik faşist saldırıları hazırlayan süreci değerlendirdi:
“Ümit Özdağ ve Tanju Özcan’ın açıklamalarına[1] bakmak bile bu linç girişimlerinin neden olduğunu anlamamıza yeter. Özdağ “şımartılmış” Suriyeliler diyor. 11 yaşındaki Ahmet Haskiro’nun çalışırken can verdiği cinayeti örtmek için patronları aileye 500 bin lira ‘kan parası’ teklif ediyorlar. Takip ettiğimiz onlarca davada Suriyeliler tecavüze uğradı, kuyuya atıldı, öldürüldü, yakıldı. Bu medyaya yansıyan kaçıncı linç girişimi? Altındağ, Torbalı, Esenyurt… Özdağ “şımartılmış” diyor. Suriyeliler başta olmak üzere milyonlarca göçmen kadın, çoluk çocuk, yaşlı büyük bir yoksulluk ve sömürü içinde yaşarken bir de ırkçılıkla karşı karşıyalar. Bir yandan zorla geri gönderme tehlikesi, öbür yandan linç girişimi ile savaştan, Esad diktatörlüğünden kaçanları “şımartıyoruz”.
Yazının devamı aşağıdaki linkte:
https://enternasyonaldayanisma.org/2024/07/02/yildiz-onen-gocmenlerle-dayanisanlarin-sesi-irkcilardan-daha-yuksek-cikmali/
9 Aralık
Taha Elgazi (Sığınmacı Hakları Merkezi Sözcüsü): Suriye'nin istikrarı bir-iki günde oluşmaz (İlke TV)
Siyasetçilerin ağzından ne zaman 'dönsünler' lafı çıksa, toplumun bir kısmı Suriyeli sığınmacılara yöneliyor.
Güvenlikleri sağlanırsa sığınmacıların çoğu ülkelerine geri döner.
https://x.com/ilketvcomtr/status/1865789560136876384?t=z-rBCeI9z_-kbBvdp1xqTQ&s=08
10 Aralık
Sığınmacı Hakları Platformu Sözcüsü Dr. Yıldız Önen: "GGM'lerdeki insan hakları ihlalleri sürüyor" (Karar)
10 Aralık, 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin yıldönümü olarak kutlanıyor. Türkiye, uluslararası raporlarda insan hakları konusunda olumsuz bir tabloyla dikkat çekiyor.
2024’te yayımlanan "Dünya Adalet Projesi (WJP) Hukukun Üstünlüğü Endeksi"ne göre, Türkiye 142 ülke arasında 117. sırada yer aldı. Bu sıralama, Türkiye'nin temel haklara saygı, düşünce özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı gibi alanlarda ciddi sorunlar yaşadığını ortaya koyuyor.
Rapora göre, Türkiye, temel haklara saygı açısından 142 ülke içinde 133. sırada, düşünce ve ifade özgürlüğü açısından ise 134. sırada bulunuyor.
Hükümetin yargı üzerindeki kontrolü de endişe verici bir düzeyde ve Türkiye, bu kategoride ise 138. sırada yer alıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün, HRW’nin 2024 raporu, Türkiye'de insan hakları savunucularına yönelik baskılar, hukukun üstünlüğüne yönelik tehditler ve medya üzerindeki kontrolü vurguluyor.
Rapora göre, seçim dönemi boyunca hükümetin medya üzerindeki baskıyı artırdığı, muhalif seslerin susturulduğu ve keyfi yargılamalar yapıldığı ifade ediliyor. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Can Atalay davaları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarının hiçe sayılması örnekleri olarak raporda öne çıkıyor.
Uluslararası alanda, Türkiye’ye yönelik eleştiriler giderek artıyor. Avrupa Konseyi, Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulamama konusunda ısrarcı olmasının, ülkenin uluslararası imajını olumsuz etkilediğini belirtiyor.
KARAR’a konuşan İnsan Hakları Aktivsti Yıldız Önen, en son Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı konuşması sırasında 'İsrail ile ticaret' konusunda protesto eden ve gözaltına alınmalarının ardından tutuklanan 9 genci hatırlattı.
Ayrıca Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin uğradığı ayrımlıklara da değinen Önen, Esad rejiminin düşmesi ile birlikte geri dönüşlerin başlamasına dikkat çekti ve Suriye’nin hala güvenli bir bölge olmadığını anlattı.
“GERİ GÖNDERME MERKEZLERİNDEKİ İNSANLIK DIŞI MUAMELE DEVAM EDİYOR”
-Türkiye’de insan haklarının geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle yakın zamanda yaşadığımız Filistin İçin Bin Genç'e yönelik baskılar, insan hakları konusunda ve ifade özgürlüğü açısından ne anlama geliyor?
İnsan haklarından bahsetmenin neredeyse imkânsız hale geldiği bir dönemden geçiyoruz. Ne çocukların ne kadınların haklarının korunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Filistin İçin Bin Genç’in başına gelenler, yaşananlar, ifade özgürlüğünün yokluğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Yine Suriye'de Esad rejiminin devrilmesi, yıllardır süren bir diktatörlüğün yıkılması açısından elbette önemli bir gelişme. Bu, 2011'den itibaren Suriye halkının verdiği mücadelenin bir sonucudur. Dünyanın pek çok yerindeki Suriyeliler, bu gelişmeyi kutluyor. Biz de Suriyelilerle birlikte bu sevince ortak olduk. Ancak Suriye'de hâlâ dört farklı bölge ve dört farklı yönetim var. Suriyelilerin demokratik ve güvenli bir yönetimle bir arada yaşayabileceği bir düzen henüz inşa edilmiş değil.
Buna rağmen, Türkiye'de Suriyelilerin hızlıca geri gönderilmesi gerektiğine dair söylemler giderek artıyor. "Gidene 1000 lira, 5000 lira verelim" tarzında ifadeler, insan haklarına tamamen aykırı bir yaklaşımı temsil ediyor.
Türkiye’de 3-4 milyon Suriyelinin yaşadığı tahmin ediliyor ve bu insanların önemli bir kısmı evli, çocuk sahibi ve iş sahibi. Türkiye'ye 10 yılı aşkın süredir yerleşmiş olan bu insanların yaklaşık 700 bini burada doğan çocuklardan oluşuyor.
Bu kadar kök salmış bir nüfusun, Suriye’de güvenli bir ortam sağlanmadan hızlıca geri gönderilmek istenmesi, toplumsal huzursuzlukları tetikleyebilir. İnsanlar, "Neden gitmiyorsunuz?" diyerek bu kişilere yönelik fiili baskılara girişebilir. Bu nedenle, Suriyelilerin dönüşüyle ilgili siyasetçilerin kullandığı söylemler büyük bir özenle ele alınmalı.
Öncelikli mesele, Suriye'de güvenli, demokratik bir yönetimin kurulması olmalıdır. Bu sağlanmadan, milyonlarca insanı geri gönderme planları sadece insan hakları ihlaliyle sonuçlanır. Dahası, Türkiye'deki Suriyelilerle birlikte Mısırlılar, Filistinliler, Uygurlar ve Türkmenler de baskılara maruz kalıyor. Son 4-5 yılda bu gruplara yönelik giderek artan bir baskı söz konusu. Geri gönderme merkezleri, adeta hapishane gibi işliyor. Suriye'de boşaltılan hapishanelerin görüntüleri nasıl bir tabloyu yansıtıyorsa, Türkiye'deki geri gönderme merkezleri de benzer bir tablo ortaya koyabilir. İçeriden gelen raporlar, bu merkezlerdeki insanlık dışı koşulları gözler önüne seriyor. İçeriden çıkan kişilerin durumları, sağlık ve psikolojik açıdan endişe verici.
“GÖÇMENLERİN İNSAN ONURUNA YAKIŞIR BİR YAŞAM SÜRMESİ İÇİN KÖKLÜ ADIMLAR GEREKİYOR”
-Geri gönderme merkezlerinde yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili hangi somut örnekleri paylaşabilirsiniz? Bu merkezlerin işleyişi, hapishanelerle kıyaslandığında nasıl bir tablo ortaya koyuyor?
Bu nedenle, geri gönderme merkezlerinin kapatılması, yenilerinin açılmaması ve göçmenlerin ikamet kısıtlamalarının kaldırılması gerekiyor. Ayrıca, çocukların istedikleri yerde eğitim alabilmeleri sağlanmalı. Geçen hafta aile hekimleri 5 günlük grev yapmıştı. Bu grevin nedenlerinden biri de, yeni aile hekimliği yönetmeliğiyle getirilen bir düzenlemeydi.
Bu yönetmeliğe göre, Suriyeliler ve göçmenler, bulundukları bölgedeki aile hekimliklerinden hizmet alamayacak ve yalnızca "Göçmen Sağlık Merkezleri"ne gitmek zorunda bırakılacak. Örneğin, Esenler gibi on binlerce Suriyelinin yaşadığı yerlerde yalnızca bir göçmen sağlık merkezi bulunuyor. Bu, sağlık hizmetine erişim hakkını ciddi şekilde kısıtlayan bir düzenlemedir.
Sonuç olarak, Suriyelilerin ve göçmenlerin insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesi için hem Türkiye'de hem Suriye'de köklü adımlar atılmalı. Geri gönderme politikasının insan hakları ihlallerine yol açmaması için bu konudaki siyasi söylemlerin dikkatle gözden geçirilmesi şart. Göçmenlerin sağlık, eğitim ve barınma hakları güvence altına alınmalı, insanlık dışı muamelelere son verilmelidir.
Türkiye'de göçmenler ve özellikle Suriyelilerle ilgili uygulamalar, ciddi insan hakları ihlallerine neden oluyor. Bu kapsamda, geri gönderme merkezleri ve sağlık hizmetlerine erişim konularında yaşanan sorunlara dikkat çekmek gerekiyor.
Yeni aile hekimliği yönetmeliğiyle getirilen bir düzenlemeye göre, Suriyeliler ve diğer göçmenler, bulundukları bölgedeki aile hekimliklerinden hizmet alamayacak ve yalnızca "Göçmen Sağlık Merkezleri"ne gitmek zorunda bırakılacak. Örneğin, İstanbul Esenler'de on binlerce Suriyelinin yaşadığı bir bölgede yalnızca bir göçmen sağlık merkezi bulunuyor ve burada yalnızca üç doktor görev yapıyor. Bu durum, özellikle yeni doğan bebekler, hamile kadınlar ve acil tıbbi desteğe ihtiyaç duyan kişiler açısından büyük bir sağlık ihlali riskini beraberinde getiriyor. Bu madde, hem göçmenler hem de aile hekimliği sisteminde zaten var olan yükü artıran ciddi bir eksikliktir ve derhal iptal edilmesi gerekmektedir.
“KRİZ ORTAMI DEVAM EDERKEN, SURİYELİLERİ ‘GÜVENLİ BÖLGE’ ADI ALTINDA SINIR DIŞI ETME GİRİŞİMLERİNDEN VAZGEÇİLMELİ”
-Yine yakın zamanda Türkiye’nin gündemini sarsan Yendioğan Çetesi Davası’nda çok çarpıcı gerçekleri öğrendik. Bu bağlamda neler söylemek istersiniz?
Bu noktada, “Yenidoğan çetesi” olarak bilinen vakayı hatırlatmakta fayda var. Bu vakada, özellikle mülteci bebeklerin, ailelerin ve hamile kadınların mağdur edildiği örnekler ortaya çıkmıştı. Telefon dinlemelerinde, bir çete üyesinin "Aile Suriyeli, o yüzden araştırmadılar" şeklinde konuştuğu tespit edilmişti. Bu tür ifadeler, göçmen ailelerin adalete erişiminin nasıl engellendiğini net biçimde ortaya koyuyor. Suriyeli doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık çalışanlarının bazı hastaları özellikle bu çetelerin aktif olduğu hastanelere yönlendirdiği de iddia ediliyor. Bu hastaneler, göçmen ailelerin yaşadığı hukuki savunmasızlığı ve sessizliğini kullanarak yasa dışı eylemlerini sürdürdü.
Göçmen aileler, şikayette bulunduklarında geri gönderme merkezlerine konulma riskiyle karşılaştıkları için çoğu zaman sessiz kalmayı tercih etti. Bizzat birkaç aileyle konuştum, şikayette bulunmaya cesaret edemediğini aktardılar. Bu durum, adalet sistemindeki eksikliklerin, göçmenlerin temel hak arayışlarını nasıl engellediğini ortaya koyuyor.
Geri gönderme merkezleri, insan hakları ihlallerinin en çok yaşandığı yerlerden biri. Türkiye'deki bu merkezlerin koşulları, bir hapishaneyi aratmıyor. İçeride kalan kişilerin giysi ve ilaç gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmadığı, avukat ve aileleriyle görüşmelerine izin verilmediği ifade ediliyor.
Kaç ay içeride kalacakları belirsiz. 8 ay, 10 ay boyunca içeride kalanların olduğu biliniyor. Bu merkezlerde doğum yapan kadınlar var. "İçeride" kelimesi normalde hapishaneler için kullanılır, ancak bugün Türkiye'deki geri gönderme merkezleri de bu terimi hak eden bir yapıya dönüşmüş durumda. Avukatların görüşme taleplerinin reddedilmesi, hukuki destekten yoksun bırakılan göçmenlerin tamamen savunmasız kalmasına neden oluyor.
Bu ihlalleri gündeme getirmek ve çözüm yolları aramak amacıyla 16 Aralık'ta İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından bir toplantı düzenlenecek. Toplantının ana gündemi, geri gönderme merkezlerindeki hak ihlalleri olacak. Bu merkezlerde yaşananların listesi saymakla bitmiyor. Göçmenlerin sağlık hakkı, barınma hakkı, adalete erişim hakkı ve aile bireyleriyle görüşme hakkı, bu merkezlerde ihlal edilen temel haklar arasında yer alıyor.
Göçmenlerin aile ziyaretlerine dair bir başka sorun da, Suriye'ye bayram ziyaretlerinin üç yıl önce yasaklanmış olması. Bu yasak, ailelerini görme, onlardan haber alma ve bağlarını devam ettirme hakkını engelliyor. İnsanların, özellikle sınırdaki kamplarda kalan akrabalarını görmek için bayramlarda ziyaret gerçekleştirmesi, temel bir insan hakkıdır. Bu yasak, göçmenlerin insani haklarını ihlal eden bir başka düzenleme olarak karşımıza çıkıyor.
Son olarak, Suriyelilerin "gönüllü geri dönüş" adı altında zorla gönderilme riski bulunuyor. Gönüllü geri dönüş kavramı, bazı durumlarda zorunlu dönüşe dönüşebiliyor. Türkiye’de 10 yıldır yaşayan, burada ev kurmuş, iş sahibi olmuş, çocukları Türkiye’de doğmuş Suriyelilerin, Suriye'deki mevcut belirsizliklere rağmen geri gönderilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Suriye'de hâlâ güvenli bir yönetim ve demokratik bir sistem kurulmuş değil. Bölge, hâlâ ABD, Rusya, İran ve İsrail gibi aktörlerin askeri müdahalelerine sahne oluyor. Bu nedenle, Suriye'de hâlâ savaş ve kriz ortamı devam ederken, Suriyelileri "güvenli bölge" adı altında sınır dışı etme girişimlerinden vazgeçilmelidir.
Gönüllü geri dönüşü tercih eden göçmenlerin ise dönüş süreçlerinin güvenli ve onurlu bir şekilde gerçekleşmesi sağlanmalıdır. Geri gönderme merkezlerinin kapatılması, göçmenlerin insanca yaşam koşullarına erişimlerinin güvence altına alınması ve Suriyelilere yönelik zorla gönderilme politikalarının derhal son bulması gerekmektedir.
https://www.karar.com/guncel-haberler/siginmaci-haklari-platformu-sozcusu-dr-yildiz-onen-ggmlerdeki-insan-1915928
11 Aralık
Sığınmacı Hakları Platformu toplantısı
“Türkiye'deki Suriyeli göçmenlerin durumu ve sürecin doğru yönetilmesi açısından atılması gereken adımlar” konulu toplantı yapıldı.
https://us06web.zoom.us/j/86976151303?pwd=1x3ysLUyBZKGW7V8flr9tMIc1CTCkc.1
12 Aralık
11 Aralık’ta yapılan Sığınmacı Hakları Platformu toplantı raporu
11 Aralık’ta zoom üzerinden yaptığımız “Türkiye'deki Suriyeli göçmenlerin durumu ve sürecin doğru yönetilmesi açısından atılması gereken adımlar” başlıklı Sığınmacılar toplantısında aşağıdaki önerileri konuştuk.
Katılımcılara bir kez daha teşekkür ederiz, verimli ve bilgilendirici bir toplantı oldu.
Notları tutan Türkan Çakır’a teşekkürler
Çözüm Önerileri:
1. Suriyeliler Türkiye’den “Gidecekler” söylemine karşı net bir tavır alınmalı
a. BM'nin geri dönüş kriterlerinin karşılanıp karşılanmadığına dair incelemeler yapılarak açıklamalar yapılabilir.
b. Suriye'deki mevcut durumda güvenli ve insanca bir yaşamın mümkün olmadığının, eğitim, sağlık, altyapı gibi temel hizmetlerin yetersiz olduğu vurgulanarak geri dönüş için erken olduğunun altı çizilebilir.
c. Ülkelerine geri gönderilmeye çalışan kişilerin çoğunun evlerini kaybetmiş olabileceği, evleri varsa bile başkalarının oraya yerleşmiş olabileceği gibi somut örneklerle açıklamalar yapılabilir.
d. Gidecekler diye propaganda yapıldığında gitme geciktiğinde Kayseri olaylarına benzeyen olaylar yaşanabilir. Bu propagandadan vazgeçmek gerekir.
2. Planlı Geri Dönüş Programı oluşturulması istenmeli
Gitmek isteyenler için güvenli bir geri dönüş süreci oluşturulmalı; bu süreç hızlı değil, planlı ve uzun vadeli bir şekilde yürütülmelidir.
3. Kalanların Koşullarının Düzeltilmesi
Türkiye'de kalmak isteyen Suriyelilerin yaşam koşulları iyileştirilmelidir. (Geri gönderme merkezlerinin kapatılması, ikametgah kısıtlamalarının kaldırılması, çalışma izinlerinin verilmesi gibi). Özellikle burada doğan ve büyüyen çocuklar ve aileleri için ekstra planlar yapılmalı. Belki bunlara tüm aileye vatandaşlık hakkı tanınmalı.
4. Gönüllü Geri Dönüş hakkında tam Bilgilendirme yapılmalı
Giden kişilere, “Gönüllü Geri Dönüş Formu” imzalamanın bir daha Türkiye’ye gelememelerine neden olacağı açık bir şekilde anlatılmalıdır. Bunun için sınırda bilgilendirme yapılmasına yönelik bir çalışma yapılabilir.
5. Suriye’ye Ziyaret İmkânı Sağlanmalı
Suriyelilerin ülkelerine giderek mevcut durumu değerlendirmeleri için fırsatlar ve imkanlar sağlanmalıdır.
6. Heyet ve Raporlama
Bir heyet oluşturulup Suriye’de nasıl bir durumun olduğu, geri dönüş durumunda insan onuruna yakışan bir hayatın sürdürülüp sürdürülemeyeceği, iş olanakları vs konuları içeren bir rapor hazırlanabilir.
7. Suriyelilerin Görüşlerinin Alınması
Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin geri dönüşle ilgili düşüncelerini ve beklentilerini içeren bir rapor hazırlanabilir.
18 Aralık
Sığınmacı Hakları Platformu basın açıklaması için duyuru yaptı
20 Aralık Cuma günü Saat: 11.00’de Mazlumder'de "Türkiye'deki Suriyelilerin Durumu ve Sürecin Doğru Yönetilmesi İçin Atılması Gereken Adımlar" başlıklı bir basın açıklaması yapılacak, katılımızınızı rica ederiz.
Sığınmacı Hakları Platformu
https://x.com/mazlumder/status/1869375230642471241
https://www.instagram.com/p/DDuLT3RMLdF/?utm_source=ig_web_copy_link&igsh=MzRlODBiNWFlZA==
20 Aralık
“Geçiş Sürecinde Suriye’deki Durum ve Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili olarak Atılması Gereken Adımlar” konulu basın toplantısı yapıldı
Mazlumder genel merkezde Sığınmacı Hakları Platformu olarak “Geçiş Sürecinde Suriye’deki Durum ve Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili olarak Atılması Gereken Adımlar” konulu basın toplantısı yaptık. Türkçe ve Arapça basın metinleri ekte.
20 Aralık
Sığınmacı Hakları Platformu: “Suriye’ye dönmek isteyenler için planlı bir geri dönüş programı oluşturulmalı; hızlı değil uzun vadeli yürütülmeli” (Hertaraf)
Sığınmacı Hakları Platformu, Suriyelilerin geri dönüşüyle ilgili basın açıklaması düzenledi. “Suriye’ye geri dönmek isteyenler için sistemli ve planlı geri dönüş programı oluşturulmalıdır. Bu süreç hızlı değil, bir düzen içinde ve uzun vadeli bir şekilde yürütülmelidir. Devlet, toplumu doğru yönde bilgilendirmeli. Toplumun bir kesiminde göçmenlerin kısa sürede geri dönecekleri şeklinde bir beklenti oluşturacak yayınlara itibar edilmemesi sağlanmalıdır” denildi.
Sığınmacı Hakları Platformu, MAZLUMDER Genel Merkezi’nde “Geçiş sürecinde Suriye’deki durum ve Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili atılması gereken adımlar” başlıklı basın açıklaması yaptı.
Sığınmacı Hakları Platformu Sözcüsü Yıldız Önen tarafından okunan açıklama şöyle:
“Baas rejiminin sonu milyonlarca Suriyeli için heyecan verici bir tarihi anı ve Suriye’de karanlık bir geçmişin ardından oluşturulmaya çalışılan yeni ve insani bir düzene dair ümitleri ifade ediyor. Bu tarihi dönemeç, gerek Suriye’deki yeni kuruluş süreci ve gerekse de Türkiye’deki Suriyeli göçmenler açısından özenle yürütülmesi gereken hassas bir geçiş politikasına ihtiyaç gösteriyor.
Göçün başlangıcında Türkiye hazırlıksız yakalanmıştı. Geçen 13 yılda ise birçok hata yapılmıştı. Bu kez hataların tekrarlanmaması için yeni duruma serinkanlı ve basiretli biçimde yaklaşmak gerekiyor.
“Suriyelilerin onları katleden diktatöre teslim edilmesini isteyen siyasiler, Suriye’yi normalleşmiş gibi gösteriyor”
Açıkça görülüyor ki, Türkiye’de ayrımcı ve ırkçı çevreler eski tutumlarını bu yeni durumda da aynı şekilde sürdürüyor. Yıllardır Suriyelilerin onları katleden diktatöre teslim edilmesini isteyen ve siyasi bakımdan bunun propagandasını yapan bazı siyasiler, bugün de sanki Suriye’de her şey bir anda normalleşmiş gibi göstererek ‘Suriyeliler gitsin’ propagandasına devam ediyorlar. Mültecileri tedirgin eden ve sosyal uyuma zarar veren bu tür söylemlerle Türkiye’de siyasi karar vericiler üzerinde baskı yaparak, onlara bu kritik geçiş sürecinde yanlış uygulamalar yaptırmaya çalışıyorlar.
Yeni dönemde hata yapmamak için öncelikle bu tür ayrımcı telkin ve propagandalara kapılmadan hareket etmek, meseleye hak temelli, evrensel tecrübeden haberdar ve Türkiye’nin bölge haklarıyla ilişkilerini de göz önüne alan geniş bir perspektiften bakmak ve bir yol haritası oluşturup, toplumu her aşamada bilgilendirerek onu uygulamak gerek.
Yıllardır Türkiye’de olan, burada bir hayat kuran, çalışan göçmenler toplumumuzun bir parçasıdır ve bu gerçeklikten hareket edilmelidir. Özellikle burada doğan ve büyüyen çocuklar ve aileleri açısından vatandaşlık için süreçler belirlenmeli ve uygun koşulları sağlayanlara vatandaşlık verilmelidir.
“Suriye’ye dönmek isteyenler için planlı geri dönüş programı oluşturulmalı”
Türkiye’deki Suriyelilerin yaşam koşulları iyileştirilmeli, onlara yönelik ikamet ve seyahat kısıtlamaları tamamen kaldırılmalı ve çalışma izni verilmelidir. Haklarında yasanın saydığı sebeplerle sınır dışı etme işlemi tesis edilmiş kişiler bakımından ise geri gönderme merkezleri ve geçici barınma merkezlerinin şartları iyileştirilmelidir.
Suriye’ye geri dönmek isteyenler için sistemli ve planlı geri dönüş programı oluşturulmalıdır. Bu süreç hızlı değil, bir düzen içinde ve uzun vadeli bir şekilde yürütülmelidir. Bu noktada devlet, toplumu doğru yönde bilgilendirmeli, Suriye’de henüz güvenlik, altyapı, sağlık ve eğitim sisteminin tamamen kurulmadığı, dolayısıyla toplumun bir kesiminde göçmenlerin kısa sürede geri dönecekleri şeklinde bir beklenti oluşturacak yayınlara itibar edilmemesi sağlanmalıdır.
“Can güvenliği hâlâ tam olarak sağlanmış değil”
Suriye’de dikta rejimi devrildi ama mültecilerin geri dönüşü için BM kriterleri çerçevesinde geri dönüşün gerektirdiği temel insani şartlar henüz sağlanmış değil. Silahlı grupların otoritesinden devlet otoritesine geçiş ve hukukun temel ilkelerine uygun bir sosyo-politik ortamın tesisi de bir anda gerçekleşmeyecek.
Suriye’de can güvenliği hâlâ tam olarak sağlanmış değil. Sivillerin yaşam alanlarındaki 13 yıllık iç savaş sonrasında patlamamış mayınların, infilak etmemiş bombaların temizlenmesi, insanların yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerin, işyerlerinin onlarımı veya başkaları tarafından el koyulan evlerin sahiplerine devri gibi sorunlar çözüm bekliyor.
“Gönüllülük, güvenlik, sürdürülebilirlik”
Bu bakımdan Suriyeli göçmenlerin gönüllü geri dönüşlerinde, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen mültecilerin geri dönüşü ile ilgili kriterler dikkate alınmalıdır. BM’ye bağlı Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), geri dönüş programlarında gözetilmesi gereken üç ilke ortaya koymuştur: Bu ilkelerin ilki gönüllülük, ikincisi güvenlik, üçüncüsü ise sürdürülebilirliktir. Bu ilkeler incelendiğinde, Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için koşulların henüz olgunlaşmadığı ortadadır.
Geri dönüşün gönüllü bir şekilde, yani hiçbir maddi/manevi baskıya maruz kalmadan mültecilerin kendilerinin alacakları bir karar ile gerçekleşmiş olması gerekmektedir. BMMYK’ya göre sağlanması gereken bir başka şart, geri dönüşlerin güvenli olmasıdır. Mültecilerin döndükleri ülkede güvenli bir yaşam sürdürebilmeleri, çok temel bir geri dönüş ilkesidir. Geri dönüşün sürdürülebilir olması, yani anavatanlarına dönen mültecilere kalıcı bir şekilde yaşam sürebilecekleri şartların sağlanmış olması gerekir. Suriye’deki koşullar BM’nin geri dönüş ilkelerine henüz uygun değildir.
“Gidip mevcut durumu değerlendirmeleri sağlanmalı”
Geçici koruma statüsüne sahip kişilerin evini barkını, yakınlarını bulmak için oraya gitmek istediklerinde bir kez giderlerse bir daha dönemeyecekleri yönündeki uygulama, yaşanan gelişmeler ışığında hızlıca değiştirilmelidir.
Suriyeli göçmenlerin ‘gönüllü geri dönmüş sayılma’ kaygısı taşımadan ülkelerine giderek mevcut durumu değerlendirmeleri sağlanmalıdır. Bu uygulama, sanılanın aksine, kişilerin geri dönecekleri koşulları sağlaması dolasıyla gönüllü geri dönüşleri de artıracaktır.
Sığınmacı Hakları Platformu olarak diyoruz ki, sığınma hakkı bir gün herkesin ihtiyaç duyabileceği evrensel bir haktır. Bu çerçevede bütün sığınmacılar için kapılarımız daima açık olmalıdır. Bugün burada bulunanlara da yarın ihtiyaç duyduğu için gelecek olanlara da.”
https://www.hertaraf.com/haber-suriye-ye-donmek-isteyenler-icin-planli-bir-geri-donus-programi-olusturulmali-hizli-degil-uzun-vadeli-yurutulmeli-13746
21 Aralık
Suriyelilere Gönüllü Geri Dönüş belgesini imzalatmak işe yarıyor mu? – Candan Yıldız (T24)
Geri dönenler arasında Türkiye’ye kaçak yollardan gelmek isteyenler varmış
Suriye’de olan bitenlere Türkiye’de yaşayan Suriyeliler nasıl bakıyor?
Esad rejiminin sona erdiği 8 Aralık’tan bu yana Türkiye’de ‘geçici koruma’ statüsü altındaki Suriyelilerden ülkelerine dönenlerin sayısı sınırlı kaldı. İçişleri Bakanlığı rakamlarına göre 9-13 Aralık tarihleri arasında 7 bin 621 Suriyeli dönüş yaptı.
Muhalefet ve iktidarın siyaset malzemesi olan Suriyelilerin hemen dönmesi imkânsız gibi görünüyor.
Çünkü;
Her şey belirsiz, gidecekleri bir evleri olmayan milyonlar var. Ve tabii ki en büyük korku Suriye yeniden bir devlet olabilecek mi, farklılıkları kapsayan bir yönetim kurulabilecek mi?
Türkiye’deki Suriyelilerin ruh haline biraz odaklanalım.
İstanbul’da Mazlumder’de Sığınmacı Hakları Platformu bir açıklama yaptı. Açıklamaya Suriyeliler de katıldı.
Açıklamada şu denildi:
“Suriye’de can güvenliği hâlâ tam olarak sağlanmış değil. Sivillerin yaşam alanlarındaki 13 yıllık iç savaş sonrasında patlamamış mayınların, infilak etmemiş bombaların temizlenmesi, insanların yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerin, işyerlerinin onarımı veya başkaları tarafından el koyulan evlerin sahiplerine devri gibi sorunlar çözüm bekliyor.”
Bir de bir kuşak Türkiye’de doğdu. Arapça bilmiyor ya da buraya geldiklerinde çocuktular ve Türkiye’de büyüdüler. Suriye onlar için yabancı bir memleket. Onların dönmesi daha zor olabilir. Bunların vatandaşlık hakkı konuşulmalı.
Güvenlik meselesinin altını da çizmek gerekiyor. Zira çok geniş çerçevelenmesi gereken bir kavram. Eğitim, sağlık, temiz su, alt yapı, elektrik, iş… Bunlar da güvenlikli bir yaşamın parçaları.
Bunun yanı sıra öyle bir coğrafya ki, devletin boşluğunu silahlanmış insanlar doldurmuş. Milisleşmiş bir toplumdan söz ediyoruz. Farklı silahlı gruplar var. Ortada bir devlet olmadığı için bu silahlar nasıl toplanacak, insanlar rıza gösterecek mi, zor soru.
Diğer yandan Sığınması Hakları Platformu önemli bir konuya da dikkat çekiyor. Geri dönüşlerde “Gönüllü dönüş” belgesi imzalatıldığı için insanlar bir daha dönemeyecekleri korkusuyla da gitmiyor.
Platform bu konuyla ilgili “Geçici koruma statüsüne sahip kişilerin evini barkını, yakınlarını bulmak için oraya gitmek istediklerinde bir kez giderlerse bir daha dönemeyecekleri yönündeki uygulama, yaşanan gelişmeler ışığında hızlıca değiştirilmelidir. Suriyeli göçmenlerin “gönüllü geri dönmüş sayılma” kaygısı taşımadan ülkelerine giderek mevcut durumu değerlendirmeleri sağlanmalıdır. Bu uygulama, sanılanın aksine, kişilerin geri dönecekleri koşulları sağlaması dolasıyla gönüllü geri dönüşleri de artıracaktır” dedi.
Ülkesine dönenlerin çoğunluğunu genç erkeklerin oluşturduğunu söyleyen Platform temsilcileri, geri dönenler arasında kendilerini arayıp “Kaçak yollardan yeniden Türkiye’ye dönmek istediklerini” söyleyenlerin olduğunu ifade etti.
Basın toplantısına Suriyeliler de katıldı. Soru sorduklarımın hemen hepsi HTŞ yönetimine şans tanıyor. Değiştiklerini düşünüyor. Ya da şöyle ifade etmem daha doğru olabilir: HTŞ’ye kredi açmışlar.
Barınma büyük sorun dediler. İdlip’de, Azez’de, Cerablus’ta, Afrin’de hâlâ çadılarda yaşayan on binlerce insanın olduğunu söylediler.
Türkiye’den Suriye’ye giden medyanın yıkılmış mahalleleri kentleri göstermediklerinden yakındılar. Çok noktada çatışmaların sürdüğünü, İsrail bombalamaların devam ettiğini aktardılar
Sığınmacı Hakları Platformu’ndan Taha el Gazi durumu şöyle özetledi, ki Suriye toplumuyla iç içe olan bir isimden söz ediyorum.
“Suriye’de herkesin elinde silah var. Silahlar halkın elinden toplanmazsa, Savunma Bakanlığı’nın gücü olmazsa en küçük komşu kavgasında bile insanlar birbirine çekecekler. Mesela çocuklarımız üniversiteden mezun oldu, hangi ülke bizim çocuklarımızın mezuniyetini kabul edecek. Esad rejimi düşmeden önce işsizlik oranı yüzde 64’tü. Şimdi Avrupa diyor ki, göndereceğiz, gönderdiklerinde işsizlik oranı daha da artacak ve şiddet olayları artacak. Burada çalışanlar düşük ücretlere çalışıyorlar. Birikmiş paraları mı var ki yıkılan evlerini yaptırsınlar. Bu nedenle BM ve uluslararası kurumlar yeniden inşa için devreye girmeliler.”
Suriye toplumu var mı o da artık meçhul…
Savaşta kadın bedenine yönelik suçların bir benzerini yaşayan kadınlara aileleri sahip çıkmıyormuş. Örneğin Esad rejiminin simgesi Sednaya cezaevinde tecavüze uğrayan kadın ve onların çocuklarını aileleri kabul etmiyormuş. Kadınları suçlu görüyorlar!
Platforum, 26 ve 36 yaşlarında iki kadına ulaştıklarını, bu durumdaki kadın ve çocukların Türkiye’ye getirilip koruma altına alınması gerektiğini söyledi.
“Kim gelirse gelsin Esad’dan daha kötü olamaz” yaygın bir duygu ama bu yeterli mi? HTŞ’nin kontrol ettiği bölgelerde neler oluyor? Alevilere yönelik saldırı ihtimali var mı?
Yarın da bu sorulara verilen yanıtları köşeme taşıyacağım.
https://t24.com.tr/yazarlar/candan-yildiz/suriyelilere-gonullu-geri-donus-belgesini-imzalatmak-ise-yariyor-mu,47745
21 Aralık
Son 2 haftada sadece 8 bin Suriyeli gitti! Asıl geri dönüş, okulların kapanmasından sonra – Ercan Deniz (Samimi Haber)
Suriyeliler, geri dönüş konusunda, sosyal medyadaki iddiaların aksine daha temkinli. Suriye’nin içinde bulunduğu yönetim boşluğu ve güvenlik, alt yapı gibi sorunlar Suriyelileri ‘izle-gör’ stratejisine yöneltmiş gibi.
Samimi Haber’e konuşan Sığınmacı Hakları Platformu sözcüsü Taha Elgazi son 2 haftada 8 bin Suriyelinin ülkelerine geri döndüğünü belirtti. Özellikle çocukları Türkiye’de eğitim gören Suriyelileri hatırlatan Elgazi, Temmuz ayından itibaren birçok ailenin geri dönebileceğini ifade etti.
“TEKRAR TÜRKİYE’YE DÖNEBİLİR MİYİZ?”
Ülkedeki sorunlara dikkat çeken Elgazi, geri dönen birçok Suriyelinin de mevcut sorunlar nedeniyle Türkiye’ye yeniden gelmenin yolunu aradığını açıkladı. Elgazi şunları söyledi:
"Temmuz ayında bence çoğu döner. Ama bu dönmek için de bir izin sistemi olması gerekiyor. Çünkü son 2 hafta içerisinde dönen Suriyeli aileler oldu. O aileler de döndükten sonra bizi arıyorlar. ‘Evimiz yok, yıkık her şey. Tekrar Türkiye'ye dönebilir miyiz?’ diyorlar. Bu çok önemli. Yıllardır Göç Başkanlığı’nın ve İçişleri Bakanlığı’nın, hükümetin ortada hakiki bir politikası olmaması nedeniyle göç konusunu yanlış bir şekilde yönettik. Şimdi eğer insanları yanlış bir şekilde gönderirsek, toplu bir şekilde insanların bir kısmı tekrar Türkiye'ye dönecek. Çünkü ailenin orada herhangi bir evi yok, ne altyapı sistemi, ne eğitim sistemi, ne sağlık sistemi var. Onun orada yaşaması mümkün değil. Biz şunu istiyoruz ki hükümetler, ‘insanları sınırımızdan dışarı gönderelim, ona ne olursa olsun’ demesinler. Bu insanlık değil.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada kimsenin kovulmayacağını belirterek; “Kalanların başımızın üstünde yeri var” dedi. Peki Türkiye’nin sığınmacı politikası şu an ne durumda? Elgazi bu sorumuza verdiği cevapta, geçen sene 200 bin Suriyelinin geçici koruma kimliklerinin iptal edildiğini açıkladı:
“İKTİDAR DA, MUHALEFET DE SIĞINMACI KONUSUNU KULLANIYOR”
“Cumhurbaşkanı’nın söylemleri biraz ortalığı sakinleştirdi. Ama yılların tecrübesi siyasetçilerin ağzına, diline gelen söze inanmamamız gerekiyor. Çünkü yıllardır ensar, muhacir kelimesini kullanan, yıllardır kardeşimiz diyen iktidar olsun, muhalefet olsun, bizi siyaset meydanında kullandılar. İktidar Suriyeli sığınmacı dosyasını dış politikada AB’ye karşı olarak kullandı ve hâlâ kullanıyor. Muhalefet de ne yazık ki maalesef Suriyeli sığınmacı dosyasını iktidara karşı iç siyaset meydanında kullanıyor”.
“200 BİN SURİYELİ’NİN GEÇİCİ KORUMA KİMLİĞİ İPTAL OLDU”
“Biz yarın öbür gün, Suriyeli sığınmacı toplumunun bir kısmının geçici koruma kimliğinin iptal olmasından korkuyoruz. Bu da oldu. Mesela geçen sene yaklaşık 200 bin Suriyeli sığınmacının geçici koruma kimliği iptal oldu. Göç Başkanlığı yetkilileri ‘bir sistem hatası nedeniyle oldu’ dediler. Geçen haftadan itibaren İstanbul, Gaziantep, İzmir, Ankara ve Urfa'daki Suriyeli sığınmacı ailelerin bir kısmı aile hekimi merkezine giderken oradaki sağlık hizmetleri durduruldu, kayıtları silindi. Sorduk, ‘artık kaydı silinen aileler göçmen sağlık merkezine gitmesi gerekiyor’ dediler”.
“Şimdi bunlar ne gösteriyor? Demek ki önümüzdeki süreçte, Suriyeli sığınmacı toplumun üzerine bir baskı olabilir. Bir yandan geçici koruma kimliğinin adres kaydı bahanesiyle iptal edilmesi, bir yandan aile sağlık hekiminin iptal edilmesi. Bunları zaten biz görüyoruz”.
SADECE İSRAİL DEĞİL Kİ
Tam Suriye’de Esad rejimi devrildi derken şimdi de İsrail tehlikelisi baş gösterdi. Şam’a doğru ilerleyişini sürdüren İsrail’in nerede duracağı merak ediliyor. Elgazi, İsrail’in bu fırsatçılığının Suriyeliler’e etkisini; “Suriye'de bir güvenli ortam mevcut değil. Çünkü sadece İsrail'in şu an ihlal ettiği topraklar değil, günlerdir bombaladığı yerler değil. Şu an İsrail güçleri tam Şam'ın kırsalına kadar ulaştılar. Şu an Deyrizor bölgesinde hâlâ Amerikan askerleri var. Şu an Münbiç ve Kobani bölgesinde Özgür Suriye Ordusu ve YPG arasında çatışmalar yaşanıyor. Aynı zamanda Suriye'nin güney bölgesinde Fransa İngiliz askeri noktaları var. Yani şu an Suriye'nin coğrafyasında hâlâ çatışmalar devam ediyor. Bu da insanlar da bir korku yaratıyor. Esed Rejiminin düşmesi ülkenin kurtarılması, ülkenin yeniden bir bahara girmesi sayılır. Ama hâlâ daha maalesef bombalama ve aynı zamanda güvensizlik ortamı devam ediyor” şeklinde değerlendirdi.
İKİ BÜYÜK TEHLİKE
Elgazi, Suriye’yi bekleyen iki büyük riski ve yapılması gerekenleri ise şu sözlerle anlattı:
"14 yıl sonra Suriye'nin kendi halkının içerisinde kendi bölgeleri içerisinde çoğu bölgelerde her ailenin yanında bir silah oldu. Bu silahlaşma noktası da korkunç aslında. Halkın elindeki silahların bir noktada Savunma Bakanlığı bünyesinde toplanması gerekir. O çok önemli”.
“Adalet sistemi de çok önemli. Esed rejiminin düşmesini ben bir insan hakları savunucusu olarak görmüyorum. Çünkü Esed rejimi düşmedi. Beşar Esed kaçtı Esed rejimi döneminde ve bünyesinde görev yapan çoğu yetkililer hakkında soruşturma açılmadı. Bize gelen bilgilere istinaden halkımızın bir kısmı, cezaevinde hayatını kaybeden çocukların ya da gençlerin aileleri, 'eğer burada adalet sistemi kurulmazsa ve bunları mahkemeye vermezse biz hakkımızı kendi elimizle alırız’ diyor”.
Bu ortam iç savaş dönemine tekrardan getiriyor. Bu nedeniyle ben şunu görüyorum ve şuna da çok önem veriyorum. Yeni Suriye için iki nokta gerekiyor: Bir adalet sisteminin kurulması; cani kişilerin mahkemeye verilmesi. Sadece Esed rejimi tarafından değil, bütün gruplar tarafında kim cinayet yaptıysa, kim bir insan hakkı ihlali yapsa onu mahkemeye vermeniz gerekiyor”.
“PKK/PYD YENİ SURİYE HÜKÜMETİNE KATILACAK”
Elgazi Suriye'nin kuzeyinde Fırat'ın doğusunda kendi öz yönetimini oluşturan PKK/PYD ile ilgili de; “Suriye’de son gelişmelere istinaden Suriye'nin kuzeyinde ayrı bir yönetim kurulması mümkün değil. Son analize göre büyük ihtimal PYD yeni Suriye hükümeti içerisinde ve ordu içerisinde yer alacak. O bölge sonunda Suriye'nin genel ortamında olacak” şeklinde öngörüde bulundu.
SURİYE YENİ AFGANİSTAN OLUR MU?
Geçmişte terör örgütü El Kaide ile ilişkileri olan ve radikal fikirleriyle bilinen HTŞ Suriye’ye demokrasi getirebilir mi? Elgazi bu soruya şu şekilde cevap verdi:
“Colani bir açıklama yaptı. ‘Suriye yeni Afganistan olmayacak’ dedi. Hatta kendisi ‘biz HTŞ olarak kendimizi artık hallediyoruz’ dedi. Radikallik konusundan da yavaş yavaş çıkmaya başladılar. Demokrasiyi ben yakın zamanda görmüyorum. Yani en azından bir yıl sonra demokrasi ortamı inşa edilebilir. Ama demokrasi ortamı inşa edilmek için şu da gerekiyor: ne kadar bugün HTŞ radikal bir grup olsa da sonunda yeni Suriye'nin devletini inşa etmesi için herkesin yeri olması gerekiyor. Dışarıdan Türkiye'den Avrupa'dan ‘biz HTŞ'ye karşıyız, HTŞ radikal bir partidir. Biz bunları istemiyoruz’ dememizle böyle bir devlet inşa edilmez. Sen Suriyeli isen, sen vatan için, ülke için, demokrasi için mücadele ediyorsan, gel sahaya in, siyaset alanında yer al.
Bizim de dönmemiz yakın. Çünkü sonunda ne kadar olsa da kendi ülkemiz kendi vatanımız. Biz bugün elimizi çekersek o zaman bizim devrimciliğimiz nerede kalır? Yıllardır Esed’e karşı verdiğimiz mücadele nerede kalır? O zaman bizim vatan sevgimiz nerede kalır?
Şu dönemde şartı münasip olup da Suriye'ye dönmeyen insanlar varsa ülkemizi ona buna, dış güçlere bırakmamamız gerekiyor.”
SURİYE’DE DOĞMAYAN SURİYELİ ÇOCUKLAR
Suriyelilerle ilgili merak edilen bir başka konu da Suriye dışındaki ülkelerde doğan Suriyelilerin durumu. Sadece Türkiye’de 900 binden fazla çocuk doğdu. Vatandaşlıkları olmayan bu çocuklar anavatanlarına dönebilecek mi? Elgazi bu konuda BM kriterlerini işaret etti:
“Bu aslında tartışılan bir konu. Birleşmiş Milletler çatısı altında bu durumu Filistinli kardeşimiz yaşadı. 1948’den sonra başka ülkelere göç ettiler. O ülkelerde doğdular. Şu an Suriyeli çocukların sayısı 1 milyon 100 bini aştı. En büyük sorun şu an bunların Suriye vatandaşı olmaması.
Bence yeni devletin büyükelçileri göreve başladıktan sonra bu vatandaşlık konusu çok önemli. Burada verilen doğum belgesi üzerinden onlara Suriye vatandaşlığı verilebilir. Suriye vatandaşlığı almak istemiyorsa kendi hakkıdır. Ama istemek konusu bence çok önemli.
İki fikir çok önemli. Esed rejimi düşmeden önce bazı siyasetçilerimiz buradaki Suriyeli gençlerimizi vatan haini, devletinde askerlik yapmayan gençler olarak görüyorlardı. Resmen Esed’e destek olan siyasetçiler diyebiliriz. Şimdi Esed rejimi düştükten sonra Suriye halkını tebrik ediyorlar ve ‘Esed rejim düştü, artık gitmeniz yaklaştı’ diyorlar.
İkincisi medyada yayınlanan, medyada yer alan, Şam'ın ve Halep’in merkezinden yıkık olmayan yerlerden bu gösterilen görseller Suriye’nin gerçek yüzü değil. Suriye'nin gerçek ve acı yüzü şu an Suriye’nin yüzde 60’ı yerle bir. İnsanları gönderin ama onurlu bir şekilde sevgiyle muhabbetle. 14 yıl Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacılara son dönemde ne yazık ki maalesef ayrımcılık ırkçılık oranı arttı. Suriye’nin yeniden inşa edilmesi aslında sadece Suriye için değil Türkiye için de çok önemli. Suriye'nin yeniden inşa edilmesi için bir kardeş ülke olmak gerekir, düşman ülke değil. Bu çok önemli. Eğer şimdi insanları zorla gönderirsek, baskı yaparsak, insanların yıllardır burada yaşadığı dönemleri bu yanlış hata üzerinden Türkiye'ye karşı bir duyguları olabilir. Bu da bizi şu noktaya taşımıyor: ‘Bunları biz burada ağırladık, besledik. Bak bunlar nankörler’. Arap düşmanlığı var çünkü.
İnsanlarımız yıllar sonra sevgiyle, kardeşlikle evine dönecek. Kimse toprağını vatanını ülkesini terk etmez. Ama şu an durumlar müsait değil. Siyasetçilerimize şu sözü söylemek istiyoruz: Yeni Suriye, Türkiye için de çok önemli.”
https://www.samimihaber.com/son-2-haftada-sadece-8-bin-suriyeli-gitti-asil-geri-donus-okullarin-kapanmasindan-sonra
27 Aralık
10lar medya: Sığınmacılar Platformu, Suriyeli mülteciler için adil ve insan haklarına dayalı bir geçiş süreci çağrısında bulundu
“Yıllardır Suriyelilerin onları katleden diktatöre teslim edilmesini isteyen ve siyasi bakımdan bunun propagandasını yapan bazı siyasiler, bugün de provokasyona devam ediyor.
Türkiye’de siyasi karar vericiler üzerinde baskı yapılarak, bu kritik geçiş sürecinde yanlış uygulamalar yaptırılmaya çalışılıyor.”
Sığınmacılar Platformun üyeleri bir araya gelerek Suriyeli mülteciler için adil ve insan haklarına dayalı bir geçiş süreci çağrısında bulundu!
https://www.instagram.com/reel/DECbG84oi8W/?igsh=aG8xamp6dzBjbDV3
29 Aralık
Suriyeli aktivist Taha el Gazi: Esad rejiminde Alevi kardeşlerimiz de işkence gördü, Sednaya Cezaevi’nde kaldı – Canan Yıldız (T24)
Hasan Cemal’in kitabı geldi aklıma: Zamane Diktatörleri… Hasan Cemal o kitabında diyor ki “Tarih hatırlanmazsa, çaresiz bir daha yaşanır!”
Suriye’deki radikal değişimin neyi inşa edeceğini bilmiyoruz. Bir diktatör gitti. Yerine gelen Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve benzerlerinin isyan ettikleri geçmişi hatırlayıp hatırlamayacağını bilmiyoruz.
Gazeteci Hediye Levent günlerdir Suriye’de…
Levent Evrensel’deki yazısında “Alevilerin ve Hristiyanların yoğun oldukları yerlerde evlerinden alınan ve bir daha haber alınamayan insanların sayısının giderek arttığı söyleniyor” diye yazdı.
Sosyal medya dezenformasyonun tanrıçası olsa da karanlıkta, kuytuda kalan ağır hak ihlallerinin de duyurucusu… Bu nedenle süzgecin şart olduğu bu mecraların varlığı da önemli.
Örneğin Alevi toplumundan olduğu iddia edilen bazı kişilerin köpek gibi havlatılmasının görüntüleri düştü.
Ya da kimi şiddet görüntüleri…
Kendisini ‘devrimci’ olarak tanımlayan, Esad rejiminin kötülüklerini yaşamış, sürgün edilmiş Taha el Gazi ile ne olup ne bittiğini konuştuk. Kendisi Türkiye’deki Suriyelilerin sorunları konusunda mücadele veren bir isim… Sığınmacı Hakları Platformu bünyesinde faaliyetlerini sürdürüyor.
- Alevilere dönük saldırılar olduğu yönünde görüntüler, sosyal medya paylaşımları var. Sizi arıyor mu Suriye’deki Alevi toplumu?
Evet kendileriyle görüşüyorum. Onlar da yeni Suriye’nin bir parçası ve birlikte yaşamalıyız diyorlar. Onlar da haklarının olmasını istiyor. Lazkiye ve Tartus’un köylerinde Esad rejiminden kalan bazı gruplar var. Onlar toparlanmaya çalışıyor. Asker ve polise saldırıyorlar. Ama onlara yönelik şiddet eylemleri de kabul edilemez. Eğer suçluysa yakalanır ve yargılanır. Esad’ı devirdik, aynı şeyleri yaparsak Esad’dan ne farkımız kalır.
- Esadçılık ayrı Alevilik ayrı. Esad medyası yıllarca Alevi toplumunu Esad’a bağlıymış gibi gösterdi. Alevi kardeşlerimiz arasında Esad rejiminde işkence görenler var. Sednaya Cezaevi’nde Alevi kardeşlerimiz de var. Sünni-Alevi çatışma noktasına getirmek isterler ama Esad rejimi düştü. Suriye toprak olarak herkesin. ABD ve İngiltere medyası nasıl ki bir dönem Arapları DAİŞ’e bağladı, ya da Kürt deyince hemen PKK… Suriye’de de aynısı yapıldı.
- Suriye’de yaşayanların korku ve kaygıları neler. Bunu geniş anlamda da soruyorum. Yeterli ekmek, alt yapı, elektrik vs…
İnsanların iki tür kaygısı var. Birisi orada yaşayanların kaygıları. Bir de Suriye’ye dönenlerin kaygıları… Orada yaşayanlar kaygısı şu. Yeni devlet kurulmadı daha. Ülke nereye gidiyor. Orada yaşayan yani göç etmeyen aileler yıllardır yoksulluk, yoksunluk içerisinde. Elektrik yok, su yok… Ama onlar buna alıştılar. Ama herkesin güvenlik korkusu var. Başka ülkelerden dönenler de var. Türkiye’den dönenler ‘geçici koruma’ statüsündeydi. Bunların artık dönme durumu kalmadı. Çünkü çıkarken ‘gönüllü dönüş’ evrakını imzaladılar. Döndüklerinde her şeylerinin yıkılmış olduğunu gördüler. Dönenler zaten yoksul olanlar. Bunlar yıllardır Türkiye’de ucuz iş gücü olarak çalışıyorlardı, yıllardır sömürüldüler. Şimdi bu insanlar yıkık evlerini nasıl yapacaklar. Bunların çoğu kamplara gitmek zorunda kaldı. Yıllardır çadırlarda yaşayan insanlar var hâlâ orada… Afrin, Azez, İdlib, Cerablus’ta çadır kamplar var. Önce onların durumu düzeltilmeli.
- Esad ve ailesi kaçtı, ama rejimin suçluları Suriye’de kaldı değil mi?
O dönemde görev yapan komutanlar, istihbaratçılar hâlen orada… Bu kadar cinayet oldu. İnsanlar hapishanelerde işkence gördü. Ama ortada bir adalet sistemi yok. Adalet sisteminin oluşturulması gerekiyor. Çünkü insanlar yarın öbür gün ben hakkımı kendi elimle alırım diyebilir. O zaman insanlar birbirine girer.
- Sivil halk da silahlandı mı bu süreçte?
Savaş olan ülkede, bölgede doğal olarak insanlar silahlanıyor. Bu normal. Suriye’ye özel bir durum değil. Çünkü halk, devlet kalmadı hakkımı, mülkümü kendim korurum, savunurum diyor. Savunma Bakanlığı’nın ilk görevi bütün bu silahları toplamak olmalı.
- HTŞ’nin böyle bir gücü var mı?
Şu dönemde kendi başına yapamaz. O nedenle tüm Suriye muhalefetinden olan kişiler, siyasetçiler, partiler, bir araya gelip ‘Suriye toplantısı’ yapmalı. Suriye halkı bir masa etrafında bir araya gelmeli. Esad rejimi düşmeden önce Doha’da bir toplantı yapıldı. O toplantıda herhangi bir Suriye temsilcisi yoktu muhaliflerden. Esad rejimi düştükten sonra Ürdün Akabe’deki toplantıda da Suriye muhaliflerinden kimse yoktu. Bu bir gösterge… Bu da şunu gösteriyor, Suriye BM ve büyük devletlerin kararı altında. Kendi milli kararımıza sahip değiliz şu an. Resim belli. Suriye’yi yeniden inşa etmek için Suriye'nin kendi halkının bir masada bir araya gelmesi gerekiyor.
- Mutlak zafer duygusu var, sizce bu duygu hâli nelerin görülmesine engel oluyor?
Bizim eğitim, sağlık sisteminde, sosyal meselelerde sıkıntılarımız var. Alt yapı sıkıntımız var. İsrail Suriye’nin bütün alt yapısını bombaladı. Araştırma bilim merkezlerini bombaladı. Medyaya yansıdı, insanlara ekmek dağıtıyorlar. Mesele ekmek verilmesi değil. Ülkenin, devletin yeniden inşa edilmesi… Sevindik ama sevindikten sonra ne yapabiliriz o çok önemli. İstanbul Fatih Camii’nde sevindik. Kimler Suriye’nin yeni inşasında görev alacak. Yüzde ikisi ya da beşi gelmez.
- Gidişatı nasıl görüyorsunuz. Suriyelerin Türkiye'den göç ettirilmesi politikası sertleşir mi?
İçişleri Bakanlığı’nın, Göç İşleri Başkanlığı’nın bugüne kadar Suriyeliler konusunda bir politikası yoktu. Olsaydı bu hatalar yapılmazdı. Büyük ihtimalle Suriyeli sığınmacılar üzerinde bir baskı oluşabilir. ‘Geçici koruma’ kimliklerinin bir kısmı iptal edilebilir. Mesela geçtiğimiz haftalarda bazı Suriyeli ailelerin aile hekimliklerindeki kayıtlarının silindiği haberi geldi bize. Bir baskı bekliyoruz. Biz de bu nedenle yetkililere diyoruz ki, Suriyeli sığınmacılara bir aylık ya da iki haftalık izin verin. Kişi gitsin görsün evinin durumunu, iş yerinin durumunu. Kimse vatanını, toprağını, köyünü, şehrini bırakmaz. Ama aynı zamanda şunu da ortaya koymamız gerekiyor. İnsanları gönderirken nerede yaşayacaklarını da bilmemiz gerekiyor.
- Birçok devletin bu yıkımda payı var tabii…
Herkesin eli var. Orta Doğu'da yeni bir politika var, yeni bir siyasi oyun var. Trump’ın gelmesiyle Orta Doğu'nun haritası değişti. Bu ülkeler bizi sevseydi 14 yıldır bizi böyle bir katliam ortamında bırakmazdı. 14 yıl çadırlarda bırakmazlardı. Katil, cani Esad halkını kimyasal silahlarla bombalayamazdı.
- Farklı silahlı yapılar var ve şu an HTŞ domine ediyor bu yapıların çoğunu. HTŞ uluslararası toplum tarafından tanınabilir, terör listesinden çıkarılabilir ama buna rağmen Suriye’de durum zor görünüyor. Ne dersiniz?
Silahlı yapıların şöyle bir hakikati var. Ne yazık ki her bir yapı bir ülkeye bağlı. Bu nedenle o ülkeler masaya oturup da Suriye’nin bütünleşmesine ve istikrarına karar verirse bu olur. Bir kısım silahlı yapıların kararları onların elinde değil. Biz bundan korkuyoruz.
- Mesele HTŞ ile bitmiyor o zaman…
HTŞ ile bitmiyor, o basit olanı. Halkımızın tedirginliği de bu. İnşallah Irak ve Libya örneği gibi olmayız. Saddam Hüseyin rejimi düştü 2003’te. O tarihten bu yana patlamalar, bombalar, çatışmalar, bölgesellik, kavgalar devam ediyor. Kaddafi düştü Libya ikiye bölündü. Sadece Türkiye değil, Avrupa ülkeleri ve diğer ülkeler yıllarca bu insanları mülteci, sığınmacı olarak kabul etti. Şimdi sınırımızdan öteye itelim demek insanlık değil.
- Bir de Suriye’de Esad karşıtı olan herkes muhalif. Bu muhalifliği anlatabilir misiniz? Devrimcilik mi mesela?
Bütün muhalifleri ya da devrimcileri HTŞ şemsiyesi altında görmek mantıklı değil. HTŞ son dönemde ortaya çıkan bir örgüt. Devrimci ayrı muhalif ayrı. Muhaliflerin hepsi İslamcı değil. Laikler de var, Ezidi, Hristiyan, Alevi, Dürzi, İsmaililer de var. O nedenle medyaya yansıyan o imaj doğru değil. Bu imajı verdiğimizde diğer mücadele eden grupların hakkını yok ediyoruz. Muhalifler Esad rejiminin devrilmesinden sonra hükümette yer alabilir miyiz bunu konuşuyor şimdi. Ama devrimcilik sadece Esad rejimine karşı olmakla sınırlı bir şey değil. Nerde bir insan hakkı ihlali varsa orada olmaktır. İktidara kim gelirse gelsin bir yanlış yaptığında devrimcilik devam edecek. Devrimciliğin bir zamanı süresi mekanı yoktur. Devrimci devrimcidir.
- 14 yıl süren bir savaş. Dediğiniz gibi hep arkasında başka devletler oldu. Ve paralize olmuş bir toplum… Sizce buradan bir ders çıkarılır mı?
- Toplumumuz zulme, diktatörlüğe, hayır diyerek güçlendi. Eskiden bunu diyemezdik. Keşke Suriye halkı milli bir kararın sahibi olsa ama şu anda karar sahada silahlı güçlerin elinde. Halkımız kim gelirse gelsin, Esad gibi olmayacak düşüncesine sahip. Suriye’de gerçek bir demokrasi ortamının oluşabilmesi için 20-30 yıla ihtiyacımız var. Halkımız yeter ki bombalanmayalım, Esad rejimi bizi tutuklamasın, cezaevine atmasın, bizi orada öldürmesin, kim gelirse gelsin diye bakıyor. Halkımızı bu noktaya getirdiler, bu sistematik bir şekilde bilerek yapıldı. 14 yıldır başka ülkede yaşayan, o ülkedeki demokrasi tecrübesini yaşayan, faydalanan, siyasi faaliyetlerde bulunan insanlarımızın Suriye’nin inşasında olması gerekiyor. Tecrübeyi oraya taşımaları çok önemli.
https://t24.com.tr/yazarlar/candan-yildiz/suriyeli-aktivist-taha-el-gazi-esad-rejiminde-alevi-kardeslerimiz-de-iskence-gordu-sednaya-cezaevi-nde-kaldi,47867
2025 yılı
3 Ocak
İşitme ve konuşma engelli olan Suriyeli Rebal Muhammed, yaklaşık üç aydır Şanlıurfa Harran Barınma Merkezi'nde tutuluyor
Bu gençle ilgili 3. kez yazıyorum Gencin annesi bana, gencin kulağında bir hastalığın olduğunu ve ona sakinleştirici ilaçtan başka bir şey verilmiyor. @Gocidaresi, @TC_icisleri Bu olayların sonu nedir? Tek yapılabilen açıklamalar “gerçek dışı” diye laf üreten açıklamalar mı?! https://x.com/ahmad___kanjo/status/1875263394586226780?s=46
İstanbul'da geçici koruma statüsüyle yaşayan 29 yaşındaki işitme ve konuşma engelli olan Suriyeli Rebal Muhammed, yaklaşık üç aydır Şanlıurfa Harran Barınma Merkezi'nde tutuluyor. https://x.com/10larMedya/status/1873776059642200426
Göç idaresine bir medya baskısının en acil şekilde olması lazım. Son günlerde haberler maalesef çoğalıyor. Herkes kendi hesabından göç idaresini etiketleyerek bir mağdurun haberini yazsa bir nebze de olsa etkisi olacaktır.
Ben de katılıyorum, baskı oluşturuyor ve sonuç veriyor kimi zaman. Hiç yoktan iyidir. Az önce müvekkilimin annesi ile görüştük. Harran Geçici Barınma Merkezi'nde kalan pek çok kişiye zorla imza attırmışlar, pazartesi Suriye'ye deport edileceklermiş. Bir de tehdit etmişler; "Kim gelirse gelsin sizi buradan çıkaramaz. 10 sene de geçse ya burada kalırsınız ya Suriye'ye dönersiniz.."
4 Ocak
Aliya Vakfı: Harran Geri Gönderme Merkezindeki hukuksuzluklar devam ediyor
Harran Geri Gönderme Merkezinden yıllardır hukuka aykırı haberler geliyor. Ama bugüne kadar bunlar durdurulmadı. Şu anda Harran GGM'de müvekkili bulunan tanıdığımız bir avukatın bize naklettiğine göre psikolojik baskı uygulanarak zorla gönüllü geri dönüş formuna imza attırılıyor. Bu durumun benzeri birçok başka GGM'de mevcut ancak hala haklarında herhangi bir yaptırım uygulanmış değil Yapılanlar önce hukuka sonra insanlığımıza ihanettir. Bunların derhal ve derhal durdurulması gerekiyor.
https://x.com/aliyavakfi/status/1875559297809076265?s=46
5 Ocak
Ayrımcı ve Irkçı Siyasete Teslim Olmamak – Bekir Berat Özipek (Kriter)
“Orantısız ırkçı mizah” başlığıyla yer aldı basında. CHP’li belediyelerin sığınmacılarla ilgili son paylaşımları, Türkiye’nin ana muhalefet partisinin geri dönüş tartışmalarına ayrımcılığın kaba ve vülger diliyle katılımını ve bu katılımın düzeyini yansıtıyordu.
Keçiören Belediye Başkanı Özarslan, “Vatanına dön! Taşınma hizmetin bizden” diyordu. Torbalı Belediye Başkanı Demir, “Öncelikle çocuklu aileler olmak üzere size bir yılbaşı sürprizi yapmak istiyoruz. Tek yön otobüs biletleriniz için halkla ilişkiler birimimize başvurabilirsiniz”, Kilis Belediye Başkanı Bilecen ise “Bu coşkuya kayıtsız kalamadık ve sizi daha iyi koşullarda uğurlamak için Öncüpınar Sınır Kapısı’nda her türlü hizmeti sunmaya hazırız” şeklinde bir “mizah” yapıyordu (Serbestiyet, 9 Aralık 2024).
“Irkçılarımız yerli ve milli değil” demişti Ufuk Uras. Gerçekten de “ya sev ya terk et” veya “çok seviyorsan al evinde besle” türünden en ünlü sloganlar, genellikle Batıda üretilmiş ırkçı kalıpların birebir tekrarından başka bir şey değil. Torbalı Belediye Başkanının “tek yönlü bilet” “esprisi” de özgün olmayıp daha önce Almanya’da 1930’larda Naziler tarafından yapılan “Yahudiler için Kudüs’e tek yönlü bilet” şeklindeki kötülüğün, kaynak gösterilmeden tekrarlanmasını ifade ediyor.[1]
Ahlak Sorununun Ötesinde
Sınırdan çıkıp gitmekte olan insanların bile canını acıtmaya çalışacak şekilde konuşmak veya 1930’ların Avrupa’sındaki Nazi dönemi paylaşımlarına benzer şekilde mesajlar vermek, yerel yönetimler düzeyinde ise kâğıt toplayan sığınmacıların elindeki çekçeklere el konulmasından tabela yasağına bir dizi ayrımcı uygulama ve Suriyelilere tek yönlü bilet türünden aşağılayıcı paylaşımlar yapmak, sadece nezaketsizlik veya bir ahlak veya edep sorunundan ibaret değil. Bu paylaşımların üzerinde durulması gereken bir yanı, bir ülkenin ana muhalefet partisinin önemli şehirlerinin belediye başkanı düzeyindeki insanların mültecilerden sığınmacılardan bahsederken bir anda tepkisel ırkçı ergen paylaşımları yapmaları şeklindeki sürecin, psikolojik bir tahlil gerektirmesi meselesinden de ibaret değil. Bu tür paylaşımların ayrımcı veya ırkçı olarak adlandırılmasının da bir haber değeri veya yapanlar üzerinde mahcup edici bir etkisi bulunmuyor. Bu bakımdan uzun uzadıya konuşmaya değmediği de düşünülebilir.
Ancak burada sorun, söz konusu paylaşımlarda ve açıklamalarda ifadesini bulan, “bir an önce gitsinler”ci ısrarın, Türkiye’nin gönüllü geri dönüş ve Suriye’nin yeniden yapılandırılması süreçlerinde hata yaptırmaya yönelik bir yönlendirme işlevinin olması. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye’nin bu süreçte yanlış bir politika belirlemesine ve bu olağanüstü tarihi anın heba edilmesine sebebiyet verebilecek türden politikalar uygulamasına yöneltici niteliğe sahip olması ki bu bakımdan konuşmayı ve önlem almayı hak ediyor. İster bilinçli bir biçimde yapılıyor olsun, isterse de sadece aynı patolojik zihniyetin refleksif bir şekilde ayrımcı, ırkçı veya mezhepçi sayıklamalarını yansıtıyor olsun, niyetini veya gerekçelerini bir yana bırakarak, eğer farkına varılmazsa veya gündemi onların belirlemesine izin verilip onların belirlediği sınırlar içerisinde tartışma yürütülürse, bu propaganda ve telkinlerin göç yönetiminde hataya sürükleyici işlevini tespit etmek gerekir.
Yaşadığımız Tarihsel Anın Anlamının Farkında Olmak
İnsanların veya toplumların, tarihte ender olarak birbirlerine çok kritik ve yaşamsal dönemlerde ihtiyaç duymaları söz konusu olur. Doğal afetler, sel, deprem, kuraklık gibi durumlarla savaş, iç savaş, işgal, katliam ve soykırım gibi felaketler döneminde bir toplumun diğer topluma, bir ülkenin diğer ülkeye, genellikle de komşu ülkeye yardımcı olmak, onun yanında durmak gibi çok özel bir sorumluluk anı ortaya çıkar. İşte bu tarihsel kopuş, kırılış ve inşa dönemlerinde yapılanlar, olumlu veya olumsuz anlamda alınan tutumlar unutulmaz. Yüzlerce yıl geçse bile etkisi kalıcı olur.
Türkiye, Suriye’deki Baas rejiminin kendi halkına karşı giriştiği halkkırım (democide) uygulamasına karşı sınırlarını açarak ilk düğmeyi doğru ilikledi. Ancak Suriyelilerin Türkiye’de yaşadığı yıllar içinde, özellikle muhalefet partilerinin yürüttüğü yoğun ayrımcı propaganda dalgasının da etkisiyle yanlış uygulamalar da yapıldı.
Şimdi göçün son aşamasında muhalefetin kullandığı bu sorunlu dil ve “bir an önce gönderin” şeklindeki talepler de süreci aceleye getirerek yanlış adım attırmaya yönelik etki oluşturabilir.
Ne Yapmalı?
Eğer Türkiye, Suriyelilerin Türkiye’ye göç etmek durumunda kaldığı süreçte doğru başladığı ama zaman içinde birçok alanda yönetim konusunda hatalar yaptığı süreci, Suriye’de hızlı bir biçimde değişen şartların da etkisiyle doğru ve makul bir şekilde tamamlayacak olursa, bu sadece Türkiye’nin komşusu olan bir ülke ile ilişkilerinde ebediyen hatırlanacak muhteşem bir final, geleceğin üzerine kurulacağı sağlam bir zemin ve sonraki kuşaklarda da sürekli olarak atıf yapılabilecek bir dayanışma öyküsü olarak kalabilir.
Sadece Türkiye-Suriye ilişkileri bakımından değil, Türkiye’nin bölge ve dünya ülkeleri üzerindeki etkisi bakımından da bir diplomasi veya iletişim faaliyetinin sağlayacağının çok ötesinde bir kazanımı ifade eder. Özellikle de yapısal adaletsizlikle malul bir dünya düzeninde bunun fark oluşturucu etkisi, herkes tarafından kolaylıkla fark edilir. Türkiye’yi diğer pek çok devletin pozisyonundan ayırarak ona diplomatik ve stratejik bakımlardan avantaj sağlar. Bu yönüyle küresel ölçekte bir kazanımı da beraberinde getirir.
Muhtemeldir ki bunun böyle olmaması için halihazırda birçok devlet çaba sarf edecek ve Türkiye’nin bu avantajını elinden almak isteyecektir. Devletlerin dünyasında bu türden çabaların varlığını anlamak için üstün bir uluslararası ilişkiler uzmanı olmaya gerek yok. Devletler, birbirlerinin elinden kartları almak için her zaman her şeyi yapabilir. Örneğin, uluslararası öğrencilerle ilgili olarak küresel pazarın paylaşımı konusundaki yollardan biri öğrencileri kendisine gelmeye ikna etmekse diğeri de rakiplerin ayağını kaydırıp onların pazardaki payını azaltmaktır.
İşte bu bakımdan Türkiye, süreci daha fazla özenle yürütmek, gerek iç siyasette dar görüşlülüğü veya dar vicdanlılığı sebebiyle onu hataya sevk etmeye çalışanların ve gerekse de devletler arenasında onun başarısız olması için çaba sarf edenlerin hesaplarını boşa çıkarmak zorunda.
Türkiye bu süreci, kuşaklar boyu anılacak bir insani, siyasi ve stratejik başarı öyküsü şeklinde tamamlayacak olursa, geçmiş dönemde göç yönetimi ile yapılan hataları da telafi edebilir ve göçün yönetiminde yaşanan sıkıntıları unutturacak bir etki yapabilir. Ama bunun koşulları var.
Hikâyenin İyi Bitmesi İçin
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kimseyi zorla göndermeyeceğiz” şeklindeki yaklaşımı hem insani bakımdan çok değerli bir duruşu ifade ediyor hem de stratejik bakımdan hikâyenin doğru bir şekilde tamamlanmasının sağlıklı zeminine işaret ediyor.
Bu durumda Suriyeli göçmenlerin tercihleri nasıl olur? Kalırlar mı yoksa giderler mi? Giderlerse nereye giderler? 3 milyon Suriyeli göçmenin bir bölümünün ülkesine göç etmesi, bir bölümünün Almanya’ya (oradaki 1.100.000 Suriyelilerin yanına) gitmesi ve bir bölümünün de Türkiye’de kalması öngörülebilir.
Vatandaşlık konusuna gelince, özellikle burada doğup büyüyen, benliği ve kişiliği burada şekillenen çocuklar ve gençler bakımından, öncelikle onlar için bu statünün tanınması doğru olur. Evini barkını, işini burada kuran, burada yaşayan, Türkiye’nin kültürel, sosyal ve ekonomik hayatına katkı yapan insanların da vatandaşlık statüsü ile kalmaya devam etmeleri, Suriye’ye veya başka bir yere bu statüyle gitmeleri anlamlı ve faydalı bir adım olur. Vatandaşlık meselesi daha önce 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilmişti. Ama sadece Türkiye’de kalanlar bakımından değil Suriye’ye dönüş yapacak olan göçmenler bakımından da çifte vatandaşlık türü bir çözüm isabetli olur. Türkiye ve Bulgaristan arasında mevcut olan ve her iki ülkeye de olağanüstü katkı sağlayan çifte vatandaşlık türünden bir uygulamayı Türkiye ve Suriye arasında da tesis etmek mümkün. Türkiye’deki Suriyelilerin iki ülke arasında tesis edeceği köprüler var. Bu bakımdan ilişkilerin pekişmesini sağlayacak adımlar bir plan ve program çerçevesinde atılmalı, burada kalmak isteyenin de gidenin de bundan hem kendisi hem de iki toplum için fayda sağlamasının hukuki zemini sağlanmalı. Statülere ilişkin bu mevzuat değişimi gerçekleştirilmeli. Türkiye bu adamları atarken önümüzdeki birkaç yılı ve değişen gündemin önceliklerini değil önümüzdeki 40-50 yılı görebilmeli.
Türkiye’de muhalefetin, sığınmacılara yönelik ayrımcı, ırkçı ve dışlayıcı politikaları, onlara iktidar getirmedi. Dehşet verici bir baskı rejiminden, işkence, tecavüz ve varil bombalarından kurtulmak için buraya sığınan insanlara yönelik olarak başta CHP olmak üzere bazı siyasi partilerin kullandıkları ayrımcı ve ırkçı dil ve önerdikleri insanlık dışı politika ile yüzleşmeleri bir gün gerçekleşecek. Özellikle CHP’nin, sığınmacılara karşı çıkarken kendi adalet ve demokrasi iddialarını bizzat kendisinin nasıl anlamsızlaştırdığını görmesi mümkün olacak. En zor durumdaki insanlara, sığınmacılara bunu reva gördüğü sürece toplumun ulaşmayı hedeflediği diğer kesimlerine, özellikle de geçmişte haklarını ihlal etmek için aktif bir politika izlediği dindar, muhafazakâr kesimlere ve Kürtlere yönelik olarak güven tesis etmesinin mümkün olamayacağı da bir şekilde anlaşılacak.
İşte o gün geldiğinde, o süre zarfında muhalefetin değil iktidarın ne yaptığı çok daha önemli olacak. O gün devletin bu politikalarının etkisiyle yanlış politikalar geliştirmediğini söyleyebilmemiz gerek. Bu bakımdan hayatın onların için de öğretici olması ve söz konusu siyasi parti veya partilerin ayrımcı politika önerilerini değiştirerek bir özeleştiri yapması da belki mümkün hale gelecek. Bunun zemini, demokrasinin gelişimi açısından iktidar ve muhalefet arasında diyalog ve iş birliğinin geliştirilmesi hiç kuşkusuz. Ama iktidar bunu yaparken, onların ayrımcı ve ırkçı telkinlerine itibar etmemeli; başka konularda iş birliği konusunda yapıcı bir tutum alırken insan hakları kapsamında mülteciler ve göçmenlerin hakları söz konusu olduğunda iş birliği yapmamayı aynı anda gerçekleştirilebilmeli. Tek yönlü bilet örneğinde, ileride bunu yapanların utançla anacakları politika önerilerine teslim olmadan göç sürecini, serinkanlı bir yaklaşımla ve önümüzdeki on yılları görebilecek bir perspektiften, dönenlerin sosyal uyumunu da içerecek biçimde planlamalı ve yürütmeli.
“Savaş bitti evinize dönün” diye seslenenlerin, “Suriye’ye bilet: Sadece gidiş” türünden Nazi dönemi mizahını 2024’te tekrarlayanların gündemine teslim olmamak herkese, yarın bu günlerini utançla anacak olanlara da iyi gelecek.
[1] https://dynasty-auctions.com/en/items/one-way-ticket-to-jerusalem-antisemitic-train-ticket-handed-out-at-train-stations-in-germany/
https://kriterdergi.com/dosya-suriye/ayrimci-ve-irkci-siyasete-teslim-olmamak
6 Ocak
Tanju Özcan göçmen düşmanlığı için hukuku çiğnediğini itiraf etti (Enternasyonal Dayanışma)
CHP’li ırkçı Bolu Belediye başkanı Tanju Özcan, göçmenlere yönelik ırkçı uygulamalarının hukuksuz olduğunu, onlara “gidin” mesajı verme amacı taşıdığını itiraf etti.
Daha önceki yıllarda Sığınmacı Hakları Platformu başta olmak üzere birçok insan hakları aktivisti Özcan hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Bunlardan sonuç çıkmamıştı. Şimdi ise Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı.
Tanju Özcan: Suriyelilerin ruhsatlarını hukuksuz şekilde iptal ettim, baktım yargıya gitmiyorlar sularına 10 kat zam yaptım
Fatih Altaylı’nın YouTube programına konuk olan CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, Suriyelilere ilişki politikalarının hukuksuz olduğunu itiraf etti.
Özcan şunları söyledi: “Yeterince yardım alıyorlar devletten, Bolu Belediyesi bütçesinden tek kuruş yardım yapmayacağım dedim. Tabelaları bir gecede kaldırdım, ruhsatlarını da hukuksuz bir şekilde iptal ettim. Tabi o zamanki güçle, dalgayla dava da açamadılar. Şu an Bolu’da bir tane Arapça tabela yok.
İdari yargıya gitselerdi belki kazanırlardı ama siyasette en güçlü olduğunuz zaman yeni seçildiğiniz zamandır. Bir şok dalgası yarattı, anlayamadılar ne olduğunu. Sonra baktım yeterince gidiş yok. Kendim hukukçuyum; nikah ücretlerine, sularına 10 kat zam yaptım. Bu da yasal değildi. Bunun da idare mahkemesine giderse döneceğini biliyordum. Tarife yürürlüğe girmeden de döndü zaten.”
Tanju Özcan’a soruşturma açıldı
Adalet Bakanı Tunç, Özcan’a soruşturma açıldığını duyurdu. Bakan Yılmaz Tunç sosyal medya hesabından “Bolu Belediye Başkanı hakkında ülkemizdeki Suriyelilerle ilgili yaptığı açıklamalar nedeniyle Bolu Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır” dedi.
Daha önce Sığınmacı Hakları Platformu aynı konuda suç duyurusunda bulunmuştu
Sığınmacı Hakları Platformu, göçmenlere karşı ırkçı uygulamalarda bulunan, ırkçı saldırıları kışkırtan ve teşvik eden Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan hakkında, 2022 yılı Şubat ayında suç duyurusunda bulunmuştu. Ancak suç duyurusu hakkında savcılık takipsizlik kararı vermişti.
İstanbul’da suç duyurusu yapılmıştı
Sığınmacı Hakları Platformu aktivistleri önce Çağlayan Adliyesi’ne giderek, Bolu Savcılığı’na iletilmek üzere suç duyurularında bulunmuştu. Ardından adliye önünde bir basın açıklaması yapıldı.
Avukat Gülden Sönmez, Tanju Özcan’ın işlediği birden fazla suçun yasalarda karşılığını açıklayarak, suç duyurularının içeriğini anlattı.
Ardından yapılan basın açıklamasını Yıldız Önen Türkçe ve Taha El Gazi Arapça olarak okudu.
Sığınmacı Hakları Platformu’nun basın açıklaması metni şöyleydi:
Bolu belediye Başkanı Tanju Özcan nefret ve ayrımcılık suçlarından yargılanmalıdır.
Suriye’de 2011 yılında başlayan savaşta, bugüne kadar 600.000’e yakın sivil katledildi. Altı milyondan fazla Suriyeli ülke içinde yerlerinden edilirken, 5 milyondan fazlası da güvenlik endişesi ile ülke dışına göç̧ etti. Suriye’deki hak ihlalleri ve işlenen suçlarla ilgili BM İnsan Hakları Soruşturma Komisyonu (UN Human Rights Council’s Commission of Inguiry) bugüne kadar çok sayıda rapor ve basın açıklaması yayımladı. Öte yandan Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Human Rights Watch gibi uluslararası insan hakları örgütleri ile Syrian Network for Human Rights (SNHR) ve Syrian Observatory for Human Rights (SOHR) gibi Suriyeli insan hakları örgütleri de yayınladıkları bilgi, belge ve raporlarla Suriye’de işlenen savaş̧ suçlarını ortaya koydular.
Suriye rejimi kullanılması yasak silahlar kullandı; misket bombası veya petrol varillerinin ve yemek kazanlarının içine 1.000 kilograma kadar cam parçaları, çiviler ve patlayıcılar doldurularak elde edilen varil bombaları, rejim tarafından sivil halkın yoğunluklu olarak bulunduğu okul, hastane, pazar yeri gibi yerlere atıldı. Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporlarında, 2012-2015 yılları arasında rejimin 5.150 varil bombasıyla 12.179 kişiyi öldürdüğü ve ölenlerin %96’sını sivillerin oluşturduğu bildirildi.
Suriye’deki en önemli ihlallerden birini ortadan kaybetme veya insan kaçırma suçları oluşturuyor. Uluslararası kuruluşların rakamlarına göre, Suriye’de 95.056 kişi kayıp. 18 Ocak 2014’te, Suriye’de 13 yıl boyunca olay yeri uzmanı olarak adli suç vakalarının fotoğraflarını çeken “Sezar” kod adlı askerî polisin 11.000 kişiye ait 55.000 fotoğrafı , “zorla kaybedilen” kişilerin akıbetiyle ilgili en çarpıcı delillerden biri oldu. Uzmanlar tarafından yapılan incelemeler neticesinde aralarında kadın ve çocukların da olduğu 11.000 kişinin sistematik işkence, aç bırakma gibi yöntemlerle öldürüldükleri tespit edildi.
Suriye’de, BM organları ve sivil toplum örgütleri tarafından kadınlara yönelik şiddet ve istismarın bir savaş̧ silahı olarak kullanıldığı rapor edildi. Suriye’de muhalif olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan kadınların ve kız çocuklarının erkek akrabaları, onların gözleri önünde öldürüldü; çok sayıda kadın ve kız çocuğu da tecavüz edildikten hemen sonra katledildi. Bunlar ve daha birçok savaş̧ suçu ve insanlığa karşı suç̧ tarifine giren suçlar Suriye savaşı sırasında işlendi.
Suriyeliler tüm bu korkunç savaş koşullarından hayatta kalma ve korunabilme adına, çevre ülkelere sığındılar. Lübnan, Ürdün, Türkiye’ye sığınanlar olduğu gibi birçok Avrupa ülkesine de sığınanlar oldu.
Sığınma hakkı temel yaşam ve insan haklarındandır. İnsancıl hukuk mevzuatı, bir savaş ve çatışmanın tarafı olsun olmasın, tüm devletlere sığınmacıların mültecilerin yaşamlarının korunması sorumluluğunu verir.
Sığınmacıların hakları; 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi, 1967 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin New York Protokolü ve Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu başta olmak üzere, gerek uluslararası hukuk kurallarıyla, gerekse iç hukuk mevzuatıyla korunmaktadır. Suriyeli sığınmacılar, hukukun temel ilkeleri ve mevcut normları ile yasal olarak koruma altında olmalarına rağmen, özellikle sosyal medya üzerinden sürekli olarak saldırıya ve nefret söylemlerine maruz bırakılmaktadır.
Bolu Belediye başkanı Tanju Özcan’ın söz ve eylemleri, insan hakları ihlali, ayrımcılık ve nefret temelli suçların odağı haline gelmiş, bu kişi gerek evrensel hukukun ve gerekse de yürürlükteki hukukun hükümlerini çiğneyerek çok sayıda ve çok boyutlu suçu alenen işlemiştir. Adı geçen kişi, bu suçları kamu gücünü kullanma makamında olması ve söz konusu suçların önemli bölümünü basın ve yayın yoluyla işlemesi, hak ihlallerinin etkisini ve tahribatını artırmaktadır. Halkın bir bölümünü kin ve düşmanlığın hedefi haline getiren bu suçlara karşı hukukun gereklerinin gecikmeksizin uygulanması, adaleti ve toplumsal barışı yargısal temelde korumanın da bir gereğidir.
Duyurusunu gerçekleştirdiğimiz suçlar:
Nefret ve Ayrımcılık (TCK m.122)
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma (TCK m.123)
Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama (TCK m.216)
Görevi Kötüye Kullanma (TCK m.257)
Kamu Hizmetlerinden Yararlanma Hakkının Engellenmesi (TCK m.113)
İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali (TCK m.117)
Savcılıkça re’sen tespit edilecek diğer suçlar
Tanju Özcan hakkında 2 Şubat Çarşamba günü bireysel suç duyurularımızı adli makamlara teslim ettiğimizi kamuoyuna duyururuz. Suç duyurusu metni ektedir, İsteyen tüm yurttaşlarımız, ekli dilekçeyi imzalamak ve adli makamlara iletmek suretiyle bireysel suç duyurusunda bulunabilirler.
Sığınmacı Hakları Platformu - 2 Şubat 2022
https://enternasyonaldayanisma.org/2025/01/06/tanju-ozcan-gocmen-dusmanligi-icin-hukuku-cignedigini-itiraf-etti/
6 Ocak
10lar medya: Anneleri sınır dışı edilen 5 Suriyeli çocuk Türkiye’de kimsesiz kaldı
Anneleri sınır dışı edilen, babaları kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden 5 Suriyeli çocuk Türkiye’de kimsesiz kaldı. Anne Fatim el Musa hakkında savcılık serbest bırakma kararı almasına rağmen, kendisi geri gönderme merkezine alınarak sınır dışı edildi.
https://x.com/10larMedya/status/1876370656138608662
7 Ocak
Bülent Şahin Erdeğer: İran’a iade edilmek istenen Hüsameddin Ferzizade idam edilebilir
Bir başka vakıa da Hüsameddin Ferzizade'nin başına gelenler. Kendisi blogunda Şiilik eleştirisi yaptığı için mürted ilan edilip 2014'te idam ile yargılandı. 2015'te Hapishanede ağır işkencelere maruz kaldı. Avukatları psikiyatrik hasta raporu aldırarak geçici olarak hapisten çıkartarak tutuksuz yargılanmasını sağladılar. O da bundan yararlanarak Türkiye'ye sığındı. Ancak 15 gün içinde İran'a iade edilme tehlikesiyle karşı karşıya. İade edilmesi idama gönderilmesi demek.
7 Ocak
Ahmad Kanjo: Rebal Mohamad bugün serbest bırakıldı
Rebal Mohamad bugün serbest bırakıldı elhamdülillah. Darısı tüm GGM mağdurlarına inşallah.
Rebal ve daha önce benzeri vakıalarla serbest bırakılanlar, Göç İdaresinin nasıl bir kötü ve sıradan işlev içinde olduğunun ispatıdır. Rebal buna maruz kalan yüzlerce kişiden sadece biri.
Bu tutumun derhal hukuki bir şekilde olacak şekilde değişmesi için çağrımızı yeniliyoruz!
Mahkemeden serbest bırakılanları GGM’ye almayın. İnsanları bir kod yüzünden sınır dışı etmeyin. Göç İdaresi’ndeki insanlarla olan ilişkiyi düzeltin. Yanlış yapan memurlara göz yummayın!
12 Ocak
Taha Elgazi, Esenyurt'ta internet kafede ırkçılar tarafından işkence edilen 10 yaşındaki çocuğun ailesini ziyaret etti
Baba, tehdit altında kaldığı için şikayetinden vazgeçecekmiş.
12 Ocak
IGAM, Türkiye'nin ve uluslararası toplumun mülteci politikalarının oluşmasında destek veriyor
İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (IGAM) Türkiye'nin ve uluslararası toplumun mülteci politikalarının oluşmasında mültecilerin seslerinin ve görüşlerinin süreçlere dahil edilmesinde büyük önem veriyor.
Bu bağlamda, siyasilerle, AB, UN ve çeşitli ülke büyükelçiliklerinin göç yetkilileri ile mülteci temsilcilerini sıkça bir araya getiriyoruz. Mültecilerin sorunlarının ve çözüm önerilerinin bu çevrelerce doğrudan doğruya duyulmasını sağlamaya çalışıyoruz. Son olarak yılbaşından önce (20 Aralık 2024)Türkiye'ye sürpriz bir ziyaret yapan Federal Almanya Dışişleri Bakanı Sayın Annalena Baerbock ile Ankara'da yaşayan bir grup mülteci dostumuzu, Federal Almanya Büyükelçiliğinde buluşturduk. Yüksek sayıda Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Federal Almanya'nın geri dönüş programlarının oluşmasında bu ve benzer temasların olumlu sonuçlar doğuracağı inancındayız.
https://www.facebook.com/story.php?story_fbid=10161522929363983&id=691973982&rdid=RhhsU2gmlei0ou1Z#
12 Ocak
Suriye izlenimlerini anlattılar
Suriye İzlenimlerini anlatan Murat Ayar, Ahmet Varol, Cevat Özkaya, Mehmed Göktaş, Rıdvan Kaya, Ahmet Ağırakça, Mustafa Eğilli, Hamza Türkmen, Hasan Güneş, Yılmaz Çakır, Muhammed Yorgancıoğlu, Mehmet Ali Aslan, Ümit Kudbay ve Taha el-Gazi’yi bu paylaşımda izleyebilirsiniz.
https://x.com/OZGURDER/status/1878355248495915208?t=rksJeDYfpUBDxzZ9Eo4_rw&s=19
12 Ocak
Göçmenlerle Kardeşiz Platformu, Kumkapı İl Göç İdaresi Koordinasyon Merkezi önünde eylem yaptı
Göçmenlerin haklarını savunmak ve yaşadıkları sistematik hukuksuzlukları gündem ederek giderilmesini talep etmek için Kumkapı'da İl Göç İdaresi Koordinasyon Merkezi önündeydik.
Herkesi toplumda göçmenlere yönelik ırkçılık ve ayrımcılık söylemini üreten faşist odakların karşısında #GöçmenlerleKardeşiz diyerek mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
https://x.com/gocmenlerle/status/1878436746423152739
17 Ocak
10lar Medya: Arnavutköy GBM’de tutulan Muhammed Salah serbest bırakılsın
Adli sicil kaydı temiz olan, hakkında sınır dışı kararı veya tahdid kodu bulunmayan Muhammed Salah, aylardır hukuka aykırı şekilde Arnavutköy Geçici Barınma Merkezi'nde tutuluyor Muhammed Salah 4 aydır, 2 yaşındaki kızına kavuşmayı bekliyor.
https://x.com/10larMedya/status/1879813509216874656
20 Ocak
Ahmad Kanjo: Hukuksuzluk en tepede
Siyasetçi değilim. Analizci de değilim. Ama şu görüşümü paylaşmak istiyorum: 2023’de Sinan Oğan Zafer Partisinin Cumhurbaşkanı adayı idi. %5 gibi iyi bir oran aldıktan sonra kendisini, taraflardan birini desteklemesi durumunda o tarafın kazanacağını düşündü ve o zaman cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekledi. Tabi bu desteğin o zaman en baş şartlarından biri sığınmacıların geri döneceği idi. Sinan Oğan aslında istediğini tam elde edemedi ama tüm sığınmacı politikasını içişler bakanının da değişmesiyle tamamen değiştirdi.
O zamandan beri, sığınmacılar artık tam rahat bırakılacak derken, bir anda acayip düşmanlık başlatıldı. Yüzlerce yalan paylaşıldı. Binlerce hesap sığınmacı düşmanlığına teşvik etti. Bunların maalesef ve maalesef hiçbirine doğru düzgün yanıt verilmedi.
Suriyeliler kardeşimizdir dendi. Ama Suriyeliler, o kelime söylenirken göç idaresi eliyle sınır dışı ediliyordu. Göç idaresinin de yaptığı, sanki devletle, iktidarla hiçbir alakası yokmuş gibi devam etti.
Yani Sinan Oğan aslında başardı. Ümit Özdağ ise muhalif olması dolayısıyla Sinan Oğan gibi bu konulardan bahsetmeden duramadı. Aynı düşmanlaştırma politikasına düne kadar devam etti. Evet, ikisi birbirileriyle çok kavga etti. Ama bence plana sadık kalındı. Çünkü geldiğimiz günde hala Suriyeliler Türkiye düşmanı yapılıyor.
Aileler dağıtılıyor. Hukuksuzluk en tepede. Hala buna müdahale yok. Hala çözüm yok. Ben şahsen üzerime düşeni yapıp bu konuda her zaman yazdım. Ama bunun sonuçları maalesef hiçbirimiz için iyi olmadı İyi olmamaya devam ediyor.
https://x.com/ahmad___kanjo/status/1881442693647040559?s=46
21 Ocak
10lar Medya: Halkı Suriyelilere karşı kışkırtan provokatör Ümit Özdağ’ın bu zamana kadar yaptıklarından sadece birkaçı
https://x.com/10larMedya/status/1881685678146060788
23 Ocak
Göçmenlerle Kardeşiz: HARRAN BARINMA MERKEZİ Mİ ÖLÜM KAMPI MI?
Bugün akşam saatlerinde içeriden gelen güvenilir kaynağımıza göre; Harran Geçici Barınma Merkezinde kötü koşullar altında yaşam mücadelesi veren göçmen kardeşlerimiz arasında özgürlüklerinden mahrum bırakılan iki göçmen kardeş (1. ve 4. koğuşlar), yaşadıkları çaresizlik nedeniyle intihar teşebbüsünde bulunmuştur.
Her iki kişi de hastaneye kaldırılmış olup sağlık durumlarına ilişkin henüz net bir bilgi bulunmamaktadır.
Barınma kamplarında yaşayan yüzlerce göçmenin üzerinde yarattığı derin psikolojik ve fiziksel baskıyı bir kez daha gözler önüne sermektedir.
İçişleri Bakanlığı’nı bu trajik olaya ilişkin derhal soruşturma başlatmaya ve kamp koşullarını iyileştirmek için acil adımlar atmaya çağırıyoruz. İnsan hayatının bu denli değersizleştirildiği bir durumu kabul etmiyoruz!
https://x.com/gocmenlerle/status/1882525469955821778?s=46
31 Ocak
Enab Baladi’nin hazırladığı podcastta, Taha Elgazi “Suriyelilerin geri dönüşü mümkün mü” sorusunu yanıtlıyor
Podcastimizde, Suriye’deki insan hakları mücadelesinin öncü isimlerinden biri olan Taha El Gazi ile Suriyelilerin Türkiye’ye göçü ve geri dönüşü üzerine önemli bir sohbet gerçekleştiriyoruz.
Taha El Gazi, yıllardır Suriyeli mülteciler ve onların yaşadığı zorluklar üzerine çalışan bir insan hakları savunucusu.
1. Bölümde Neler Konuşuluyor? Suriyelilerin geri dönüş süreci gerçekten mümkün mü? Geri dönüş için hangi adımlar atılmalı? Türkiye ve uluslararası toplumun rolü nedir?
2. Bölümde Neler Konuşuluyor? Suriye’nin şuanki ekonomik ve toplumsal durumu nasıl? Toplumsal gerilimler ve sağlıklı bir dönüş süreci için öneriler var.
https://www.youtube.com/watch?v=GZ_saq3A8Dg
17 Şubat
Avukat Abdülhalim Yıldırım: Yabancıların imza yükümlülüğü için uzaklara gönderilmesi uygulamasına son verilmeli
İdari yükümlülük olan yabancılar, davaları sonuçlanıncaya kadar imza vermesi gerekiyor. İstanbul’da Binkılıç, Arnavutköy, Silivri vs çok uzaklara mecbur etmek yerine (taksiyle 1500-1800TL) şehir içinde imza vermeleri mümkün değil mi? Mobil göç zaten.
https://x.com/yilmazhalim/status/1891454390814314786?s=46
18 Şubat
Yıldız Önen, Gülseren Yoleri ile Nourtani davasını konuştu (Can TV)
Konuşma kaydı aşağıdaki linkte.
https://x.com/cantv_tv/status/1891460846947090468
18 Şubat
Afganistanlı işçi Vezir Mohammad Nourtani’nin davası
Afganistanlı işçi Vezir Mohammad Nourtani’nin davası öncesi Avukat Kerim Bahadır Şeker ve EMEP Göç Büro Üyesi Hilmi Mıynat Evrensel'e anlattı.
Katledilen Afganistanlı işçi Nourtani’nin davası 19 Şubat'ta. Konuşma kaydı aşağıdaki linkte.
https://x.com/evrenselgzt/status/1891864406335603134?s=48&t=1jL3A7Vvc5c_XbG2EMl6Rw
18 Şubat
Dünyada ve Türkiye'de göçmenlerin durumu ne? – Yıldız Önen (İlke TV)
Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı Üyesi Dr. Yıldız Önen, “GGM'lerde insanların avukatlarıyla görüşemediği bilgisini alıyoruz. Suriyeliler açısından bir rahatlama söz konusu değil” dedi.
İzlemek için: https://youtube.com/watch?v=z63Y0FFGLw8
https://x.com/ilketvcomtr/status/1891521347286602008?s=48&t=U8xvGe2vHOD3XVtz_XNA4A
18 Şubat
Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı’ndan Nourtani davasına çağrı: “İş kazası değil cinayet” (Enternasyonal Dayanışma)
Afganistanlı mülteci maden işçisi Vezir Muhammed Nourtani’nin katledilmesinin “ırkçı bir iş cinayeti” olduğunu belirten Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı üyesi Yıldız Önen, 19 Şubat’ta görülecek karar duruşmasına katılım çağrısı yaptı.
Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı, Zonguldak’ta ruhsatsız işletilen bir maden ocağında kayıtsız ve güvencesiz çalıştırılıp katledilen Afganistanlı mülteci işçi Vezir Muhammad Nourtani’nin, 19 Şubat’ta Zonguldak 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde karar duruşması görülecek.
Duruşmaya çağrı için İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan İnsan Hakları Derneği’nde açıklama yapıldı. Açıklamaya çok sayıda hak savunucusu katıldı.
“Patronu tarafından öldürülüp cesedi yakılan Vezir Muhammad Nourtani için adalet” pankartının açıldığı toplantıda konuşan Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı üyesi Yıldız Önen, Nourtani’nin davasının mütalaasının açıklandığını ve “iş kazası” olarak tanımlandığını anımsattı.
“Kabul etmiyoruz”
Nourtani’nin ölümünün “ırkçı bir iş cinayeti” sonucu meydana geldiğini vurgulayan Yıldız Önen, “Hiçbir işçi sağlığı ve güvenliği önlemini yerine getirmemek, işçileri sigortasız çalıştırmak, her tür denetimden kaçınmak üzere iktidarın da göz yummasıyla kaçak ocak işleten patronların, işçileri bizzat yakarak öldürse dahi cezalandırılmak istenmediği bu düzeni kabul etmiyoruz.
Vezir Muhammed Nourtani’nin kaçak ocaklarda çalışmak zorunda kalan, patronlar tarafından ‘harcanabilir işçiler’ olarak görülen ve yaşamına kastedilen binlerce göçmenden biri olduğunu, patronların gözünde işçilerinin yaşamının kaçak madenlere kesilen para cezasından daha ucuz olduğunu, göçmen bir işçinin bedeninin yakılmasının hastaneye götürülmesinden daha kolay göründüğünü biliyoruz. Patronların cezasızlıkla ödüllendirilmek istendiği iş cinayetlerinden birini daha kabul etmiyoruz” diye belirtti.
Yıldız Önen, herkesi davanın takipçisi olmaya çağırdı.
Sahiplenme çağrısı
Ardından konuşan Mıhçı, davanın partiler üstü bir dava olduğunu belirterek, “İnsan haklarına saygısı olan her yapının, her kişinin ses vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Çarşamba günü görülecek olan karar davasında herkesin orada olmasını ve mahkeme önünde bir direnç sağlanmasını önemli buluyoruz. Biz örgütümüzle orada olacağız” diye konuştu.
Açıklamanın tamamı şöyle:
“İş kazası değil cinayet!
Emperyalizmin, savaşların ve kapitalizmin ürettiği yoksulluk, eşitsizlik ve şiddetin sonucu olarak göç etmek zorunda kalan insanlar; dünyanın birçok yerinde ve Türkiye’de kayıtsız göçmen işçiler olarak ırkçı ayrımcılığa, emek sömürüsüne maruz kalmakta, sıklıkla da iş cinayetlerinde ölmektedir.
Çoğu zaman basına yansımayan göçmen işçi cinayetleri; zaten kayıtsız olan işçinin ölümüne dair soruşturma dahi açılmamasıyla, işçilerin ailelerinin sınır dışı edilmekle tehdit edilmesiyle, patronların işçilerin ailelerine bir miktar para vermesiyle sonuçlanmaktadır.
Zonguldak’ta ruhsatsız işletilen bir maden ocağında kayıtsız ve güvencesiz çalıştırılan Afganistanlı göçmen işçi Vezir Mohammad Nourtani’nin 9 Kasım 2023’te kaçak maden ocağı sahipleri tarafından öldürülmesi ve bedeninin yakılarak yok edilmek istenmesi göçmen işçi cinayetlerinde vahşetin bir örneği olmuştur.
Nourtani’nin öldürülmesi üzerine açılan davayı göçmen mücadelesinin bir parçası olarak görüyor ve yargılamada gelinen aşama hakkında kamuoyunu bilgilendirmek istiyoruz.
Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve karar aşamasına gelinen davada, savcılık mütalaası dosyaya girmiştir. Nourtani’nin öldürülmesi ve bedeninin yakılması tanıdık bir gerekçeyle cezasız bırakılmak istenmektedir: iş kazası.
Nourtani’nin vücudundaki kırıkları ve kan izlerini vagon çarpması olarak değerlendiren ve ölümünü kaza olarak nitelendiren savcılığın mütalaasında istenen cezalar şöyledir:
Hâlihazırda tutuklu bulunan kaçak maden ocağının sahipleri, eski MHP Gelik Belde Başkanı Hakan Körnöş, Enver Gideroğlu ve Sercan Kayabaş için “bilinçli taksirle öldürme” suçundan iki yıldan altı yıla kadar, Nourtani’nin bedenini yakanlardan biri olan tutuklu sanık Ahmet Aydın ve Eray Demiro için “suç delillerini yok etme” suçundan altı aydan beş yıla kadar, diğer bir suç ortağı olan, kömür ticareti işiyle uğraşan Alaattin Çayırlı için ise “bildirim yükümlülüğünün ihlali” suçundan bir yıla kadar hapis ya da adli para cezası istenmiştir.
Sanıkların duruşmalarda verdikleri ifadelerden Vezir Muhammed Nourtani’yi madende fenalaştıktan sonra hastaneye götürmeyip öldürmeye karar verdikleri, “hastaneye götürürsek başımız belaya girer” “Bu adamın kimliği yok, Afgan zaten, yakalım” dedikleri, Nourtani henüz hayattayken sırf göçmen olduğu için ölümünde beis görmedikleri açıkça görülmektedir.
Yargılama süreci boyunca birbirlerini ele veren, suçlarını itiraf niteliğinde beyanları bulunan sanıklar 2 yıl, 4 yıl gibi infaz süreleriyle tahliye edilmek istenmektedir.
Nourtani’nin ölümünün ırkçı bir iş cinayeti sonucu olduğu ne kadar açıksa da savcılık göçmen bir işçinin öldürülmesini “iş kazası” olarak nitelendirmekte, Nourtani’nin bedenini “delil” yakılmasını ise “delil yok etme”den ibaret görmektedir.
Hiçbir işçi sağlığı ve güvenliği önlemini yerine getirmemek, işçileri sigortasız çalıştırmak, her tür denetimden kaçınmak üzere iktidarın da göz yummasıyla kaçak ocak işleten patronların, işçileri bizzat yakarak öldürse dahi cezalandırılmak istenmediği bu düzeni kabul etmiyoruz.
Vezir Muhammed Nourtani’nin kaçak ocaklarda çalışmak zorunda kalan, patronlar tarafından “harcanabilir işçiler” olarak görülen ve yaşamına kastedilen binlerce göçmenden biri olduğunu, patronların gözünde işçilerinin yaşamının kaçak madenlere kesilen para cezasından daha ucuz olduğunu, göçmen bir işçinin bedeninin yakılmasının hastaneye götürülmesinden daha kolay göründüğünü biliyoruz.
Patronların cezasızlıkla ödüllendirilmek istendiği iş cinayetlerinden birini daha kabul etmiyoruz.
Nourtani’nin katillerinin yargılandığı davanın duruşması 19 Şubat saat 14.00’te Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. Göçmen ve Mülteci Dayanışma Ağı olarak cinayetten sorumlu tüm faillerin en ağır cezaları alması için, göçmen işçiler için adalet talebiyle davanın takipçisiyiz.
Tüm kamuoyunu, iş cinayetlerinin “kaza” olarak nitelendirilmesine karşı ölüme mahkum edilen tüm göçmen işçiler için davanın takipçisi olmaya çağırıyoruz.”
https://enternasyonaldayanisma.org/2025/02/18/gocmen-multeci-dayanisma-agindan-nourtani-davasina-cagri-is-kazasi-degil-cinayet/
19 Şubat
Göçmenlerle Kardeşiz: Mısırlı tıp öğrencisi deport edilmesin
Müslüman Kardeşler davasından yargılanan Mısırlı tıp öğrencisi, ülkesinde işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı ve can güvenliği tehlikeye girdiği için Gürcistan’a sığınmak zorunda kaldı. Oradan deport edilmek istenince Türkiye’ye geldi. Ancak 40 günden fazladır İstanbul Havalimanı’nda tutuluyor ve Mısır’a gönderilmesi için baskı yapılıyor.
İstanbul 15. İdare Mahkemesi, Mısır’a iadesi halinde işkence göreceğini açıkça belirterek yürütmeyi durdurma kararı verdi. Buna rağmen hiçbir adım atılmadı ve göçmen kardeşimiz serbest bırakılmadı.
Mahkeme kararına rağmen, bir genci işkence ve ölüm riski taşıyan bir ülkeye göndermeye çalışmak hukuka aykırıdır ve kabul edilemez! Bu hukuksuz ve vicdansız uygulamaya derhal son verilmelidir! Yetkilileri, hukuk kurallarının gereğini yerine getirmeye ve halkımızı kardeşimize sahip çıkmaya davet ediyoruz.
https://x.com/gocmenlerle/status/1891909172351901729?s=46
5 Mart
İbrahim Ergin: Sanki İsrail’in Filistin’inde Ramazan ayı geçiriyoruz
Emniyet Genel Müd., bu mübarek ayda ülkemize sığınmış muhacirlerin evlerine sahur vakti operasyonları düzenliyor, soruşturma dosyalarında hiçbir somut suçlama yok, zalim ülkelerinin kötü niyetli şahitlikleri ile kirletilen masum erkek, kadın, çocuk ve yaşlılar.
Sanki İsrail’in Filistin’inde Ramazan ayı geçiriyoruz. Emniyet güvenlik istihbarat makamlarının akıl vicdan sahibi bir İçişleri Bakanı tarafından Boraltan köprüsünün de anlamı gözetilerek özellikle orta asya kökenli Türk ve Müslümanların yaşadığı bu zulmü sonlandırmasını dilerim
https://x.com/erginibrahm/status/1897549998297960844
6 Mart
Avukat Sümeyye Keser: Duruşma Bilgilendirmesi
Gaziantep’te henüz 15 yaşındaki Suriyeli çocuğa yönelik gerçekleştirdikleri eylemler sebebiyle sanıklar; Kasten Yaralama, Çocuğun Nitelikli Cinsel istismarı ve Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma suçlarından yargılanacaktır.
İlk duruşma 10 Mart Pazartesi günü saat 11.20’de Gaziantep 15. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek olup bilginize sunarız.
https://serbestiyet.com/haberler/suriyeli-cocuga-iskence-dovuldu-kacirildi-dili-yakildi-vucuduna-anahtar-sokuldu-oldu-sanilip-yol-kenarina-atildi-154235/
6 Mart
Serbestiyet dün duyurdu; Uygur göçmen Mutellip Memet 3 ay sonra bugün serbest bırakıldı: “Türkiye’ye teşekkürler”
Uygur göçmen Mutellip Memet’in komşusunun şikayeti sonrası savcılıktan serbest bırakılmasına rağmen üç aydır geri gönderme merkezinde tutulduğu Serbestiyet’in dünkü haberiyle ortaya çıkmıştı. Memet’in tutukluluğu ve yaşı küçük 4 çocuğunun 19 yaşındaki ağabeyleriyle kalmasına kamuoyundan tepkiler geldi. Tepkiler üzerine bugün serbest kalan Memet, Serbestiyet’e konuştu: “Türkiye’ye teşekkürler.”
Ankara Altındağ’da beş çocuğuyla birlikte şartlı mülteci olarak yaşayan Çin vatandaşı Uygur göçmen Mutellip Memet’in (51) yaklaşık üç aydır geri gönderme merkezinde tutulduğu, Serbestiyet’in dünkü (5 Mart) haberiyle gündeme gelmişti.
Mutellip Memet’in geri gönderme merkezinde tutulması ile, anneleri de 2021’de sınırdışı edilen ve Türkiye’ye girişine izin verilmeyen, yaşları 9 ile 5 arasında değişen dört küçük çocuğun 19 yaşlarındaki ağabeyleriyle baş başa kalması, sosyal medyada tepkilere neden oldu.
30 gün içinde Türkiye’den ayrılması gerekecek
Kamuoyundaki tepkilerin ardından Mutellip Memet, bugün sabah saatlerinde geri gönderme merkezinden serbest bırakılarak çocuklarına kavuştu.
Şartlı mülteci statüsü iptal edilen Mutellip Memet’e, 30 gün içinde kendisini mülteci olarak kabul edecek ülke bulması bildirildi.
Mutellip Memet, tahliyesi sonrası Serbestiyet’e, “Türkiye’ye, duyarlılık gösteren Türkiye kamuoyuna teşekkür ediyorum” dedi.
https://serbestiyet.com/haberler/ozel-haber-serbestiyet-dun-duyurdu-uygur-gocmen-mutellip-memet-3-ay-sonra-bugun-serbest-birakildi-turkiyeye-tesekkurler-199049/
8 Mart
Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerine dair basın açıklaması yapıldı
8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle Göç ve Diaspora Vakfı, Nuzugum, ETHR ve UDTSB iş birliğiyle bir basın açıklaması yapıldı. Düzenlenen programda, Kadın Diasporası İletişim Başkanı Ayşe Müzeyyen Taşçı, Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlallerine dair bir konuşma yaptı.
Taşçı, “Doğu Türkistan’da 1949’dan bu yana devam eden Çin işgali, Uygur halkı üzerinde ağır baskılar uygulamakta ve özellikle kadınlar üzerinden aile yapısını hedef almaktadır. “Toplama kampları” adı altında milyonlarca Uygur, zorla tutulmakta, asimilasyon politikalarına maruz bırakılmakta ve insanlık dışı koşullarda yaşamaya zorlanmaktadır. Bugün, Doğu Türkistanlı kadınların sessiz çığlığına ses olmak ve yanlarında olduğumuzu bir kez daha dile getirmek için bir araya geldik” dedi.
https://www.instagram.com/gocvediasporagdv/p/DG-1WU9sb-X/?img_index=1
12 Mart
Uluslararası Irk Ayrımcılığı ile Mücadele Günü için eyleme davet
Bu anlamlı gün vesilesiyle, “Göçmenlere yönelik ırkçılığa son!” demek için 15 Mart Cumartesi günü Şişhane Meydanı’nda buluşuyoruz.
Herkesi dayanışmaya ve mücadeleye çağırıyoruz!
Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı
15 Mart 2025, 14.30
Şişhane Meydanı
https://x.com/Goc_Dayanisma/status/1898681656619225446
21 Mart
Ahmed Kanjo: Göç idaresi ne demek?
(Suriyeli) Arkadaşım üniversite okuyor ve devlet üniversitesine sadece hazırlık için şimdiye kadar 100 bin TL verdi. 2024’te göç idaresinin çağrısıyla verilerini güncellemek için gidiyor. Memurlar ona; gelmene de gerek yoktu, her şeyin tamam deyip yeni kimlik veriyor. Üç, dört gün sonra arkadaşım e-devlete baktığında adres kaydının bulunmadığını fark ediyor.
Oturduğu evin sahibine gidiyor ve ondan onunla beraber notere gidip kira sözleşmesini noterde onaylayıp yeniden göç idaresine gidip adresini yenilemeye çalışıyor. Ama ev sahibi bunu kabul etmiyor. Gidin başka bir ev bulun diyor. Şimdi çözüm sun bize sevgili göç idaresi.
Bir aile 8 yıldır oturduğu bu evi kiraların arttığı ve ailesinin zaten Suriye’ye dönmeye düşündüğü bu dönemde artık zaten kimliğin çalışıp çalışmamasını önemsemediği bir durumda ne yapsın? Okulu için ve daha sadece hazırlık için bu kadar parayı devlet üniversitesine veren arkadaşım neden kimliği işlevsiz edilmiş bir şekilde sokaklarda dolaşsın? Bir üniversite öğrencisi neden bunu yaşamak zorunda kalsın?
https://x.com/ahmad___kanjo/status/1903282629866070428?s=46
22 Mart
Göçmenlerle Kardeşiz: 6 Yaşındaki Suriyeli Fatma Muhammed’in Şüpheli Ölümü Aydınlatılsın!
Ankara Altındağ’da yaşayan Fatma Muhammed sabah evden çıktı ve bir daha geri dönemedi. Fatma'yı aramaya başlayan ailesi, terk edilmiş bir binanın önünde hırkasını ve kan izlerini buldu. Birkaç metre ileride ise çıplak halde Fatma'nın cansız bedenine ulaşıldı.
İlk adli tıp raporu köpek saldırısı dese de kıyafetlerinin ve cesedinin ayrı yerlerde gömülü bulunması, olayın sadece hayvan saldırısıyla açıklanamayacağını gösteriyor. Taciz şüphesiyle gözaltına alınan ve bir yıl sonra serbest bırakılan bir kişinin de bulunduğu davada acılı aile adalet bekliyor.
Yetkililerin sessiz, kamuoyunun tepkisiz kaldığı bu davaya göçmenlerle kardeşiz olarak ses veriyoruz! Fatma’nın ölümü tüm yönleriyle araştırılsın, aile ve kamuoyu şeffaf bir şekilde bilgilendirilsin ve sorumlular derhal cezalandırılsın!
https://x.com/gocmenlerle/status/1903497985050218889?s=46
29 Mart
Araştırma: Türkiyeliler ve Suriyeliler Arasında Ötekilik Endeksi
Vicdan Vakfı’nın Şubat 2025’te yayınladığı ilk araştırma raporu, Türkiye’de Suriyeliler ve Türkiyeliler arasında ötekilik algısını analiz eden dikkat çekici bir bilimsel adım oldu. “Vicdan hareketi”nin toplumsal diyaloğu güçlendirme hedefiyle örtüşen bu çalışma, yalnızca kavramsal değil, somut veriyle toplumsal ayrışmanın haritasını sunuyor.
https://www.vicdanvakfi.org/post/ara%C5%9Ft%C4%B1rma-t%C3%BCrkiyeliler-ve-suriyeliler-aras%C4%B1nda-%C3%B6tekilik
8 Nisan
Taha Elgazi, Suriyeli göçmenlerin eğitim durumunu yayınladı
Taha Elgazi, Suriyeli göçmenlerin eğitim durumunu gösteren bir liste yayınladı
10 Nisan
Harmony Projesi, Nourtani için video yayınladı
Vezir Muhammed Nourtani, çalıştığı kaçak madenin sahipleri tarafından cesedi yakılan bir Afgan göçmen işçi. Deliller Nourtani'nin bir böbreğinin olmadığını ve bedeni yakıldığında hayatta olabileceğini, yani bunun bir iş kazası değil cinayet olduğunu işaret ediyor.
Olayın üzerinden 1.5 yıl geçti ve mahkeme yarın, 11 Nisan günü. Bu davadan çıkacak emsal karar, benzer olaylarda adaletin sağlanmasına adına öncülük yapabilir.
https://www.instagram.com/reel/DIRVONRNC0W/?igsh=MWhkYTRsZmYyMjkzeQ%3D%3D
22 Nisan
Göçmenlerle Kardeşiz: Naya’nın Duruşmasında Yanındayız!
Eski erkek arkadaşı tarafından silahlı saldırıya uğrayan Suriyeli öğrenci arkadaşımız Naya Alsaffan’ın duruşması perşembe günü saat 10.00’da Anadolu Adliyesi’nde görülecek.
Naya Alsaffan'ın yanında olduğumuzu duyuruyoruz. Bu dava sadece Naya’nın davası değil, susturulmaya çalışan ve şiddete uğrayan tüm kadınların davası.
Herkesi duruşma gününe, Naya ile omuz omuza olmaya davet ediyoruz. Kadınlara ve göçmenlere yönelik şiddetin cezasız kalmaması için adalet istiyoruz!
https://x.com/gocmenlerle/status/1914655599050035220?s=46
2 Mayıs
Taha Elgazi: Harran Geçici Barınma Merkezinden 125 kişi serbest bırakıldı
Bu çocuk annesiyle 8 aydır beri Harran geçici barınma merkezindeydi. Aylar önce Harran geçici barınma merkezinde bulunan Suriyeli sığınmacı kardeşlerimiz bize ulaşıp oradaki gayri insani durumlarını bize ilettiler. Ardından kardeşlerimizin durumunu takip edip, farklı kurumlarla iletişime geçtik. Bugün Allah'a şükür yaklaşık 125 kişi serbest bırakıldı.
Merkezden ayrılan yaşlı amcalarımız ve kadınların çoğu, gözyaşlarına boğularak bize ulaştı ve minnettar olduklarını dile getirdiler.
O gözyaşlarına şahit olmak vicdanımı paramparça etti; ne acıdır ki, artık çocukların, kadınların ve hastaların özgürlüğü için, insanlığın en temel hakkı olan hürriyet için mücadele ettiğimiz bir çağda yaşıyoruz...
5 Mayıs
Suriyeli insan hakları savunucusu Ahmed Katia’ya destek çağrısı
Değerli İnsan Hakları Savunucuları,
Suriyeli insan hakları aktivisti Ahmed Katia’nın Türkiye’de maruz kaldığı haksız gözaltı ve suçlamalara dikkatinizi çekmek istiyoruz. Ahmed Katia, Türkiye’deki Suriyelilere yönelik nefret söylemi ve ırkçılığa karşı yürüttüğü insan hakları çalışmaları nedeniyle Fransa adına casusluk yapmakla suçlanmaktadır.
Bu suçlamaların asılsız olduğuna ve Ahmed Katia’nın barışçıl insan hakları mücadelesinden kaynaklandığına inanıyoruz. Katia, evrensel insan hakları değerlerini savunduğu için cezalandırılmaktadır.
Ahmed Katia’nın davasının ilk duruşması 26 Mayıs 2025 tarihinde İstanbul Çağlayan Adliyesi 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecektir. Dosya numarası 2025/2’dir. Katia’nın bir avukatı olup olmadığına dair henüz kesin bir bilgimiz bulunmamaktadır. Bu nedenle kendisine ivedilikle hukuki destek sağlanması büyük önem taşımaktadır.
Tüm insan hakları savunucularını Ahmed Katia’ya destek olmaya ve bu haksızlığa karşı seslerini yükseltmeye davet ediyoruz. Duruşmaya katılarak, sosyal medyada paylaşım yaparak ve uluslararası kamuoyunu bilgilendirerek Katia’nın serbest bırakılması için birlikte baskı oluşturabiliriz.
Adalet ve insan hakları için birlikte mücadele edelim.
Saygılarımızla,
Zeki Aldroubi
12 Mayıs
Av. İbrahim Ergin: Özbek Alim Alisher Tursunov Özbekistan’a hukuksuz şekilde gönderildi
TÜRKİYE’DEKİ EN ÖNEMLİ ÖZBEK ÂLİMLERİNDEN ALİSHER TURSUNOV HOCA ÇARŞAMBA GÜNÜ İTİBARİ İLE KAYIPTI. EMNİYET GÜÇLERİ EVİNDEN TORBA SORUŞTURMA DOSYASI VAR GERKÇESİ İLE ALDI. UZUN SÜREN İFADESİNDE SUÇ İSNADI YOKTU.
İSLAMİ MUTEDİL ÇALIŞMALARI VE ÖZBEKİSTAN’IN RAHATSIZ OLUŞU İLE İLGİLİ SORU VE İTHAMLARLA YÜZLEŞTİ SONRA ADLİ YOLARAK YAPILACAK BİRŞEY OLMADIĞINDAN GÖÇE TESLİM EDİLDİ. GÖÇ, CUMA GÜNÜ ACİL OLARAK SINIRDIŞI ETMEK İSTEDİ, KONU SAHİPLENİNCE EDİRNE’YE SEVK EDİLDİ. EDİRNE GÖÇ İDARESİ BÜNYESİNDE İSTİHBARAT KONTROLÜNDE TUTULDU.
CUMARTESİ TEKRAR İSTANBUL’A GETİRİLDİ. YASAL SİSTEME SOKULMADAN KAYIP ETTİRİLEREK ÖZBEKİSTAN DEVLETİNE USULSÜZ ŞEKİLDE İADE EDİLDİ. ÖZBEKİSTAN’DA ÂLİM SAYISI ÇOK AZDI DAHA DA AZALACAK KİMİN YÜZÜNDEN?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ TÜKİYE BORALTAN KÖPRÜSÜ OLMAYACAK DEMİŞTİ. KIBRIS’DA ÜLKEMİZİ 3 KURUŞA SATAN ÖZBEKİSTAN’DA BU JESTİ YAPMAK İÇİN KİMİN ÇIKARI VARDIR. OYSAKİ İLTİCA, EN TEMEL HAKTIR, SIĞINANI İADE ETMEK HUKUKEN DİNEN VE VİCDANEN CAİZ DEĞİLDİR. BORALTAN KÖPRÜSÜ MÜTEAHHİTLERİ YARGILANMALIDIR; MAHKEME VE VİCDANLARDA.
https://x.com/erginibrahm/status/1921848839301943400
14 Mayıs
Av. İbrahim Ergin: Acil dua ve destek taleplidir. Lütfen vicdan sahibi olan yetkililer harekete geçsin, bir çocuk daha GGM’lerde ölmesin!
Rusya Federasyonu (Dağıstan) vatandaşı, ülkemizde 4 yıldır ikamet izni ile ikamet eden, Ramazan arifesinde Umre seyahati için havalimanında Risk analiz birimince hukuk ve mantığa aykırı şekilde tutulan A.K. isimli kadın, İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne bağlı İnceğiz Geri Gönderme Merkezi’nde 7,5 aylık hamile olması ve refakatinde 2 yaşında çocuğu bulunmasına karşın 28.03.2025 tarihi itibari ile ısrarla tutulmaya devam edilmektedir.
Hamileliğe bağlı olarak düşük yaşamasına neden olacak birçok kriz yaşanmış, hastane veya sağlık ocağı sevkleri ile durum geçiştirilmeye çalışılmıştır. Ancak bu akşam geçirdiği atak nedeni ile ambulans ile acil şekilde Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Kadın doğum Acil Servisine alındığı ve yatışının yapıldığı öğrenilmiştir.
Yakın zamanda aynı GGM’de hamile bir kadının düşük yapmasına neden olunmuştur. 2 yaşındaki çocuğu sevk nedeni ile gün içerisinde dışarıda akrabası olmayan birisine teslim edilmiş ve anneden ayrılmıştır.
Güvenlik Uzmanlarına Çağrım; Ekteki tutanağı kamu kurumlarındaki incelesin, kadın ve diğer arkadaşlarının yeri belli, tekrar mülakat yapılsın, 4 yıldır ülkemizde ikamet izni edinen, eczacılık mezunu, 3 kişi umreye gidince mi yabancı terörist olarak ilan edilmiştir?
Ülkeden çıkış yaparken alıkonulmalarına rağmen sanki ülkeye giriş yaparken tutulmuşlar gibi yazılması durumun özensizliğini ayrıca göstermektedir.
Göç yetkilileri, emniyet güvenlik makamlarının geri adım atmaması nedeni ile çocuk ölse bile annenin serbest bırakılmayacağını ve geri adım atılmayacağını ifade etmektedir. Lütfen vicdan sahibi olan yetkililer harekete geçsin, bir çocuk daha GGM’lerde ölmesin!
https://x.com/erginibrahm/status/1922405928340480067
17 Mayıs
Taha Elgazi gözaltına alındı
Suriyeli aktivist Taha el-Gazi, gözaltına alınarak Geri Gönderme merkezine sevk edildi. Yaklaşık 14 yıldır Türkiye’de yaşayan el-Gazi’nin T.C vatandaşlığı anlamsız gerekçelerle iptal edilmişti. Türkiye’deki Suriyelilerin sorunlarıyla uğraşan el-Gazi’ye yönelik bu tutum kabul edilemez. El-Gazi’den haber alamayan ailesi endişeli. El-Gazi, bir an önce serbest bırakılmalıdır.
https://x.com/refugeeagency1/status/1923739788290465824
17 Mayıs
SIĞINMACI HAKLARI PLATFORMU: Taha Elgazi ne için gözaltına alındı ve nerede?
Türkiye’de mülteci hakları alanındaki pratik çalışmalarıyla tanınan ve özellikle Suriye kökenli bireylerin karşı karşıya bulundukları sorunların çözümü konusunda hak savunuculuğu yapan Taha Elgazi, dün akşam hukuki açıdan kabul edilebilir olmayan biçimde evinden alınmıştır.
Elgazi, 16 Mayıs 2025 Cuma akşam saatlerinde evine gelen ve polis olduğunu söyleyen sivil kıyafetli 5 kişi tarafından “adres teyidi” gerekçesiyle arabaya bindirilerek götürülmüştür. İki arabayla evden ayrılan polisler, nereye götürüldüğü konusunda kendisine ve ailesine bilgi vermemişlerdir. Bunun üzerine ailesi Küçükçekmece İkitelli Polis Merkezine, avukatı ise İstanbul Emniyet Müdürlüğüne giderek bilgi almaya çalışmış, ancak herhangi bir bilgiye erişememiştir. Gece yarısından sonra telefonu açılmış, whatsap mesajlarına cevap verebilmiş ve hakkında “G-207 idari tahdit kodu” olduğunu bilgisinin kendisine verildiğini yazmıştır.
Taha Elgazi’nin alınma biçimi, ne için alındığı hakkında bilgi verilmemesi, eşine nereye götürüldüğü hakkında bilgi verilmemesi, İstanbul’daki Emniyet birimlerinden de nerede olduğuna dair bir açıklamanın yapılmamış olması nedeniyle ailesi ve arkadaşları endişe içinde beklemektedir. Elgazi, Türkiye’deki göçmenler ve hak temelli STK’lar tarafından da yakından tanınmakta ve onunla ilgili durum sosyal uyum çabaları bakımından da önem arz etmektedir.
Taha Elgazi’ye ihtiyaç duyulan hukuki korumanın sağlanabilmesi bakımından öncelikle hangi sebeple gözaltına alındığı ve nerede olduğu hakkında ailesine ve avukatlarına bilgi verilmesi kanuni bir zorunluluktur. Bu durum, kanuni bir zorunluluktan da öte, ailesi ve arkadaşlarının korku ve endişeyle dolu bekleyişlerine son verilmesi için insani bir gerekliliktir.
Son aldığımız bilgiye göre Taha Elgazi’nin eşi de Arnavutköy göç idaresine götürülmek üzere gözaltına alınmıştır.
Taha Elgazi’nin durumu, bir kişinin gözaltı sürecindeki hakları açısından kaygı verici olduğu kadar, aynı zamanda toplumdaki sosyal uyuma vereceği zarar açısından da kaygı vericidir. Taha Elgazi’nin ailesine ve avukatlarına ivedilikle nerede olduğu ve hangi gerekçeyle gözaltına alındığı bilgisinin verilmesi hukukun en temel gereğidir.
17 Mayıs
Taha Elgazi ne için gözaltına alındı ve nerede?
Suriyeli İnsan hakları aktivisti Taha el-Gazi’nin gözaltına alınarak İstanbul dışındaki bir Geri Gönderme Merkezine sevk edildiği öğrenildi.
Kendisinden sağlıklı haber alamayan ailesinin ise oldukça endişeli olduğu ifade edilmekte. 16 Mayıs cuma günü akşam saatlerinde sivil memurlarca evinden alınan ve nedenine ilişkin hiçbir açıklamada bulunulmayan El-Gaziden şuana kadar bir haber yok.
Sığınmacı Hakları Platformu konuya ilişkin şu açıklamayı yaptı:
Türkiye’de mülteci hakları alanındaki pratik çalışmalarıyla tanınan ve özellikle Suriye kökenli bireylerin karşı karşıya bulundukları sorunların çözümü konusunda hak savunuculuğu yapan Taha Elgazi, dün akşam hukuki açıdan kabul edilebilir olmayan biçimde evinden alınmıştır.
Elgazi, 16 Mayıs 2025 Cuma akşam saatlerinde evine gelen ve polis olduğunu söyleyen sivil kıyafetli 5 kişi tarafından “adres teyidi” gerekçesiyle arabaya bindirilerek götürülmüştür. İki arabayla evden ayrılan polisler, nereye götürüldüğü konusunda kendisine ve ailesine bilgi vermemişlerdir. Bunun üzerine ailesi Küçükçekmece İkitelli Polis Merkezine, avukatı ise İstanbul Emniyet Müdürlüğüne giderek bilgi almaya çalışmış, ancak herhangi bir bilgiye erişememiştir. Gece yarısından sonra telefonu açılmış, whatsap mesajlarına cevap verebilmiş ve hakkında “G-207 idari tahdit kodu” olduğunu bilgisinin kendisine verildiğini yazmıştır.
Taha Elgazi’nin alınma biçimi, ne için alındığı hakkında bilgi verilmemesi, eşine nereye götürüldüğü hakkında bilgi verilmemesi, İstanbul’daki Emniyet birimlerinden de nerede olduğuna dair bir açıklamanın yapılmamış olması nedeniyle ailesi ve arkadaşları endişe içinde beklemektedir. Elgazi, Türkiye’deki göçmenler ve hak temelli STK’lar tarafından da yakından tanınmakta ve onunla ilgili durum sosyal uyum çabaları bakımından da önem arz etmektedir.
Taha Elgazi’ye ihtiyaç duyulan hukuki korumanın sağlanabilmesi bakımından öncelikle hangi sebeple gözaltına alındığı ve nerede olduğu hakkında ailesine ve avukatlarına bilgi verilmesi kanuni bir zorunluluktur. Bu durum, kanuni bir zorunluluktan da öte, ailesi ve arkadaşlarının korku ve endişeyle dolu bekleyişlerine son verilmesi için insani bir gerekliliktir.
Son aldığımız bilgiye göre Taha Elgazi’nin eşi de Arnavutköy göç idaresine götürülmek üzere gözaltına alınmıştır.
Taha Elgazi’nin durumu, bir kişinin gözaltı sürecindeki hakları açısından kaygı verici olduğu kadar, aynı zamanda toplumdaki sosyal uyuma vereceği zarar açısından da kaygı vericidir. Taha Elgazi’nin ailesine ve avukatlarına ivedilikle nerede olduğu ve hangi gerekçeyle gözaltına alındığı bilgisinin verilmesi hukukun en temel gereğidir.
SIĞINMACI HAKLARI PLATFORMU
19 Mayıs
Taha Elgazi Suriye’den sağ salim olduğu haberini paylaştı
Aziz ve Kıymetli hocalarım, her şey için Allah'a şükür, şu an eşimle birlikte Öncüpınar sınır kapısındayız, Suriye tarafındaki kısımda.
Cuma günü akşam evden alınıp beni Vatan Caddesi'ndeki Emniyet Müdürlüğü'ne sevk ettiler, ardından Arnavutköy GGM, sonra hiç beklemeden Aydın GGM'sine.
En mantıklı ve eşim GGM’lerde kalmaması için gönüllü dönüş evraklarına İmza Attım.
Emniyet müdüründeki rapora istinaden üzerime yazılan rapor provokatör eylemlerine katılmaktır.
Herkese teşekkür ederim Allah sizlerden razı olsun Allah'ın izniyle tekrar en kısa zamanda Türkiye'ye pasaport üzerinden yasal bir şekilde giriş yapacağım.
19 Mayıs
SIĞINMACI HAKLARI PLATFORMU: BASIN AÇIKLAMASINA DAVET
Suriyeli insan hakları aktivisti Taha Elgazi Cuma günü, eşi Cumartesi günü evlerinden alınarak Geri Gönderme Merkezine alındılar.
Taha Elgazi’nin nerede olduğu, neden gözaltına alındığını uzun süre öğrenemedik.
19 Mayıs Pazartesi sabahı sınır dışı edildiklerini öğrendik.
Bu konuda kamuoyunu bilgilendirmek adına düzenleyeceğimiz Taha Elgazi’nin video ile katılacağı basın toplantısına davetlisiniz.
SIĞINMACI HAKLARI PLATFORMU
Yer: MAZLUMDER Genel Merkezi
Tarih: 20.05.2025 Salı
Saat: 15.00
20 Mayıs
Suriyeli hak savunucusu Taha Elgazi apar topar sınır dışı edildi (İlke TV)
Göçmen hakları savunucusu ve Türkiye vatandaşı Taha Elgazi, 16 Mayıs’ta İstanbul’da sivil giyimli kişilerce gözaltına alındıktan sonra, resmi bildirim yapılmaksızın eşiyle birlikte Suriye’ye sınır dışı edildi. Elgazi, 19 Mayıs sabahı Suriye’den yaptığı telefon görüşmesinde, hiçbir hukuki sürece dahil edilmeden sınır dışı edildiklerini duyurdu.
Hiçbir resmi bilgilendirme yapılmadı
Sığınmacı Hakları Platformu’nun aktardığına göre, Elgazi’nin gözaltına alınmasının ardından ailesi ve yakın çevresi günlerce kendisinden haber alamadı. Eşi de bir gün sonra benzer şekilde gözaltına alındı. Gözaltı nedenine ve nereye götürüldüklerine dair herhangi bir resmi bilgi paylaşılmadı. Platform, Elgazi çiftinin ancak sınır dışı edildikten sonra ailelerini arayabildiğini belirtti.
‘Vatandaşlık iptali iddiası var, resmi karar yok’
2018 yılında Türkiye vatandaşlığına kabul edilen Elgazi’nin sınır dışı edilmesine gerekçe olarak vatandaşlık iptali gösterildiği iddia ediliyor. Ancak platforma göre Elgazi’ye herhangi bir yargı kararı ya da resmi tebligat sunulmadı. “Kamuoyuna yansıyanlar, yalnızca buzdağının görünen yüzü” diyen Sığınmacı Hakları Platformu, benzer şekilde hukuksuz biçimde sınır dışı edilen çok sayıda kişinin olduğunu savundu.
Taha Elgazi basın açıklamasına Suriye’den telekonferans ile katıldı.
‘Türkiye’ye dönmeli, çalışmalarını sürdürmeli’
Taha Elgazi, uzun süredir Türkiye’de mülteci hakları alanında yürüttüğü çalışmalarıyla tanınıyordu. Elgazi özellikle sosyal uyum politikalarına yönelik katkıları nedeniyle farklı sivil toplum kuruluşları ve insan hakları çevrelerinden destek görmüştü. Platform, Elgazi’nin Türkiye’ye dönmesinin sağlanması gerektiğini vurgulayarak, “Hukukun ve insan haklarının işlediği bir ülkede bu uygulama kabul edilemez” açıklamasında bulundu.
Sistematik geri göndermelere dikkat çekildi
Açıklamada, Elgazi örneğinin münferit olmadığı, son dönemde Mısırlı gazeteci Ahmet Ferhat ve Özbek din adamı Alişir Tursunov gibi isimlerin de benzer şekilde sınır dışı edildiği hatırlatıldı ve geri göndermelerin kurumsallaştığı ve geri gönderme yasağının sistematik biçimde ihlal edildiği vurgulandı.
‘Göç yönetimi hukuk temelinde yeniden yapılandırılmalı’
Sığınmacı Hakları Platformu açıklamasında ayrıca, göçmenlerin haklarının kamu otoritesinin keyfi uygulamalarına bırakılmasının toplumsal güveni zedelediğini ifade etti. Yetkililere, ulusal ve uluslararası hukuk normlarına bağlı kalma çağrısında bulunan platform, “Göç yönetimi, insan hakları ve hukuk ilkeleri temelinde yeniden ele alınmalıdır” dedi.
https://ilketv.com.tr/suriyeli-hak-savunucusu-taha-elgazi-apar-topar-sinir-disi-edildi/
20 Mayıs
Hukuksuz geri göndermelere son: Elgazi ailesinin hakları iade edilsin! (Enternasyonal Dayanışma)
Sığınmacı Hakları Platformu tarafından “Hukuksuz geri göndermelere son verilmeli, Elgazi Ailesinin hakları iade edilmeli” başlıklı basın açıklaması yapıldı.
Suriyeli insan hakları savunucusu Taha Elgazi ve eşinin uğradığı hukuksuzlukları ve sınır dışı edilmelerini protesto etmek için düzenlenen basın açıklaması, Mazlumder İstanbul binasında yapıldı.
Taha Elgazi ve eşi 16 Mayıs’ta gözaltına alınarak Aydın Geri Gönderme Merkezine koyulmuşlar, ardından 19 Mayıs sabahı Suriye’ye sınır dışı edilmişlerdi.
Basın toplantısının açılışını Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Ali Öner yaptı. Toplantıda Elgazi ailesinin avukatı Abdülhalim Yılmaz ve Prof. Dr. Bekir Berat Özipek konuşma yaptı. Basın açıklamasını Sığınmacı Hakları Platformundan Yıldız Önen okudu.
Taha Elgazi, basın açıklamasına internet üzerinden katıldı. Son bir haftada yaşadıklarını anlatan Taha Elgazi, Türkiye’deki hak savunucularına desteklerinden dolayı teşekkür etti.
Basın açıklamasının tam metni aşağıdadır:
“Hukuksuz geri göndermelere son verilmeli, Elgazi Ailesinin hakları iade edilmeli”
Türkiye’de kamu otoritesi bir süredir, kendi göçmen toplumu içinde tanınanlar ve kanaat önderi olarak kabul edilenler de dahil olmak üzere çok sayıda kişiyi sınır dışı ediyor veya uluslararası hukukun geri gönderme yasağına aykırı biçimde kaynak ülkeye iade ediyor.
Son olarak Özbekistan’ın tanınmış alimlerinden Alişir Tursunov (Mübeşşir Ahmed), sınır dışı adı altında Özbekistan’a iade edildi. Tursunov 7 Mayıs 2025 tarihinde Geri Gönderme Merkezi’ne (GGM) konulmuş ve o tarihten sonra da kendisinden haber alınamamıştı. Daha sonra Özbekistan İçişleri Bakanlığı Tursunov’un 10 Mayıs 2025 Cumartesi günü Türkiye tarafından kendilerine verildiğini, “dinî materyal yaymak” ve “kamu güvenliğine tehdit oluşturmak” suçlamalarıyla tutuklanarak cezaevine konulduğunu açıklamıştı.
Bundan kısa bir süre önce de 28 yaşındaki Mısırlı genç Ahmet Ferahat, geri gönderme yasağına rağmen Mısır’a iade edildi. Bunlar kamuoyuna yansıyan olaylardan iki örnek. Bu bağlamda son zamanlarda zorla geri gönderme olaylarının kurumsal ve sistematik bir uygulama haline geldiğine ilişkin eleştiriler de yapılıyor.
Ferahat, Tursunov ve haksız yere geri gönderilen diğer kişilerle ilgili kararları veren yetkililer, ileriki zamanlarda belki de onların başına gelebilecekleri haber aldıklarında vicdan azabı duyacaklardır. Tıpkı 1999 yılında Rustam Mamatkulov ve Zaynuddin Askarov’un ölüme gönderilmesi gibi.
Ancak konunun ahlaki ve insani boyutundan öte hukuki boyutu vardır ve hukuki açıdan devleti bağlayan, geri gönderme yasağını ihlal ederek kişilerin iade edilmelerinin hukuk devleti ilkesine, Anayasa ve kanunlara aykırı olmasıdır.
Hukuka aykırı sınır dışı işlemlerine son verilsin
Türkiye’de göçmen politikalarının, gözlemcilerin beklentilerin tersine sertleşme eğiliminde olduğu, yetkililerin mevcut yasalara aykırı işlemler gerçekleştirmekten kaçınmadıkları gözlemlenmektedir. Son olarak, Suriyeli göçmen ve insan hakları savunucusu Taha Elgazi, eşi ile birlikte sınır dışı edildi.
Taha Elgazi 16 Mayıs Cuma akşamı, aynen ABD’de gözaltına alınan Rümeysa Öztürk gibi, sivil giyimli kişiler tarafından evinin önünde gözaltına alındı. Ertesi akşam yeniden evine gelen sivil giyimli kişiler bu defa da eşini götürdüler.
Elgazi’nin ne için, hangi sebeple gözaltına alındığı, nereye götürüldüğü bilgisi ailesine ve yakınlarına verilmedi. Aradan geçen 3 gün boyunca hiçbir kurum Elgazi ve eşi ile ilgili bilgi vermedi, nerede olduğunu avukatına ve yakınlarına bildirmedi. Bu yüzden ilk zamanlarda karanlık kişiler tarafından kaçırılmış olabilecekleri bile akla geldi.
Sonunda, 19 Mayıs Pazartesi günü sabahı Elgazi Suriye’den arayarak eşi ile birlikte sınır dışı edildiğini bildirdi.
Taha Elgazi ve eşi ile ilgili yapılan sınır dışı işlemi hukuka aykırıdır
Taha, Suriye’de yaşadığı dönemde, Esad rejiminin zulmüne uğradı ve Halep Cezaevi’nde tutuklu kaldı. Bu deneyimleri onu insan hakları mücadelesine yönlendirmede etkili oldu. Türkiye’de özellikle Suriyeli göçmenlerin karşılaştığı zorluklara dikkat çekmeye çalıştı ve bu konuda aktif çalışmalar yürüttü.
2018 yılında Türkiye vatandaşlığına geçen Elgazi ve eşi o tarihten beri yasalara saygılı bir aile olarak yaşamaya devam etti. Taha Elgazi, kendi ekmeğini kazanmaya çalışırken Suriyeli göçmen toplumunun dertleri ile ilgilenmeyi de ihmal etmedi.
Bir süre önce vatandaşlıklarının iptal edildiğine dair duyum geldi. Ancak, resmi müracaatlarında kendileri ve avukatları herhangi bir karara ve bilgiye erişemedi. Gözaltına alındıklarında Türk vatandaşlığı kimlikleri üzerlerindeydi. Kendisine sözlü olarak aktarılan bilgiye göre sınır dışı kararı da “vatandaşlığının iptal edildiği, bu nedenle kaçak sayıldığı” şeklinde gerekçelendirildi. Eşine ise “Göç idaresi tarafından geçici koruma kimliği verileceği” söylenerek gözaltına alındı. Vatandaşlığın iptali bir idari karar olduğundan kişilerin buna mahkeme yoluyla itiraz edebilmesi gerekir. Ancak vatandaşlık iptali sonrası prosedür idare tarafından tamamlanmadığından aileye bu fırsat da tanınmamış oldu.
Vatandaşlık iptalindeki hukuksuzluk bir yana, Türkiye’de çeşitli nedenlerle, aile birleşmesi vb. yollarla vatandaşlık almış yüzbinlerce insanın hakkının kamu otoritesinin iki dudağı arasına bırakıldığı duygusu uyandırması bakımından güven zedeleyici bir etki yapacağı da açıktır.
Taha Elgazi, Türkiye’deki göçmenler ve hak temelli STK’lar tarafından yakından tanınan, sosyal uyum çabaları takdirle izlenen bir hak savunucusudur. Türkiye ve Suriye toplumları arasındaki ilişkilerin güçlenmesinde ve yeni Suriye yönetiminin kendisini dünyaya, insanlara, devletlere anlatmasında önemli roller üstlenebilecek bir kişidir. Onun bir an önce özgür bir biçimde Türkiye’ye girişi yapması ve buradaki Suriyeli göçmen toplumu için çabalarını sürdürmesi sağlanmalıdır.
Bu vesileyle Türkiye’nin göç yönetimi; hukuk, adalet ve basiretle yeniden ele alınmalı ve mağduriyet üretmeyecek bir işleyişe kavuşturulmalıdır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Sığınmacı Hakları Platformu
https://enternasyonaldayanisma.org/2025/05/20/hukuksuz-geri-gondermelere-son-elgazi-ailesinin-haklari-iade-edilsin/
21 Mayıs
Duygu İnegöllü: ACİL YARDIM TALEBİ
Göç İdaresi'nin sağlık hakkı uygulamaları nedeniyle Manisa'da göçmen bir kadın çaresizlik içinde yaşıyor! Cinsel saldırı mağduru, yalnız anne, MS hastası göçmen kadının uluslararası koruma başvurusu reddedildiği için tedaviye erişimi yok. Dava süresince de olmayacak. Bu karara karşı dava açmış göçmenlerin sağlık hakkına erişimleri dava süresince kapatılmamalı! Kadın videoda görüldüğü üzere dengesini kaybederek sürekli düşüyor. Bu sırada evladı da zarar görüyor. Öncelikle kurumları insanları haklarına uygun davranmaya davet ediyorum! Tüm dayanışmacı insanları da Rebif® 44 mcg (Interferon beta-1a) isimli ilaç için dayanışmaya davet ediyorum. Elinde bu ilaçtan olan varsa lütfen bana dm'den ulaşsın.
https://x.com/dygingl/status/1925113283670876554?s=46&t=ZgQEy434h7Jj7HiJdWtozA
23 Mayıs
İstanbul Barosu Mülteci ve Göçmen Hakları Merkezi: Göç İdaresi Uygulamalarında Hukuka Uygunluk ve Usuli Güvencelerin Sağlanması Zorunludur!
https://x.com/istbaromghm/status/1925921223290106364?s=48
25 Mayıs
Ahmet Katie’nin duruşması
Sığınmacılar Platformu üyelerinden Ahmet Katie’nin duruşması 26 Mayıs 2025 Pazartesi saat 12.00’de İstanbul Çağlayan Adliyesi 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.
28 Mayıs
Milletvekili Özgül Saki, GGM’lerle ilgili Meclis kürsüsünde konuşma yaptı
“Gün geçmiyor ki geri gönderme merkezlerinden hak ihlalleri, geri gönderme merkezi çalışanlarının göçmenlere yaptığı insanlık dışı muameleler önümüze gelmesin.
Çatalca'dan, Urfa'dan bize kadınlar sesleniyorlar ve diyorlar ki: "Burada bırakın odaların dolu olmasını, yatak yok. Yatak yok, tuvaletin önünde, yatağın üstünde yatıyoruz birçoğumuz." Ayrıca, taciz, saldırı, işkence ayyuka çıkmış vaziyette.
12 Nisan’da İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bir açıklama yapıyor, diyor ki: "Bizim Göç İdaremiz dünyaya örnek oldu." Bunlar gerçekten yani mahcup edici şeyler, insanın yüzünün kızarması gerekir.
Göç İdaresi Başkanlığının ırkçı, yabancı düşmanı uygulamaları sonucunda geri gönderme merkezleri âdeta toplama kampları hâline dönmüştür, derhâl müdahale etmek gerekir.
Taha Elgazi, Suriyeli, Türkiye vatandaşıydı, insan hakları birlikte birçok alanında çalışma yaptık, arkadaşımız, dostumuz,
16 Mayıs Cuma günü evinden alınıyor -biz yirmi dört saat ulaşamadık kendisine, başına ne geldiğini bilmiyorduk- ve kırk sekiz saat geçmeden -hakkında ne zaman soruşturma yaptınız ne zaman mahkeme kararı, yok- zorla geri gönderildi, şu anda Suriye'de.
Buna benzer o kadar çok vaka var ki şimdi saymakla bitmez.
Hemen biraz önce elime gelen bilgi: Dün gece İstanbul'da 3 LGBTİ+ aktivisti Onur Haftası için çağrı yapıyorlar ve gözaltına alınıyorlar. Gözaltına alınanlardan birisi Almanya vatandaşı Meret Pia Willhalm şimdi karakolda, hiçbir suçu yok, hakkında hiçbir mahkeme kararı yok, sınır dışı edilmeye çalışılıyor.
Geri gönderme merkezleri, herhangi bir canlının yaşayamayacağı ortamlardan. Hukukçular ulaşamıyor, avukatların raporlarına bakın, aklınız durur. Biz geri gönderme merkezlerinde görüşemiyoruz, görüştürülmüyoruz orada kalanlarla.
Zaten oradakiler tehdit, şantajla orada kalırken konuşamıyor ancak geri gönderme merkezinden çıkıp başka başka ülkelere gittiklerinde konuşabiliyorlar. Artık bu geri gönderme merkezlerindeki bu duruma Meclis seyirci kalmasın, derhâl buna müdahale edin.
https://x.com/ozgulsakii/status/1927730099010293914?s=46&t=U8xvGe2vHOD3XVtz_XNA4A
30 Mayıs
Taha Elgazi ve Geri Gönderme Merkezleri’nde Yaşanan Hak İhlalleri - Av. Abdulhalim Yılmaz Anlatıyor (Hukuk politik)
İnsan Hakları aktivisti Suriye’li Taha Elgazi gözaltına alınıp sonrasında sınır dışı edildi. Elgazi, Türkiye’deki Suriyelilere yönelik hak ihlallerini gündem eden ve Suriyeli mültecilerin sorunlarını çözmekle uğraşan bir aktivisti. Bu karar göçmen hakları aktivizmi yapanlara bir gözdağı olarak da yorumlandı.
Taha Elgazi’nin sınır dışı edilmesini, mülteci haklarını ve son dönemde sıkça dillendirilen geri gönderme merkezi ve buralarda yaşanan hak ihlallerini Av. Abdulhalim Yılmaz ‘la konuştuk.
https://www.hukukpolitik.com.tr/2025/05/29/taha-elgazi-ve-geri-gonderme-merkezlerin-yasanan-hah-ihlalleri-av-abdulhalim-yilmaz-anlatiyor/
2 Haziran
Bekir Berat Özipek: Alisher Tursunov'dan 23 gündür sağlıklı bir haber alınamıyor
Sınırdışı adı altında Özbekistan'a iade edilen Alisher Tursunov'dan 23 gündür sağlıklı bir haber alınamıyor ve zaman geçtikçe endişeler artıyor. Bu sorular bugün daha çok önemli.
https://x.com/beratozipek/status/1929535551733919778?s=46&t=5zucNQq1MCQN4zMyMCCfsw
2 Haziran
Abdülhalim Yılmaz: Gönderen devlet, iade ettiği kişinin akıbetinden, zulüm görmesinden sorumludur
İade eden devletin, egemenlik hakkı çerçevesinde; iade yaptığı devletten, kişinin akıbeti hakkında bilgi istemesi, şahısla görüşüp durumu incelemesi hakkı vardır Şahsın akıbetini önemsiyorsa tabi!
Gönderen devlet, iade ettiği kişinin akıbetinden, zulüm görmesinden sorumludur.
https://x.com/YILMAZHalim/status/1929589673027871001
2 Haziran
İbrahim Ergin: ALISHER TURSUNOV hoca hakkında
Evinden alındığı 08.05.2025 günü hakkında G-82 (Milli Menfaatler Aleyhine Faaliyet Yürütenler) açıklamalı giriş yasağı,
Hukuksuz iade tarihi olan 10.05.2025 gününden 6, Göç İdaresi Başkanlığı’nın X platformundaki açıklama tarihi olan 15.05.2025 gününden 1 gün sonra Ç-149 (Kamu Güvenliği Açısından Sakıncalı Görülen) açıklamalı giriş yasağı konulduğu, öğrenilmiştir.
Ayrıca alıkonulması sonrası yeni bir sınırdışı kararı tesis edilmediği, mahkemece iptal edilen eski tarihli sınırdışı kararı dayanak gösterilerek sınırdışı edildiği de öğrenilmiştir.
Yani usulsüz iade sonrasında hınçlarını alamamışlar, ölüsünden korkmuşlar geri gelir diye, başka kodlar koymuşlar gerçekten yazık.
5 Haziran
10lar medya: GAZZELİ GENÇ, AİLESİNİN GAZZE'DEN GÖNDERDİĞİ YARDIM ÇAĞRISIYLA KURTULDU!
Göç idaresi yönetimindeki başka kaç geri gönderme merkezinde kaç Filistinli genç bulunuyor???
Arnavutköy Geri Gönderme Merkezi'nde, 2 aydan bu yana tutulan Gazzeli Muhammed Hlayel, olayın sosyal medyada duyurulması sonrasında dün gece serbest bırakıldı.
Muhammed'in Gazze'deki anne ve babası, video ile oğullarının serbest bırakılmasını istemişti!
https://x.com/10larmedya/status/1930648036104937805?s=46
12 Haziran
Taha Elgazi: Türkiye'den geri dönen Suriyelilerin çoğu bugün barınma krizi yaşıyor
Yaklaşık 14 yıl aradan sonra dün memleketim ve evime Deyrizor’a geri döndüm. Bu şehir, diğer şehirlerle karşılaştırıldığında %80’lik yıkım oranıyla birinci sırada yer alıyor. Türkiye'den geri dönen Suriyelilerin çoğu bugün barınma krizi yaşıyor; evleri yıkılmış durumda, mahallelerin tamamı yeniden inşa edilmek için yıllara ihtiyaç duyuyor. Türkiye’den dönen birçok Suriyeli aileyle görüştüm. Bu aileler şu anda barınaksız ve bazıları gönüllü geri dönüş kararından pişmanlık duyduklarını ifade etti.
Bu nedenle, Suriyelilere zorla geri dönüş politikası dayatılmamalıdır. Çünkü barınak veya ev olmadan geri dönmeleri, toplumsal krizlere yol açacaktır.
13 Haziran
SIĞINMACI HAKLARI PLATFORMU: BASIN AÇIKLAMASINA DAVET
GÖÇ POLİTİKASINI BERABER İYİLEŞTİRELİM
20 Haziran Dünya Mülteciler Gününde Türkiye’de Sığınmacıların durumunu; genel göç politikası ve güncel durum konusunda atılması gereken adımları incelediğimiz raporun tanıtımı için bir basın toplantısı düzenliyoruz.
Bu konuda kamuoyunu bilgilendirmek adına düzenleyeceğimiz basın toplantısına davetlisiniz.
Yer: MAZLUMDER Genel Merkezi
Tarih: 20 Haziran 2025, Cuma
Saat: 14.00
16 Haziran
Abdülhalim Yılmaz: Türkiye Barolar Birliği “Göç ve Hukuk Sempozyumu” düzenliyor
Tarih: 21 Haziran 2025
Yer: Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi – Ankara
16 Haziran
14–21 Haziran Göç Haftası’nda Dr. Yıldız Önen, İlke TV’den Rojda Aslan’ın sorularını yanıtladı